Nazım Hikmet Ran. Bu isim, bir biyografinin, bir davanın ve bir şiir devriminin toplamıdır. Onu anlamak; sadece onun 1902’de başlayan hayat çizgisini takip etmek değil, aynı zamanda 20. yüzyıl Türkiye...
Tema: Moskova ve Avrupa Yılları, Dünya Şairi Kimliği, Geri Dönememe Acısı (1951 – 1963) Nazım Hikmet, 1951’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldığında, sadece pasaportunu kaybetmedi; fiziksel vatanını da kaybetti. Polonya vatandaşlığı alsa da, o kendini daima "pasaportsuz bir dünya vatandaşı" olarak görüyordu. Bu sürgün, onun için trajik bir ayrılık, ancak aynı zamanda küresel bir şöhretin başlangıcıydı. Moskova, Paris, Havana, Pekin… Nazım, dünya barışı kongrelerinin aranan yüzü, emperyalizme ve savaşa karşı yürütülen mücadelenin simgesi oldu. Pablo Neruda ve Louis Aragon gibi çağdaş edebiyat devleriyle omuz omuza, şiirlerini dünyanın dört bir yanında okudu. Alkışlar, onun için uluslararası bir zaferdi, ama kalbinde daima eksik bir nota çalıyordu: Türkiye. Şair, dünyanın en prestijli sahnelerinde ayakta alkışlanırken bile, memleketinin bir vapuru, İstanbul'un bir martısı için tarifsiz bir özlem duyuyordu. En çok sevdiği şeyi, yani vatanını, en uzakta olduğu yerde şiirle yaşatmak zorunda kalışının derin ironisi sürekli yakasını bırakmıyordu. Nazım, Havana'nın sıcak güneşi altında, cebindeki Türkiye haritasına bakarken, oradaki her dağın, her nehrin adını mırıldanıyordu. O biliyordu ki, ne kadar uzağa gitse de, ruhunun mezar taşı Anadolu'daydı. Sürgünde yazdığı şiirler, bu hasretin en güçlü kanıtıydı: "Güneşli Günler Göreceğiz" gibi umut dolu dizeler, geri dönme arzusunun hiç bitmediğini gösteriyordu. O, sadece bir şair olarak değil, aynı zamanda bir Türk aydını olarak, dünyaya Türkiye’nin onurunu ve barış idealini taşıyordu. Ancak yıllar ilerledikçe, bu hasret yavaşça kaderi kabullenişe dönüştü. Nazım, ömrünün sonuna yaklaştığını hissediyor, vasiyetinde dahi mezarının bir gün Türkiye’ye taşınmasını diliyordu. Sürgünlük, onu dünya çapında bir efsaneye dönüştürdü, ancak bunun bedeli, bir daha asla kucaklayamayacağı topraklara duyduğu sonsuz ve dinmeyen bir acı oldu.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.