Adıyaman, Nemrut Dağı. Binlerce yıldır Kommagene Krallığı'nın sırlarını uykuya yatıran mistik zirve.
Arkeolog Nurten, Defineci Hüseyin ve bilge Dayı, Kral Nemrut’un kayıp mezarını ve hazinesini bulma...
Kralı Uyandırmak: Üçüncü Bölüm Karanlıkta Yürüyüş ve İnanmak
Tünel, Nemrut’un kayalık zemininde, usulca sarmal şeklinde aşağı doğru iniyordu. Havadan ağır, rutubetli ve binlerce yıllık bir sessizliğin kokusu geliyordu. Nurten önde, el feneriyle taşları inceliyor, Hüseyin hemen arkasında, sırt çantasıyla duvarlara sürtünmekten kaçınmaya çalışıyordu. Defineci Dayı, her zaman en sonda, ekibi kollayan, deneyimli bir gölge gibi ilerliyordu. Tünel o kadar dardı ki, Hüseyin’in güçlü omuzları her adımda soğuk taşa çarpıyordu. Bir virajı döndüklerinde, tünelin yapısı değişti. Taşlar daha düzgün kesilmiş, duvarlar ise cilalı hale gelmişti. "Kommagene işçiliği," diye fısıldadı Nurten, parmağını duvarın üzerindeki pürüzsüz yüzeyde gezdirerek. "Demek ki, doğru yoldayız. Bu tünel, doğal bir mağara değil, özel olarak Kral için inşa edilmiş bir yol." Hüseyin, elindeki feneri Nurten’in omzunun üzerinden ileri uzattı. "Bakın Nurten Hanım, zeminde su birikintisi var. Taşlar kayganlaşmış." Nurten, eğildi ve taşın üzerindeki ince su tabakasını inceledi. Ayaklarını dikkatle atarken, ayağının altındaki taş beklenmedik bir şekilde kaydı. Dengesi şaşınca, hızla geriye doğru düştü. ŞLAK! Hüseyin, bir refleksle öne atıldı. Nurten’in düşmesini engellemek için sol elini beline, sağ elini ise sırtına dayadı. İkisi, tünelin dar ve soğuk taşları arasında, yüzleri birbirine santimler kala, bir anlığına donup kaldılar. Nurten'in nefesi, Hüseyin'in boynuna çarptı. Hüseyin'in beli saran güçlü eli, beklenmedik bir sıcaklık yayıyordu. Bu fiziksel temas, Nemrut’un zirvesinde başlayan o gerilimin tünelin karanlığında patlamasına neden oldu. "İyi misiniz?" diye sordu Hüseyin, sesi alışılmadık bir şekilde alçaktı. Ne defineci heyecanı, ne de maceracı küstahlığı vardı sesinde, sadece saf bir endişe. Nurten başını salladı. Kalbi hızla göğsünde çarpıyordu, bu sadece düşme korkusundan değildi. "İ-iyiyim. Teşekkür ederim. Kayganmış." Hüseyin, onu yavaşça ve nazikçe dikleştirdi. Ancak ellerini hemen çekmedi. Tünelin dar olması yüzünden, hâlâ birbirlerine yakın duruyorlardı. "Kaygan," diye tekrarladı Hüseyin, bakışları Nurten’in aydınlık gözlerine odaklanmıştı. "Tıpkı bu macera gibi. Bir an güvenli hissedersin, bir an kayıp düşersin. Ama önemli olan, düştüğünde seni tutacak birinin olması." Nurten, yutkundu. Onun için ilişki ve duygular, her zaman akademik bir makalenin dipnotu kadar önemsizdi. Fakat Hüseyin’in tutkulu, kararlı bakışları ve o anki jesti, bütün tezlerini altüst etmeye yetiyordu. "Ben bu tüneldeki her şeyi mantıkla çözmeye çalışıyorum," dedi Nurten, sesi titrek ama kararlıydı. "Sizin sezgileriniz, benim mantığıma aykırı. Bu beni korkutuyor." Hüseyin hafifçe gülümsedi. "Ben de korkuyorum Nurten Hanım. Ama ben defineciyim. Ben, olmayan bir şeyi, görünmeyen bir şeyi aramaya alışkınım. Siz sadece kanıtlanmış olanı seversiniz. Ama bazen, en büyük keşifler için önce inanmanız gerekir." Hüseyin, elini Nurten’in belinden çekti ve tekrar arkasındaki Defineci Dayı’ya seslendi. "Dayı, bir tehlike var mı?" Dayı’nın tünelin karanlığından gelen sesi, ortamın gerilimini dağıttı: "Tehlike hep var oğlum. Ama şimdilik, tehlike biziz. Birbirinize bu kadar yakın durmayın. Benim de geçecek yerim kalsın!" İkisi de Dayı'nın yorumuyla gülümsediler. Ortamdaki yoğun elektriklenme dağılmış, ancak artık farklı bir bağ oluşmuştu. Nurten, Hüseyin'in arkasında yürümenin güvenini hissetmeye başlamıştı. Hüseyin, feneriyle tünelin ucunu işaret etti. "Hadi, bilim kadını. Kralı uyandırmamız gerekiyor. Ve sanırım, bizi bekleyen ilk mimari bulmacaya ulaştık." İleride, tünel aniden genişliyor ve üç yöne ayrılan bir kavşağa ulaşıyordu. Ancak her yolun başında, birer devrilmiş taş blok vardı. Bloklardan birinin üzerinde, Kommagene dilinde kısmen silinmiş bir yazı dikkat çekiyordu. Kralın ilk tuzağı başlamıştı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.