İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. cafer b. muhammed
KIŞ ÜLKESİ
Kimsesizler yurdunda büyüyen Alin, 18. doğum gününü kutlarken, yurtta bir abla gibi gördüğü Selibe'den kendisi hakkında çok gizli bilgiler öğreniyor. Hemen o gece oradan ayrılmazsa öldürülebileceğini...
4. Bölüm

SENGER

32 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Dişlerimi fırçalarken geldi.
‘’Bugün erken uyanmışsınız Dora Bige. ‘’ dedi ve hemen banyomu hazırladı. ‘’Kahvaltıda ne istersiniz? Çıktığınız zaman hazır olsun. ‘’
‘’Bugün yağsız kaşarlı tost istiyorum sadece Alçin. Buraya getirttir lütfen, terasta yemek istiyorum. ‘’ dedim. Burada banyo yapmak çok güzeldi. Yurtta bazen su soğurdu ve banyo da soğuk olduğundan çok çabuk yıkanır çıkardık. Böyle küvet sefası, kokulu köpükler, yağlar falan bizim sadece filmlerde gördüğümüz şeylerdi. Bornozumu giyip odama geçtiğimde, Alçin’in yatağımın üzerine iç çamaşırlarımı ve kendi seçtiği iki giysiyi koyduğunu gördüm. Birisi çağla yeşili bol paçalı yünlü bir pantolon, yeşil ve vizon renkleriyle işlenmiş dar bir bluzdu. Altına yarım bej rengi bir bot ve çanta ve çoraplar da vardı. Alçin yeşili çok sevdiği için eli hep yeşil giysilere gidiyordu. Diğeri de, somon rengi kalçadan bantlı bir elbiseydi. Altına bandın renginde beyaz çizme ve somon rengi çanta seçmişti.
‘’Nil rengi bir şeyler giymek istiyorum bugün Alçin. ‘’ dedim. Şöyle güzel bir mini etek ve boğazlı bir kazak falan… Altına da uzun bir çizme. ‘’ Ben terasta tostumu yemeye çıkarken, Alçin koşarak istediğim tarz bir şeyler getirmek için giyinme odama gitti. Tostumu elime alıp ayağa kalktım ve cama yaklaştım. Aşağıya baktım. Kar yağmıyordu ama belli ki hava çok soğuktu. Ağaçların üzerindeki kar donmuş, kristalize olmuştu. Birden bir ağacın dibinde birbirine sokulup yatan iki kedi gördüm. Hemen odaya döndüm ve Alçin’e kedilerin buraya getirilmesini söyledim. Alçin kapıdaki muhafızlara söyledi ve birisi Tekir, diğeri Sarman iki kedi odama getirildi. Çok üşümüşlerdi. İkisini de güzelce havlularla kurutup sardık ve yatağımın üzerine yatırdık. Aşçı haşlanmış tavuk gönderdi. Birisini alışverişe gönderip kediler için kum ve yatmaları için iki tane sepet aldırdık. 1 yaşlarında olmalıydılar. Çocukluğumdan beri kedileri çok severdim. Bu kedilerin saraya gelmeleri beni çok mutlu etmişti. Birbirlerine sarılıp şöminenin sıcaklığıyla uyurlarken ve dairemin sıcaklığının yükseltilmesini istedim.
‘’Dora Bige, artık giyinin siz de. ‘’ dedi Alçin. Nil rengi süet bir mini etek ve siyah çok şık ipek gibi ince triko bir bluz seçmiştim. Üzerine mini kadife yelek giydim ve uzun siyah çizmelerle tamamladım. Bütün vücuduma çok saydam bir ısıtıcı krem sürdü. Bunu her banyodan sonra herkes kullanmak zorundaydı. Bu bizim soğuğa dirençli olmamızı sağlıyor, üşümemizi engelliyordu. Nil rengi süet bir mini etek ve siyah çok şık ipek gibi ince triko bir bluz giydim. Üzerine mini kadife yelek ve uzun siyah çizmelerle tamamladım. Alçin saçlarımı çok güzel maşalayıp dağınık bir şekilde topladı. Kış Ülkesi'nde 14. Sınıfa başlamadan makyaja izin verilmiyordu. Ben 13. Sınıftaydım. Bizim ülkemizdeki gibi göz yummalar olmuyordu. Bir şey yasaksa yasaktı, yasağa karşı koyan kimseyi görmemiştim gerçi. Ama duyduğuma göre; yasakları delenlere ciddi cezalar veriliyordu. Örneğin; makyajla Kurgan'a gidene 3 gün uzaklaştırma veriliyordu. İkinci kez gelen aynı yılı tekrar okumak zorundaydı ve üçüncüsünde bir daha geri girememek kaydıyla o bölümden atılıyordu. Başka bir bölüme girerken sınava tabii tutuluyor, oradaki ilk hatasında direkt atılıyor ve asla bir daha Kurgan'a ziyaretçi olarak bile giremiyordu.
''Bu kurallar çok katı ve biraz da insafsız değil mi? '' diye sormuştum bana Kurgan kurallarını anlatan görevli Toraman'a. Sarışın, yeşil gözlü hoş bir adamdı.
''Şöyle düşün; geldiğin yerde de Kurgan'da makyaj yasak ya da yasak olan başka şeyler var.'' değil mi?'' dedi. Onu onaylarcasına başımı salladım.
''Peki makyajla gelen oluyor mu?'' dedi.
''Oooooo! '' dedim ne kadar çok olduğunu düşünerek.
''Çünkü karşılığında caydırıcı bir ceza yok. '' dedi Toraman.
''Haklısın ama makyaj yapsa ne olur yani bu öyle çok kötü bir şey değil. '' dedim.
''İnsanlar, bir takım yasakları ya da kuralları deldikleri zaman, diğerlerine karşı da umarsızlaşırlar. Hangi kural diğerinden önemli ya da önemsizdir ki? Hepsinin altında Abadan'ın imzası var ve bunlar sizin girmek için can attığınız Kurgan'ın kuralları. Kurallara uymayanları hoş gördüğümüz sürece, uymayanlar çoğalacak ve her şey birbirine girecektir. Kurgan gibi yerlerde disiplin çok önemlidir. Üstelik cildinizi korumak için makyaja ne kadar geç başlarsanız o kadar iyi değil mi? '' dedi.
''Haklısın. '' dedim.
''Üstelik her yaşın psikolojik olgunluğu vardır. Ergenliğe girerken yani çocukluktan çıkış evresinde, henüz bir kadın ya da erkek duygusal olgunluğuna sahip olmamışken bir kadın gibi davranmak bütünlüğü ve uyumu bozar. Bir rimelden ya da parlatıcıdan ne zarar gelir diye düşünürken, aslında bir çocuğun, kadın gibi beğenilmek için süslendiği gerçeğini unutuyorsunuz. Sen kendini kadın gibi hissedebilir ya da bunu zararsız görebilirsin ama önemli olan gerçeğin ne olduğudur? Sizin ülkenize çok gidip geldim ve ne yazık ki, insanlarınızda bir şımarıklık, mutsuzluk, saygısızlık ve duyguları zamanından önce yaşayıp tükenmişlikler yüzünden mahvolan hayatlar gördüm. Hatta daha da garip olan; siz bile içinizden bazı çocukları, bu çok makyaj yapıyor, bu çok kadın gibi davranıyor, diye eleştiriyorsunuz. Neden peki? '' dedi. Bocaladım.
''Eeeee, yani her şeyin bir normali var, bazen çok abartanlar oluyor. '' dedim.
''Kime göre? '' dedi. Şaşırdım.
''Sana bir rimel normal gelirken, diğerine sivilcelerini kapatan bir renkli krem, diğerine kırmızı ruj normal gelebilir. Bunu kim denetleyebilir ki? Eskiden gençler bu kadar makyaj yapmıyorlardı ve anladığım kadarıyla son yıllarda, gençler ruhen olgunlaşmadan bedenen olgunlaşıp kadın ya da erkek gibi yaşamaya başlamışlar. Evreninizde ne yazık ki ahlak yerlerde sürünüyor. Kış Ülkesi'nde bu tarz şeyler görülmez. Biz çocuklarımızı korur ve düzgün yetişmelerini sağlarız. 19 yaşına kadar makyaj yapmadığı için kimse ölmez sanırım.'' dedi gülerek. Ben de güldüm.
''Haklısın. '' dedim. Kış Ülkesi'nde şarkı sözlerinde de sadece güzel sözler kullanılıyordu. Abuk subuk ya da garip şarkı sözleri yoktu. Dinlediğim kadarıyla müzikleri çok güzeldi. Kötü sözlerin eksikliği hissedilmiyordu doğrusu.
''Son olarak... '' demişti Toraman. ''Bütün yasakların sebebini anlamayı bekleme. Sen anlayamıyorsun diye, bu onun gereksiz olduğunu göstermez. Belki de sen o olgunlukta değilsindir. Unutma; ergenlik güç bir dönemdir ve isyana yatkındır. Bütün Ruh Bilimcilerin katıldığı bir şeydir bu. ''
Açıkçası, benim de makyaja düşkünlüğüm yoktu. Koyu kahverengi saçlarım ve koyu kahverengi gözlerim, uzun kirpiklerimle zaten renkli bir tiptim. Herkes gibi arada sırada sivilcelerim çıkıyordu. Ama bunları çok önemsememeye çalışıyordum. Selibe, onların unutuldukları zaman daha kolay geçeceğini söylüyordu. Çok sevdiğim bu kadını hatırlayınca gülümsedim. Yünkül ismindeki menekşe parfümümü getirip sıkmam için uzatan Alçin beni gerçek hayata döndürdü. Kedileri görünce tostumu bırakmıştım ve buz gibi olmuştu. Alçin'e aşçıya pankek yapmasını istediğimi söyledim. Alçin daireden çıkınca aynada kendime baktım. Oldukça hoş görünüyordum. Yurttakiler beni böyle görseler nasıl şaşırırlardı kim bilir. Kürk, eldiven ve şapka hazırlamamıştık henüz. Giyinme odama gittim. Kürk bölümüne bakarken, üniversitede bir kızın kısa bir kürk giydiğini görüp çok beğendiğimi hatırladım. Galiba benim dolabım sadece uzun kürklerle doluydu. Odanın sonlarına doğru ilerlerken renk renk, ebruli, benekli, çizgili, değişik birçok desene sahip bazıları daha da ince kumaşlardan yapılmış kürk ve mantolar vardı. En uç kısma geldiğim zaman orada kısa kürkleri görünce sevinçle zıpladım. Diğerlerine göre az olsa da, en az otuz tane kısa kürk vardı. Siyah bir kürk giymek istiyordum. Askıdan çıkartırken kürk dolaba düştü. Kürkü almak için yere diz çöktüğümde, alt kısımdaki çekmeceleri gördüm ve içlerinde ne olduğuna bakmak istedim. En üstte pullu, incili ve taşlı eldivenler vardı. Orta çekmecede fularlar vardı. En alttaki çekmeceyi çektim ama takıldı. Uğraşmaya başladım. Çok azı açılır gibi olduğunda kağıt, defter gibi bir şeyler gördüm. Çekmecenin bronz çekme topunu sıkıca çekiyordum. Sonra sıkışmış olabileceğini düşünerek alt tarafından tutup kendime doğru çekmeye çalıştım. Birden çekmece hızla bana doğru geldi ve yerinden çıkan çekmeceyle birlikte tam arkamdaki kürk dolabının içine doğru uçtum. Başım dolaba sert bir şekilde çarpmıştı. Canımın acısını dindirmek için bir süre orada öylece yattım. Çekmecenin içinden bazı fotoğraflar, notlar yazılı kağıtlar ve bir defter yere düşmüştü. Şöyle bir göz attığımda bir genç kızın günlüğü olduğunu anladım. Okulda arkadaşlarıyla yazıştığı küçük not kağıtlarını saklamıştı anlaşılan. Fotoğraflara baktığımda; esmer çok güzel bir genç kızın kızıl saçlı bir kızla çeşitli yerdeki hallerini gördüm. Kurgan'da, sarayda ve bilmediğim bazı yerlerde. Kızıl saçlı kadın garip bir şekilde bana benziyordu. Özellikle gözleri... Acaba bu annem olabilir miydi? Alçin'e sormalıydım ama çok acıkmıştım. Çekmeceyi yerine koyup yukarıya çıkmalıydım. Çekmeceyi takmak için elime aldığımda, neden yaptığımı bilmiyorum ama arkasına baktım. Çekmecenin duvara bakan kısmında kırmızı bir düğme vardı. Zil gibi bir şey... Neden bir çekmecenin arkasında böyle bir şey olurdu ki? Eğilip çekmecenin çıktığı yere baktım korkarak. Üzerime bir haşerat fırlarsa diye korkuyordum. Uzun çok uzun bir boşluk vardı. Dolabımın arkasında bir gizli geçit mi vardı? Alçin'in beni çağıran sesini duyunca çekmeceyi yerine taktım ama tam oturtmadım ve hemen kürkleri düzelttim. Ben elimde kürkle kapıya doğru ilerlerken karşılaştık. Alçin elimdekine bakıp:
''Kısa kürk mü giyeceksiniz? '' dedi.
''Evet, ne oldu? '' dedim yürümeye devam ederek.
''Bacaklarınız üşüyebilir. '' dedi.
''O sürdüğün krem beni koruyor, korkma. '' dedim.
''Dora Bige, Senger Alp gelmiş. Sizi kahvaltı salonunda bekliyor. '' Hızla arkamı döndüm. Kıpkırmızı olmuştum. Yüzüm cayır cayır yanıyordu. Kızarıklığın boynuma kadar indiğini fark ettim. Senger’in soyadı TAGAY'dı ama burada bana Bige denildiği gibi, erkeklere Alp, daha büyüklere de Alp Han denildiğini fark etmiştim.
''Senger TAGAY mı? '' dedim.
''Evet. '' dedi Alçin ama haklı olarak şaşırmış gibi görünüyordu.
''Niye gelmiş, ne istiyormuş? '' dedim heyecanla.
''Dora Bige, siz Ece'siniz. Gelip sizi görmek herkesin hakkı. '' dedi.
''Dur biraz. '' dedim yüzümün kırmızılığının geçmesi için. Bu halimle çıkarsam daha kötü olurdu. Beni neden heyecanlandırmıştı anlamıyordum. Tamam yakışıklı bir çocuktu ama onu aylardır görmüyordum.
''Dora Bige, siz Onu seviyorsunuz! '' diye bağırdı Alçin. İnanamıyordum. Çok kötü bir duruma düşmüştüm. Bundan sonra ne yapsam, Alçin benim davranışlarımı inceleyecekti.
''Alçin bunu nereden çıkarttın? Bana karşılama partisi yapıldığında içki istedim diye beni uyardı. Asker olup olmadığını sordum ve cevap bile vermedi. Uşak bağırınca korktuğumda da bana gülmüştü. O yüzden biraz sinir oldum. O anlar aklıma gelince sinirden yüzüme kan bastı. '' dedim. Alçin cevap vermedi ama güldü. Kürkü Ona vererek:
''Buna uygun bir kalpak ve eldiven hazırlar mısın? Ben kahvaltı salonuna gidiyorum.''dedim. Artık sarayda birçok yeri kendim bulabiliyordum. Aynada son kez kendime bakmayı çok istiyordum ama bunu Alçin'in önünde yapmak istemedim. Asansördeki aynada kendimi inceledim. Kızarıklığım geçmişti. Hafifçe başımı kaldırdım. Ben bir Ece'ydim ve öyle davranmalıydım. İçimdeki fırtınaları, benden başka kimse sezmemeliydi. Asansörde kendime baktığımda, gördüğüm şeyden kesinlikle memnun olmuştum. İri kahverengi gözlerim, dalga dalga inen saçlarımın arasında mücevher gibi duruyor, yanaklarımda artık bir pembeliğe dönüşen kızarıklığın izleri yüzümü canlı gösteriyordu. Giydiklerim çok şıktı ve bir an yurt kıyafetlerimden birisi üzerimdeyken Senger beni görseydi ne olurdu diye düşündüm ve güldüm. Kahvaltı salonuna girdiğimde, Senger’in masada oturduğunu gördüm. Onun önünde de bir servis açılmıştı. Beni görünce Senger ayağa kalktı. Gülümseyerek elini uzattı. Tokalaştık.
''Kahvaltıda bana katılırsan sevinirim. '' dedim. İkimize de yetecek kadar pankekle taze kaymak ve 3-4 çeşit reçel vardı.
''Zevkle! '' dedi Senger. '' Pankeki ben de çok severim. '' Kahvaltımızı ederken, Senger yeni ülkeme alışıp alışmadığımı sordu. Akıl Tasarımcılığı Bölümünü seçtiğimi duymuştu ve bana uygun olduğunu düşündüğünü söyledi. Ben hala Onun hangi bölümde okuduğunu bilmiyordum ama asker olup olmadığını sorduğumda bir açıklama yapmadığı için, bir daha sormak istemiyordum. Fakat çok merak ediyordum. Senger bir an bana baktı.
''Sana bir hediye vermek istiyorum. '' dedi.
''Hediye mi?'' dedim şaşkınlıkla. ''Özel bir gün mü bugün? ''
'' Hayır. Bu bir hoş geldin hediyesi. '' dedi Senger gülümseyerek. Uzattığı küçük paketi alırken içinde ne olabileceğini düşündüm. Mücevher kutusuna benziyordu. Kutuyu açtığımda yanılmadığımı gördüm. Aynı Selibe'ninkine benzeyen bir kar tanesi şeklinde kolyeydi bu. Yalnız farklı bir kar tanesiydi. Alt kısmında koyu mavi çok küçük bir kalp vardı. Aynen Selibe'nin taktığı kolye gibi pırıl pırıl yanıyordu. O kadar çok beğenmiştim ki;
''Aaaaaaa! '' diye küçük bir çığlık attım. Senger gülümsedi.
''Beğendin sanırım. '' dedi.
''Çoookkkkk! '' dedim. ''Aynen Selibe'nin kolyesine benziyor. Çok ama çok teşekkür ederim. ''
'' Rica ederim. Burada hemen herkesin bir kar tanesi kolyesi vardır. Seninkini de ben almak istedim. Belki de vardır ama bunun deseni çok özel, çünkü ben çizdim. '' dedi.
''Ah, çok teşekkür ederim. Birçok hediye aldım ama bu kolyeden gelmedi. '' dedim. Kolyenin desenini kendisinin çizmiş olmasından etkilenmiştim. Titreyen parmaklarımla kolyeyi taktım. Siyah boğazlı kazağın üzerinde daha bir parlak görünüyordu.
''Hemen çıkmazsak derse geç kalabiliriz. '' dedi Senger saatine bakarak. Ben çevreme bakınarak:
''Özmen ya da Mançu nerede acaba? '' dedim.
''Ben özellikle bu saatte geldim. Kurgan'a birlikte gideriz diye düşündüm. '' dedi. Ben bir an şaşırdım. Ne diyeceğimi bilemedim. Alt tarafı okula yani Kurgan'a birlikte gidelim diyordu ama ben kızarıp bozarıyordum. Tam o anda içeriye Özmen girdi.
''Dora Bige, ah merhaba Senger Tunga. Burada olduğunuzu bilmiyordum. '' dedi. '' Kurgan'a gitmek için çıkmamız lazım diyecektim. ''
''Ben de tam Dora Bige'ye birlikte gidelim diyordum. '' dedi Senger. Sorar gibi Özmen'e baktım. Özmen olumlu anlamda başını eğerken:
''O zaman ders bitiminde gelip seni alırım. '' dedi. Tam çıkarken durdu ve geri döndü.
'' Az kaldı unutuyordum. '' dedi cebinden uzattığı siyah bir şeyi bana uzatırken. Elime aldığımda bunun kara kedi şeklinde bir telefon olduğunu gördüm. Tuş kısmının üzerinde camdan açık mavi gözleri ve siyah bıyıklarıyla panter gibi çok güzel bir kediydi.
''Ah Özmen! Harika bir telefon bu. '' dedim.
''Kedileri sevdiğini duydum. Hatta iki tanesini saraya almışsın. '' dedi.
''Evet, çok incesin Özmen. '' dedim. Özmen telefonuma, arayabileceğim kişilerin numaralarını kaydettiğini söyledi ve salondan çıktı. Biz de Onun arkasından çıktık. Senger’in iki kişilik hava aracındayken kürkümün altından kolyemi tutup kendi kendime gülümsüyordum. Kolye gerçekten çok güzeldi. Selibe'nin kolyesini hep çok beğenmiştim. Birden Selibe'yi ne kadar çok özlediğimi fark ettim.
''Ne düşünüyorsun? '' dedi Senger.
''Selibe'yi çok özledim. Neden buraya dönmediğini anlamıyorum. Burası Onun da ülkesi oysa.'' dedim. Senger cevap vermedi ve alçalmaya başladı. Kurgan'ın otoparkına doğru alçalırken heyecanlandım. İkimizi birlikte gördüklerinde ne yapacaklardı, merak ediyordum. Yere inince kitaplarımı alıp aşağıya indim. Senger’e baktım. Burada ne yer araçlarının anahtarları vardı ne de hava... Kimse kimsenin aracını çalmıyordu anlaşılan.
''Sana iyi dersler Dorin. '' dedi.
''Dorin mi? '' dedim gülümseyerek. Senger yüzüme düşen saç tellerini yana iterek:
''Bu sana daha çok uyuyor. '' dedi. Kıpkırmızı olmuştum. Yan gözle, durmuş bize bakanların olduğunu görebiliyordum. Ellerim titriyordu ve ne yapacağımı bilmiyordum. Şimdiye kadar kimseyle flört etmemiştim ve bir erkeğin karşısında nasıl davranacağımı bilmiyordum. Senger bu halimi fark etmiş gibi gülümseyerek burnuma dokundu.
''Üşüdün mü, burnun kıpkırmızı oldu. '' dedi. Bana yardımcı olmak istediğini anlamıştım. Utandığımı O da anlamıştı ve beni rahatlatmaya çalışıyordu. Bu fırsatı değerlendirdim:
''Aaaa, çıkmadan önce krem sürmeyi unuttum. '' dedim. Senger gülerek koluma girdi ve:
''Hadi, derse geç kalmayalım. '' dedi.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL