İntikam alıp da sonunda pişman olmaktansa, affedip de pişman olmak daha iyidir. cafer b. muhammed
KIŞ ÜLKESİ
Kimsesizler yurdunda büyüyen Alin, 18. doğum gününü kutlarken, yurtta bir abla gibi gördüğü Selibe'den kendisi hakkında çok gizli bilgiler öğreniyor. Hemen o gece oradan ayrılmazsa öldürülebileceğini...
3. Bölüm

DORA BİGE

48 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Yağmurda kalmış gibiydim. Yüzüm ıslanıyor ve sesler kulaklarımı tırmalıyordu. Burnuma kaçan suyun bir kısmı boynumdan aşağıya aktı.
‘’Dora! Dora, Dora! ‘’ Birisi bana sesleniyordu. Evet, Dora bendim. Gözlerimi açtım. Bir an nerede olduğumu anlayamadım. Yerde yatıyordum ve birçok baş üzerime doğru eğilmişti. Mançu ve Arkuz’u görünce Meclis toplantısını hatırladım. Bayılmış mıydım? Hiçbir şey hatırlamıyordum. Ne güçsüz bir Ece! Daha ilk günden hem de! Kalkmaya çalışarak:
‘’Ne oldu bana? ‘’ dedim.
‘’Bayıldın. ‘’ dedi son derece şefkatli görünen sarışın, ince yüzlü, yeşil gözlü bir kadın.
‘’Çok özür dilerim. Hayatımda ilk kez bayılıyorum. Bana ne oldu anlamadım. Zayıf bir insan olduğumu düşünmenizi istemem. ‘’ dedim. Çok utanıyordum. Mançu beni kucaklayıp şöminenin yanındaki kanepeye yatırdı.
‘’Çok korktun. Belki de sana söylememeliydik. ‘’ dedi sarışın kadın. ‘’Ama ülkende güvendesin. Sana burada kimse bir şey yapamaz. Eğer büyüdüğün yerde kalsaydın öldürülme ihtimalin vardı. ‘’ İşte bu sözlerin üzerine her şeyi hatırladım ve her aklıma gelişinde beni çılgına çevirecek bir şey yaptım: Kustum.
Bir saat sonra, elektrikli kızağımızla dönerken, durmadan arkama bakıyor, ağaçlardan ya da kardan bir çıtırtı gelirse irkiliyordum. Mançu birden kızağı durdurdu.
‘’Dora sakin ol! Kimse sana bir şey yapamaz. ‘’ dedi.
‘’Ama beni öldürmek isteyecek kadar benden nefret edenler var ve Onlardan korkuyorum.‘’ dedim titreyerek. Mançu bana sarıldı ve beni rahatlatmak istercesine sırtıma birkaç kez vurdu.
‘’Özmen de, ben de birçok savunma sanatında rekor başarılar kazanan askerleriz ve bizim gibi daha binlerce asker var. Sınırlarımız çok iyi korunuyor. Çok güçlü alarm düzeneklerimiz, tuzaklarımız var. Eğer bir tehlike olsaydı, sence kulübeye iki kişi gider miydik? Lütfen rahat ol.‘’ dedi. İlk gidişinde sana muhafızlar eşlik edecek ama sonrasında sen yalnız gidip geleceksin. ‘’ Şaşkınlıkla baktım.
‘’Gerçekten mi? ‘’ dedim.
‘’Elbette. ‘’ dedi Mançu. ‘’Hep korkuyla, tedirginlikle yaşanmaz. Sana söyledim: Tehlikenin kırıntısı bile yok. Burada tamamen güvendesin Dora. Hadi şimdi yola koyulalım. Özmen broşürlerini getirmiştir. ‘’
‘’Yemek yemeden hiçbir şeye bakamam. ‘’ dedim aksi bir şekilde. Mançu güldü. Yemek salonuna geçtiğimde aşçı bizzat gelerek, akşam çayında olmadığım için kestane pişirmediğini ama yemekten sonra yapacağını söyledi. Anlaşılan aşçı beni sevmişti. Ben de Onu sevmiştim. Elinde birkaç torba broşürle gelen Özmen ve Mançu’yu benimle yemeleri için davet ettim. Alçin ortada görünmüyordu. Aşçı talimatlarıma uyup çeşidi azaltmıştı. Ziyafetler haricinde 4-5 çeşitten fazla yapmamasını rica etmiştim. Çünkü hem şişmanlamaya niyetim yoktu hem de bir şeylerin çöpe gitmesinden hiç hoşlanmıyordum. Yurtta tutumlu olmayı öğrenmiştik. Soslu bir et yemeğiyle baharatlı pilav, iki çeşit salata, barbunya ve taze fasulye hazırlanmıştı. Nefis tatlıları düşünerek karnımı fazla doyurmadım. Gerçekten de; yemekler kaldırıldıktan sonra sütlaçla kabak tatlısı ve meyve servisi yapıldı. Ben çok sevdiğim kabak tatlısından büyük bir porsiyon yedim. Aşçı işini biliyordu. Kabağa bol ceviz eklemişti. Yemekten sonra Kuşlu odaya geçtik. Bundan sonraki hayatım için bir karar verecektim.
‘’Annemin müzisyen olduğunu söylediler. ‘’ dedim.
‘’Çok güzel pipa çalardı. Ayrıca çok güzel şarkı söylerdi. ‘’ dedi Özmen. Pipa telli bir çalgıydı ve bir ara bana göstereceğini söyledi. Babam akademisyendi. Benim Onlara da, ülkeme de layık olmam gerekiyordu ama üstümdeki baskı hoşuma gitmemişti.
‘’Çok kararsızım. Ne yapacağımı bilmiyorum. ‘’ dedim broşürleri incelerken. Bu çok önemli bir karardı. Yaptığım işten zevk almak istiyordum.
Eğitimim sırasında da bunalmamalıydım. Fakat saatlerce incelememe rağmen bir türlü karar verememiştim. Artık kafam davul gibi olmuştu. Aşçı kestane getirdi ve ara verdik. Alçin hala ortada görünmüyordu. Kestanelerden yedikten sonra, uyumak istediğimi söyleyerek odama gittim. Aslında uşaklardan birisi götürdü. Çünkü hala yolu öğrenememiştim. Odama girdiğimde Alçin oradaydı ve çok heyecanlı görünüyordu. Durmadan gülüyor ve sol tarafına doğru kaçamak bakışlar atıyordu. O tarafta yatak odam vardı. Ne saklıyor olabilirdi ki? Direkt o tarafa gidip yatak odama geçtim. Odanın bütün dekorasyonu değişmişti. Pembe cibinlik ve koltuklar, halı, perdeler… Her şey gitmişti. Şimdi gümüş rengi bir cibinlik ve yatak örtüsü şıkır şıkır akıyor gibiydi. Yerde metalik mavi bir halı… Halının birkaç tonundan yapılmış ebruli perdeler… Mobilyalar beyaz olduğu için değişmemişti. Pembe objelerin hepsi gitmişti. Şimdi her tarafta boy boy kar küreleri vardı. Heyecanla Alçin’in boynuna atıldım. Ne kadar düşünceli bir kızdı. Ona dolabımdan istediği elbise ve ayakkabıları seçmesini söyledim. Direndi ama sonunda beğendiği üç tane elbise ve ayakkabılarını seçti. Ayrıca yan gözle baktığı uzun kırmızı bir kürkü de hediye ettim. Bir yığın eşyam vardı ve ben insanları sevindirmeyi çok seviyordum. Yalnız yatağa girince aklıma beni öldürmek isteyenler geldiği için korkmaya başladım. Kapıda muhafızlar olduğunu söyleyen Alçin de beni rahatlatamadı. Onu benimle yatması için ikna ettim. Oturma odamdaki kanepe iki kişinin yatabileceği kadar geniş ve rahattı. Alçin’in uykuya daldığında, Onun nefes sesini dinleyerek uyumaya çalışırken Selibe’yi düşündüm. Onu çok özlemiştim. Niye dönmüyordu ki? Birden aklıma, beni öldürmek isteyenlerin Selibe’ye zarar verebilecekleri geldi. Hem çok geç uykuya daldım hem de kabuslarla dolu bir gece geçirdim. Alçin uyandırmaya geldiğinde, sanki yeni yatmış gibiydim. Kahvaltıdan sonra yine Kuşlu odada toplandık. Broşürler aramızda dağ gibi yığılmışlardı.
‘’Gece korktuğunu duydum. ‘’ dedi Mançu.
‘’Alçin mi söyledi? ‘’ dedim.
‘’Hayır, muhafızlar. ‘’
‘’Biliyorum; korkmam için bir sebep yok ama elimde değil. ‘’ dedim. ‘’Selibe neden dönmüyor Özmen? Onun güvenliğinden şüpheye düştüm. Ya Ona bir şey yaptılarsa? ‘’
‘’Sakin ol Dora, Suna Bige gayet iyi. ‘’ dedi Özmen.
‘’Bunu nereden biliyorsun? Yoksa Onunla konuştun mu? ‘’ dedim heyecanla.
‘’Evet konuştum ve sana da sevgilerini iletti. ‘’
‘’Ayda bana, orayla telefonla iletişim kurulamayacağını söyledi. Bu yalan mıydı yani? ‘’ diye hiddetle ayağa kalktım. Özmen gülümsedi. Cebinden bir şey çıkardı. İlk önce bunun ne olduğunu anlayamamıştım. Ama Kış Ülkesi’nde çoğu şeyin, benim alıştığım yerdekinden farklı olduğunu bildiğim için, onun bir cep telefonu olduğunu tahmin ettim. Parlak bir yeşil renkteydi ve köstebek gibi bir şekli vardı sanki. Elime alınca bir Ninja Kaplumbağa şeklinde olduğunu gördüm. Göbek kısmına klavye yerleştirilmişti. Hemen yurdun telefonunu tuşladım ama kesik sinyaller geldi. Ulaşamıyordum. Hayal kırıklığıyla telefonu geri verdim.
‘’Olmuyor. ‘’ dedim.
‘’Aynen Ayda’nın söylediği gibi yani.. ‘’ dedi Özmen.
‘’Ama sen az önce… ‘’
‘’Evet, Suna Bige’yle konuştuğumu söyledim. Çünkü ben oraya gittim. Kendisini gördüm ve Onunla konuştum. Sana sadece konuştum dedim dikkat edersen Dora, telefonla konuştum demedim. Daha dikkatli olmalısın. ‘’
‘’Oraya gittin ve beni götürmedin öyle mi! Bunu nasıl yaparsın? Onu görmeyi çok istediğimi biliyordun oysa. ‘’ dedim. Ağlamaya başlamıştım. Çok öfkeliydim.
‘’Kış Ülkesi’nde, sana kimsenin ulaşamayacağını bildiğin halde, sarayda, odanda yalnız kalamıyorsun, oraya gidersen olabilecekleri tahmin edemezsin! ‘’ dedi sakin ve kararlı bir ses tonuyla. Haklıydı. Sarayın koridorlarında bile yürürken sık sık arkama bakıyordum.
‘’Özür dilerim, haklısın! ‘’ dedim önüme bakarak.
‘’Önemli değil. Şu son iki broşürü de kontrol et lütfen. Bu akşama kadar karar vermem gerekiyordu. Yarın gidip Kurgan’da kaydım yapılacak ve alacağım dersler belirlenecekti. Ayda geldiğinde üzerinde şık ama kısa bir elbise vardı. Umarım ben de bu tarz şeyler giyinebilirim diye düşündüm üzerimdeki yeşil tafta kabarık elbiseye bir göz atarak. Evet, bunlar da çok güzellerdi ama hareket kabiliyetim fazlasıyla sınırlanıyordu. İlk broşürü alıp baktım. Aşçılıkla ilgiliydi ki, ben bu konuda hiçbir şey bilmiyordum ve yemek yaparak geçireceğim bir ömür de düşünemiyordum. Diğer broşür Akıl Tasarımcılığı’yla ilgiliydi. Meclis’teki Büyükler’den birisi bana bunu önermişti. Adı havalıydı. Broşürü incelemeye başladım. Anladığım kadarıyla bilim insanlarına Akıl Tasarımcısı deniliyordu. Kış Ülkesi’nde işler geldiğim yere göre daha çok ilerlemişti. Bebekler daha doğmadan önce, geliştirdikleri bir makineyle bebeğin beynini inceliyor, herhangi mental bir rahatsızlığı varsa bunu anne karnında ya da doğduktan hemen sonra düzeltiyorlardı. Ameliyatları kesisiz yapacak düzeydeydiler. Ellerindeki cihazların açıklamalarına bakınca çok heyecanlandım.
‘’Burada yazılanların hepsi yapılabiliyor mu yani? ‘’dedim. Mançu ve Özmen gülümsediler.
‘’Peki sadece zekayla ilgili durumlar mı düzeltiliyor? ’’ sordum.
‘’Hayır tabii ama somatik müdehaleleri Atasagunlar yapar. ‘’ dedi. Bu da doktor demekti. Kış Ülkesi’nin lügatına alışacaktım zaman içerisinde. Özmen saatine bakarak diğer broşürleri de önüme koydu.
‘’Tekrar üzerlerinden geçelim. ‘’ dedi. Ben kararlı bir şekilde gülümseyerek ayağa kalktım.
‘’Hayır. Seçimimi yaptım. Akıl Tasarımcısı olacağım. Neden hemen gidip kayıt işlerini yaptırmıyoruz? ‘’ dedim. Emin olup olmadığımı sordular ama seçimimden memnun olduklarını hissedebiliyordum. Ayda’nınkine benzer normal bir şey giymek istediğimi söyleyince, zaten saray kıyafetleriyle gidemeyeceğimi söylediler. Buna çok memnun olmuştum. Alçin giyinme odamın başka bir kısmındaki normal(!) giysileri gösterdiğinde gözlerime inanamadım. Harika şeyler vardı. Sarı-beyaz karışımı yün buklet kısa bir elbise seçtim. Altına çağla yeşili süet çizme ve aynı renk uzun bir kürk ve beyaz kalpakla eldivenler aldım. Tam çıkarken, Alçin elime çok şık oyu sarı bir çanta verdi. İçi boş olmalıydı. Bu komik bir şeydi. Daha sonra ben bir şeyler koyardım elbette. Kurgan’a her tarafı camdan küçük bir hava aracıyla gittik. Mançu aracı kullanıyordu ve Özmen de tam yanında oturuyordu. Ben de arkadaki iki koltuktan birisinde oturuyordum. Buraya gelirken bindiğimiz vagondan çok daha küçük ve her tarafı cam olduğu için, açıkçası biraz korkmuştum.
‘’Ya düşersek, hızlı sürmüyor musun?’’ gibi tedirgin sözlerim Onları güldürüyordu. Söylediklerine göre, burada 12 yaşından itibaren herkes bunlardan kullanabiliyordu. Bana da öğretilecekti ama öğrenene kadar kara yolunu kullanacaktım. Meclis toplantısına giderken bindiğimiz iki kişilik kızaklardan kullanacaktım. Beş-altı dakika olmuştu ki; rengarenk boyalı bir yerleşke göründü ve alçaldık. Her binanın farklı bir rengi vardı ve bu da Kurgan’ı neşeli bir yer gibi gösteriyordu. İki ayrı alan karşılıklı duruyordu ve biz sağ taraftakinin bahçesine indik. Mançu’nun söylediğine göre; sol tarafta ilk 8 sınıfa gidenlerin binaları vardı. Çok heyecanlıydım. Bir Ece olduğum için diğerleri bana tavır alıp dışlarlar ya da saygılı davranıp aralarına almazlar diye korkuyordum. Araçtan inerken, bu korkumdan bahsettim. Bana bunun olamayacağını, arkadaşlıklarımı kişiliğimle elde edeceğimi söylediler. Burada Ece’liğim sadece sarayda geçerliydi. Bunu duymak beni rahatlattı tabii.
Akıl Tasarımı Bölümü’ne giderken, bahçelerde bulunan öğrenciler bana gülümsüyorlar, bazıları el sallıyor ya da hoş geldin diyorlardı. Birkaç tanesi de şu veya bu kulübe üye olmamı tavsiye etti. Hepsi de gayet şık, benimkine benzer şeyler giyinmişlerdi. Akıl Tasarımcılığına kayıt yaptırmadan önce Kurgan’a kayıt yaptırmam gerekiyordu. Tüm Kurgan’ın başı Abadan evraklarımı imzalayacaktı. Abadan bir kadındı. Sarı küt saçlı, iri mavi gözlü 50 küsur yaşlarında bir kadının fotoğrafını gösterdiler Kurgan Yönetim Binasının alt katında. Güçlü ve çok zeki bir kadına benziyordu. Uduz TİKE. Hem onunla tanışmak istiyordum hem de ürküyordum. Ben odaya girerken, Özmen ve Mançu dışarıda bekleyeceklerini söylediler. İçeriye girip onunla göz göze geldiğimde, neden bilmiyorum, içimde sıcak bir his oluştu sanki. Halbuki o bana oldukça soğuk bakıyordu. Eliyle oturmamı işaret etti. Oturmadan önce kayıt evraklarımı önüne koydum. Sırayla imzaladı ve en son kağıda sıra gelince, gözlüğünü çıkartıp bana baktı.
‘’Demek Akıl Tasarımcısı olmak istiyorsun. Bu kendi seçimin mi? ‘’ dedi.
‘’Kendi seçimim Abadan. ‘’ dedim.
‘’Halan da bir Akıl Tasarımcısı’ydı. ‘’ dedi. Geçmiş zaman kullanması dikkatimi çekmişti.
‘’Ona ne oldu? ‘’ dedim.
‘’Senden önceki Ece’ydi. ‘’ dedi sadece. Benden önceki Ece’nin bir cinayete kurban gittiğini biliyordum. Anlaşılan, Abadan da bildiğimi biliyordu. Birden, kendime hakim olamadım ve korkuyla titredim. Anlayamadığım bir ifadeyle beni süzdü. Sonra ayağa kalkıp dolaptan iki küçük kadeh çıkarttı ve yarılarına kadar amber rengi bir içkiyle doldurup birisini benim önüme itti. Kendi kadehindekini başına dikip bir kerede içti ve tekrar doldurdu. Ben de bir yudum aldım ve şaşkınlıkla:
‘’Ama bu içki! Kış Ülkesi’nde benim yaşımdakilerin içki kullanmalarının yasak olduğunu söylemişlerdi. ‘’ dedim. Yüzünde plansız, istemsiz çok küçük bir tebessüm belirdi. Sanki yüzünün sadece bir tarafıyla gülüyormuş gibi çarpık bir gülümseme. Ve bu Ona inanılmaz yakıştı. Tebessüm o kadar çabuk kayboldu ki; acaba yanlış mı gördüm diye düşünmekten kendimi alamadım. Nedenini bilmediğim bir şekilde Ondan çok hoşlanmıştım. Sanki çok önceden tanıdığım ama unuttuğum bir arkadaşım, tanıdığım gibiydi. Kadehimi yine bana doğru itti:
‘’İç Alin, bu içki değil ama seni rahatlatacak. Korktun. İç ve rahatla. ‘’ dedi. 18 yıllık adımı Kış Ülkesi’nde birisinden duymak beni şaşırtmıştı. Sanki uzun süredir kullandığım isim Dora gibiymiş gibi geliyordu şimdi. Şaşkınlığımı gizleyemeden ona baktım:
‘’Siz adımı… ‘’
‘’Seninle ilgili her şeyi biliyorum. ‘’ dedi. Kadehten büyük bir yudum aldım. Boğazımı yakarak inip göğsümde ateş topu gibi patladı ve beni rahatlattı.
‘’Sizinle bunları konuşmak isterim. ‘’ dedim kadehte kalan içkiyi başıma dikerek. Abadan birden kendi kadehini ve benimkini alıp arkasındaki dolaba koydu.
‘’Ne yazık ki bunun için zamanım yok. Tahmin edersin ki; çok yoğunum. Kurgan’ı idare etmek kolay bir iş değil. ‘’ Önünde duran belgeyi imzaladı.
‘’Akıl Tasarımı Bölümüne giriş iznini imzaladım. Şimdi bölüme gidip ders kayıtlarını yaptır. Unutma; burada sadece bir öğrencisin. Ayrıcalık bekleme. Çok çalış ve diğerlerine yetiş. Seni hoş olmayan olayların içinde görmek istemiyorum. Olur da görürsem… Sonuçlarına herkes gibi katlanırsın. Az önceki gibi bir ayrıcalık bekleme.‘’ Bakışları buz gibiydi. Az önceki nazik, anlayışlı kadın nereye gitmişti? Bana karşı mesafeli durmak ister gibi bir hali vardı. Ama ben yine de Onu sevmiştim. Onun tüm soğukluğuna karşın gülümsedim.
‘’Sizi tanımak benim için mutluluk verici bir şey oldu. ‘’ dedim. Abadan kısa bir an beni süzdü ve cevap vermeden önündeki kağıdı incelemeye başladı. Özmen ve Mançu’dan Abadan’la ilgili bilgi almaya çalıştım ama Akıl Tasarımcılığı Bölümü çok yakındı ve konuşma imkanımız olmadı. Dersler her gün 12.00’de başlayıp akşam 18.00’de bitiyordu. Benim eksik olduğum dersler de özel öğretmenler tarafından bana her gün sabah 08.00’den 11.00’e kadar verilecekti. Benim hızıma göre süreç belirlenecekti. Çok ağır bir programdı ama öğleden sonraki derslerde hiçbir şey anlamadığımı görünce; 11.00-12.00 arasındaki yemek programımı ihmal ettim ve sabah derslere 07.00’de başladım. Bir Ece ve yabancı olarak diğerlerinin yanında aptal gibi görünmeyi istemiyordum. Hazırlık Bölümü’nde tam 100 kişiydik. Herkesi inceleme ya da ders çıkışlarında sohbet, sinema ve ev partilerine gidip kaynaşma imkanım olmadığı için sınıftan özel bir arkadaş edinememiştim. Ama buna çok vaktim olacaktı. Öncelikle, Onların seviyesine gelmem lazımdı. Kendimi kimsenin yanında çaresiz ve yetersiz hissetmek istemiyordum. Bir hafta sonra Özmen’i ikna ederek akşam yemeğinden sonra evde de ders almaya başladım. Bir Akıl Tasarımcısı gelip iki saat süreyle beni çalıştırıyordu. Hocalarımın söylediklerine göre, çok çabuk kavrıyordum ve çok meraklı olduğum için çok çabuk ilerliyordum. Ayda birkaç kez bir yerlere davet etmişti ama kabul etmemiştim. Ona da anlatmıştım; eksiklerimi tamamlayana kadar sadece Ecelik’ten doğan sorumluluklarıma vakit ayıracaktım. Bazı geceler bir yerlere yemeğe davet ediliyor hafta sonları kızak yarışlarına, konserlere ve tiyatrolara gitmem gerekiyordu. Bunlara gitmek zorundaydım ve bazı konserlerde, oturduğum yerde uyuyakalıyordum. Bir kez uyuklarken fotoğrafım çekilip haftalık bir eğlence dergisinin ilk sayfasında basılmıştı. Fakat bu gülünüp geçilen bir şeydi ve herkesle birlikte ben de gülmüştüm. Bizim dünyamızdaki gibi bir skandal olmamıştı. Alçin hala benim dairemde alıyordu. Her şeye rağmen o korkuyu içimden atamamıştım. Kurgan’a başlayalı tam iki ay olmuştu ve derslerimde çok ilerlemiştim. Öğleden sonraki derslerimde artık her şeyi kavrıyor, derste söz alıyor, deneylere katılıyordum. Birkaç proje ödevinde başarı sıralamasında 2. ve 3. olmuştum. Bir gün sabah hocalarımdan birisi, beni sınava alacaklarını, hazır olduğumu düşündüklerini söyledi. Bir hafta boyunca hazırlandım ve sınava girdim. Bütün soruları cevaplamıştım ve tek bir kelime hatası bile yapmamıştım. Mançu’nun dediğine göre; bu bölümde bu kadar başarılı ilk kişinin ben olduğum eğitmenlerin arasında konuşuluyordu. Çok sıkıntılı bir süreç geçirmiş ama amacıma ulaşmıştım. Artık akşamlarım da, öğleye kadar olan zamanlarım da bana aitti. Uzun zamandan sonra, doğru düzgün uyuyacaktım. Katıldığım toplantıların ya da eğlencelerin hiçbirisinde Senger’e rastlamamıştım. Onu neden göremiyordum acaba? Acaba O da beni arada sırada da olsa düşünüyor muydu? Bir yerde karşılaşana kadar kimseden hakkında bilgi almamaya karar vermiştim. Uzun bir yorgunluk döneminden sonra, sınavlarımdan da başarıyla çıkmış, uzun da bir uyku çekmiştim. Akşam çok erken uyuduğum için sabah 09.00’da uyandım. Alçin dairede değildi. Onun sabah 07.00’de uyanma gibi bir alışkanlığı vardı. Çok uyumayı sevmiyordu.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL