Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
Kalbe Düşen İkindi
Kalbe Düşen İkindi – Manevî Deneme / Tasavvuf Sohbetleri / Aşk Dünya, kimi zaman sevdiklerimizle, kimi zaman korktuklarımızla sınandığımız bir imtihan yeridir. Bu eser; kıssalar, menkıbeler ve sohb...
84. Bölüm

Göz Gönüle Düşünce

32 Okuyucu
1 Beğeni
0 Yorum
Bir Kapı Çalındı…

Annesini kaybedeli altı ay olmuştu Mehlika.
Ev hâlâ annesinin kokusunu taşıyordu; tül perdelerin arasında, yastıkların ucunda, mutfakta unutulmuş bir çay bardağının buğusunda…
Ne kadar zaman geçse de, o evde hâlâ iki kişi nefes alıyor gibiydi: biri Mehlika, biri de hatıralar.

Tevekkül, onun en güzel sığınağıydı artık.
Sabahları seccadesini sererken, her Elhamdülillah'ta biraz daha kabulleniyordu kaderin yükünü.
"Rabbim, senden gelen her şey güzeldir," derdi, ama kalbinin içinde hâlâ annesinin sesi dolaşırdı.
Bazen bir dua yarım kalırdı, bazen bir cümle gözyaşında boğulurdu.
Yine de susardı; susmak, onun sabır şekliydi.

Hem annesini hem Mehmet'i kaybetmek,
bir kalbi iki yerden yaralamaktı.
Mehmet…
Adını anınca bile içi titrerdi.
Onun sesi, ezanla başlayan bir sabah gibiydi bir vakitler;
şimdi ise sadece rüzgârın taşıdığı bir hatıraydı.
O yoktu, ama varlığı kadar yokluğu da diri dururdu kalbinde.

Bir gün kapı çalındı.
Ahşap kapı öyle bir inledi ki, Mehlika irkildi.
O ses, bir misafirin değil, bir haberin sesiydi sanki.
Kapıyı açtığında Fahriye Teyze duruyordu karşısında; elinde minik bir bohça, yüzünde mahcup bir tebessüm.

— "Kızım Mehlika… Allah gönlüne göre versin. Seni tanıyan hayırlı bir aile var," dedi.
"Varlıklı insanlar, ticaretle uğraşırlar. Hem seni üzmeyecek, hem de kardeşini okutacak kudretteler. Rahat edersin yavrum, dünyalığın da tamam olur."

Mehlika sustu.
Fahriye Teyze'nin sözleri bir duvar gibi çarptı kalbine.
Bir yanda kardeşi vardı; masum, okul çağında, annesinin yerine ablasına yaslanmış bir çocuk.
Diğer yanda Mehmet'in hayali…
Gözlerinin önüne düştü birden, yağmur altında ıslanırken gülümseyen yüzü.
O gülüş, hâlâ kalbinin içinde tazeydi.

— "Ben… şu an evlilik düşünmüyorum ama yine de bilemedim Fahriye Teyze," diyebildi yalnızca.
Sesinde ne reddediş vardı ne kabulleniş; sadece yorgun bir teslimiyet.

Ama iş orada bitmedi.
Ertesi hafta aynı kapı yeniden çalındı.
Bu kez ellerinde çiçeklerle geldiler.
Ardından birkaç gün sonra bir mektup, sonra küçük hediyeler, sonra kardeşine kitaplar…
Her şey ince ince düşünülmüştü.
Adamın niyeti ciddiydi, Mehlika'ya düşen ilgisi samimi görünüyordu.
Ama Mehlika'nın içinde bir şey sükûnetle direndi.

Her hediye geldiğinde, masanın bir kenarına bırakırdı sessizce.
Ne dokunurdu, ne de açardı.
Sanki her paket, geçmişine bir gölge düşürüyordu.
"Kalbimde hâlâ bir isim varken,başka birine "evet" demek, hem ona hem kendime haksızlık olur." derdi içinden.

Fahriye Teyze ise yılmadı.
— "Evladım, belki Allah bu kapıdan ferahlık nasip eder," dedi.
"Her sevda Mehmet olmaz, her bekleyiş vuslatla bitmez."

Ama Mehlika'nın gözleri yere düştü.
"Ben birine değil, bir duaya sâdığım," dedi sessizce.
"Belki kabul olur, belki olmaz… ama ben dualarıma ihanet edemem"

O günden sonra o evde kapılar hep aynı yavaşlıkla çalındı,
fakat Mehlika her defasında kapıya değil, gökyüzüne baktı.
Belki bir kuş geçerdi, belki bir esinti…
Her seferinde kendi içine çekilir,
"Rabbim, sen bilirsin," derdi.

Adam, ısrarla yolladığı hediyelerle vazgeçmemeye niyetliydi.
Ama Mehlika, bir kez sevmiş bir kalbin dokunulmazlığıyla,
sükûnetini muhafaza etti.
Bir gönül kırıldığında nasıl onarılmazsa,
o da öyle, incelikle susarak kendini korudu.

Zaman geçti.
Kapılar çalındı, çiçekler soldu,
ama Mehlika'nın kalbinde bir dua hiç bitmedi:
"Allah'ım, kalbimi sana bırakıyorum.
Senin yazmadığın hiçbir isim,
benim kaderime düşmesin."



O sabah hava, İstanbul'un eskimeyen sabırlarından birini giyinmişti.
Gökyüzü süt mavisiydi, rüzgârın sesi bile edepli…
Beyefendi, iş görüşmesi için Fahriye Hanım'ın mahallesine gitmişti.
Bir konağın önünden geçerken, bahçe kapısının hafifçe aralandığını fark etti.
O an, dünyası sustu.
Çünkü o bahçenin içinde, elinde birkaç kitapla yavaş adımlarla yürüyen bir genç hanım vardı.

Ne gürültülü bir güzelliği vardı Mehlika'nın, ne de kendini bilerek sergileyen bir hali…
Zarafeti sükûnetinde gizliydi.
Bir kitabın sayfası çevrilirken çıkan ses kadar nazik,
bir duanın sonunda edilen âmin kadar samimiydi.

O an beyefendi düşündü:

"İnsan bazen bir yüzü değil, bir hâli severmiş…
Gözlerini değil, bakışının edepli sessizliğini.
Meğer kalp, tam da böyle anlarda düşermiş… kelimesiz, sebepsiz, sessizce."

Mehlika başını kaldırdı.
Göz göze gelmediler belki ama beyefendinin kalbi bir kıvılcımı içinde sakladı.
Fahriye Hanım anlatmıştı onun için
"Okur, yazarmış kızım gibi... Annesinin vefatından sonra kardeşine hem anne hem baba olmuş...
Sabırlıdır, tevekkül sahibidir," demişti.

O an beyefendi içinden geçirdi:

"Böylesi kadınlar az bulunur artık.
Sözleriyle değil, sükûtuyla öğretenlerden."

O sırada Mehlika, odasında kitaplarını diziyordu.
Her yaprakta, Mehmet'in bıraktığı bir iz vardı sanki.
Yıllar geçmişti ama bir âhın kokusu gitmiyordu kitaplardan.
"Rabbim," dedi içinden, “bazen özlemek bile ibadete dönüşüyor mu?
Zira ben unutmuyorum, unutamıyorum.
Kırıldım, incindim, ama sevdim… hâlâ seviyorum."

Sonra aynadaki suretine baktı;
yüzünde bir hüzün vardı ama o hüzün bile zarifti.
Bir damla gözyaşı süzüldü,
ve dışarıda bir yabancının kalbine düşen ilk kıvılcımı bilmeden,
ellerini duaya kaldırdı:

"Ya Rabbi... Kalbime sükûn ver.
Sevdayı sınav kılma artık."



Beyefendi ise o gece uyuyamadı.
Bir hanımefendinin varlığıyla sarsılmış, bir dua sesine karışmıştı gönlü.
Kendi kendine mırıldandı:

"Bu ne zarafettir ki, kalbi secdeye çağırıyor insanın.Bir Kadını Değil, Bir Hâli Sevdim…"


Gece....
Ve o beyefendi kendi kendine konuşmaya başlamıştı artık.

"Şehrin üzerini ince bir sükût örtüsü almıştı.
Penceremin önünde oturuyordum; lambanın sarı ışığı, yastığın kenarında titrek bir gölge gibi duruyordu.
Yorgundum ama uykusuzluk yorgunluktan ağır basıyordu.
Ne zaman gözlerimi kapatsam, zihnimde aynı suret beliriyordu: Mehlika.

Onu ilk gördüğüm ânı unutmam mümkün değil.
Kalabalığın içinde değil, sükûtun ortasında fark ettim onu.
Konuşmadan da insanın dikkatini çekebilen bir zarafeti vardı.
Bir adım atışı, bir selâm verişi bile haddinden fazla edepli, fazlasıyla derindi.
Sanki yürümüyor, rüzgârın elinden tutuyordu.
Gözlerinde bir yasın sakinliği, bir duanın dinginliği vardı.

Ben ömrümde çok kadın gördüm,
ama birinin bakışıyla kendi kalbimin sesini bu kadar net duymamıştım.
O baktı, ben sustum.
Sanki o susuşun içinde ömrümün tüm gürültüsü dinecekti.

Kendime sordum:
"Bu mudur hayranlık?"
Hayır… bu, bir insanın kendine bile itiraf edemediği teslimiyettir.
Çünkü Mehlika'yı görünce anladım; bazı insanlar güzellikleriyle değil,
huzur verdikleri hâlleriyle kalbimize kazınırlar.
O öyleydi.
Güzeldi, evet… ama güzelliğini bilmeyen bir güzellikti bu.
Ne aynaya bakarak süslenirdi,
ne de bakış toplamak için gülümserdi.
Sadece vardı,
ve o var oluş bile insanın içini düzene sokardı.

Ben o gece anladım:
Ben bir kadını değil, bir hâli seviyorum.
Sükûnetin hâlini, sabrın zarafetini, imanın yüzündeki ışığını…
Onun adını anmadan bile içimde bir dua başlıyordu.

Sonra dedim ki kendi kendime:
"Bir kadın düşün; sevilmekten habersiz,
ama o kadar temiz ki, sevilmeye layık olduğunu bilmeden yaşar."
İşte o Mehlika'ydı.

Yastığıma başımı koyduğumda,
uyku değil, bir dua dolandı dudaklarıma:
"Allah'ım, eğer bu hissi sınamak için koyduysan kalbime,
beni bu imtihandan zarifçe geçir."

Ve sonra sustum.
Çünkü bazen insan sevdiğini değil,
sadece onunla sükûnet bulduğu duayı saklar içinde."
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL