Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
HAZİNE AVCILARI (Hikayeler) Hüseyin TURHAL
Hazine Avcıları: Antik Dünyanın Kapıları Açılıyor! Bu kitapta, define avcılarının nefes kesen maceralarına tanık olacak, heyecan dolu bir serüvene atılacaksınız. Tarihin derinliklerinde gizlenmiş, u...
7. Bölüm

Defineci Dayı ve Tılsımlı Oda

17 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Hazine Avcıları - 7
Hikaye

Defineci Dayı ve Tılsımlı Oda

Köyün en azılı, en inatçı definecisiydi Mehmet Dayı. Kazma kürek onun adeta uzvu, dağlar bayırlar ise evi gibiydi. Yıllarını bu topraklara, efsanelere ve taşların fısıltılarına vermişti. Herkes onu "hayalperest" diye ansa da, Mehmet Dayı'nın gözünde parlayan o ışıltı, sıradan bir hırsın değil, kadim bir merakın ateşiydi.
Bir bahar sabahı, rüyasında gördüğü esrarengiz bir işaretin peşine düştü. Köyün hemen üzerindeki Uludağ’ın en sarp yamaçlarına tırmandı. Saatler süren zorlu yolculuğun ardından, güneşin ilk ışıklarının vurduğu devasa bir kayanın önünde durdu. Kayanın yüzeyinde, tam da rüyasındaki gibi, üç hilal şeklinde, birbirini takip eden gizemli bir sembol işareti vardı.
"İşte bu!" diye fısıldadı Mehmet Dayı, nefesi kesilmişti. Yılların tecrübesiyle, bu işaretin hemen karşısında, biraz aşağıda, toprak ve taşlardan oluşan düzensiz bir yığma olduğunu biliyordu. Burası, bir girişin üzerini kapatmak için sonradan atılmış bir perdeydi.
Hemen kazma küreği kaptığı gibi, omuz kasları yorulana kadar çalışmaya başladı. Toprak savruluyor, taşlar yuvarlanıyordu. Terden sırılsıklam olmuştu ama kalbindeki heyecan onu durdurmuyordu. Nihayet, gün batımına yakın, küreği metal bir şeye çarptı.
Toprağı temizlediğinde, karşısında pürüzsüz, işlenmiş granit bloklardan yapılmış bir yapı belirdi: Tünel Kapısı. Kapı, asırlar boyunca doğanın ve zamanın zorluklarına direnmişti. Birkaç zorlayıcı hamle, bir çekiç sesi ve kayanın yerinden oynamasıyla, Mehmet Dayı içeriye giden dar ve karanlık tünelin ağzını açtı.
Fenerini yakıp, dikkatle tünele girdi. Nemli ve küf kokulu hava ciğerlerine doldu. Adımları yankılanarak ilerlerken, tünel kısa bir süre sonra genişledi ve karşısına nihayet beklediği yer çıktı: Büyük Oda.
Odanın ortasına dikildi, feneriyle etrafı taradı. O an, Mehmet Dayı’nın yüzündeki bütün sevinç aniden dondu. Kalbi hızla çarpıyordu, ama bu kez hayal kırıklığının acısıyla.
Oda bomboştu.
Ne sandık, ne küp, ne de tek bir sikke kırıntısı... Oda, sanki hiç var olmamış gibi, soğuk ve ruhsuz bir mağaraydı.
"Lanet olsun! Yıllarca peşinde koştum, bütün köy bana güldü, geldim buldum ve sonuç... Hiç!" diye bağırdı öfkeyle. Gözleri doldu, bütün enerjisi bir anda çekilmişti. "Bu bir tılsım! Biliyorum! Boş olamaz!"
Defineci Dayı, o an kendini tutamadı. Bütün hayal kırıklığı, yorgunluk ve öfke birleşti. Odanın tam ortasına dikildi ve en ilkel tepkisiyle, bu boşluğa, bu hayal kırıklığına inat bir eylemde bulundu. Bütün siniri ve umutsuzluğuyla olduğu yere işedi.
Sıcak sıvı soğuk zemine yayılırken, garip bir şey oldu. Önce hafif bir cızırtı duyuldu, ardından hava titreşmeye başladı. Odanın dört bir yanındaki duvarlarda, gözle görülür bir dalgalanma oluştu. Sanki kalın bir tül perde yırtılıyordu.
Mehmet Dayı dehşetle arkasına baktı. İşediği noktadan yayılan bir parlaklık, odanın her köşesine ulaşıyordu. Ve o anda, tılsım bozuldu!
Bir saniyelik şokun ardından, boş olan oda, göz kamaştırıcı bir manzaraya dönüştü. Duvarlardaki nişlerde altın heykeller parlıyor, zeminde devasa küplerin ağzından çil çil altınlar taşıyordu. Gümüş ve bronz yığınları, ışığı binbir renkte yansıtıyordu. Oda, dakikalar önce yaşadığı o derin boşluktan, bir anda zenginliğin, tarihin ve parıltının mabedine dönüşmüştü.
Mehmet Dayı ağzı açık, eli kazmasında, olduğu yerde donup kaldı. Sonra yüzünde yavaşça, hayatında hiç olmadığı kadar büyük ve manidar bir sırıtış belirdi.
"Demek ki... Tılsım böyle bozuluyormuş," dedi kendi kendine, sesi şaşkınlık ve zaferin karışımıydı.
O günden sonra, Mehmet Dayı sadece "defineci" değil, aynı zamanda "Tılsımbozan Dayı" olarak anılmaya başlandı. Ama o gün, o boş odada işediği anı, o büyük sırrın bozulduğu o anı, kalbinin en derininde, kimseye anlatmadığı bir zafer hikayesi olarak sakladı.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL