Hazine Avcıları: Antik Dünyanın Kapıları Açılıyor!
Bu kitapta, define avcılarının nefes kesen maceralarına tanık olacak, heyecan dolu bir serüvene atılacaksınız. Tarihin derinliklerinde gizlenmiş, u...
Bir zamanlar, Anadolu'nun sarp dağlarla çevrili, unutulmuş bir köyünde, geçimini zar zor sağlayan üç yoksul defineci yaşardı: Mehmet, Ali ve İlyas. Üçü de hayatın çetin sınavından geçmiş, sırtlarında yırtık heybeleri, ellerinde nasırlı kazmalarıyla her gün umut arayan adamlardı. Yoksulluk, üzerlerine bir gölge gibi çökmüştü, ama içlerindeki zenginlik hayali hiç sönmemişti. Bir kış sabahı, soğuktan çatlamış ellerini ovuşturarak köy kahvesinde oturan üçlü, yaşlı bir bilgeden duydukları eski bir efsanenin peşine düşmeye karar verdiler. Efsaneye göre, "Kartal Kayası" adı verilen, zirvesi bulutlara değen heybetli bir tepenin eteğinde, binlerce yıl önce yaşamış simyacıların sırrı saklıydı: Altın Suyu İksiri. Günlerce süren yorucu bir tırmanışın ardından Kartal Kayası'nın vahşi, rüzgârlı yamacına ulaştılar. Göz gözü görmeyen sisin içinde, yaşlı bilgenin tarif ettiği "gaga şeklindeki taşı" güçlükle buldular. Mehmet, "Ya tamam ya devam!" diyerek kazmayı taşa vurdu. Kazdıkça, taşın altından nemli, toprağın kokusuyla karışık bir koku yayıldı. Saatler süren meşakkatli bir çalışmanın sonunda, Ali'nin kazması sert bir cisme çarptı. Toprağı temizlediklerinde, karşılarında duran şey, yüzyıllık sırrı taşıyan, üzeri yosun tutmuş, toprak rengi küçük bir şişeydi. Üçü de heyecanla nefeslerini tuttu. Şişenin ağzını açıp baktıklarında, içindeki sıvının sıradan su olmadığını anladılar. Ne berraktı, ne de renksiz; adeta güneş ışığını içine hapsetmiş, yoğun, bal kıvamında, altın sarısı, parıldayan bir iksirdi. Bu, efsanelerdeki Altın Suyu olmalıydı. İlyas, titreyen elleriyle şişeyi köy evine taşıdı. Açlık ve yoksulluktan bitkin düşmüşlerdi, ancak şimdi kalplerinde sarsılmaz bir umut parlıyordu. Denemeye karar verdiler. Evin en büyük, paslı leğenini buldular ve içine köy çeşmesinden aldıkları berrak suyu doldurdular. Mehmet, şişeyi eline aldı ve dualarla, korkuyla karışık bir heyecanla, Altın Suyu'ndan sadece birkaç damlayı leğendeki suya damlattı. O an, mucize gerçekleşti. Altın Suyu, leğendeki suyla buluşur buluşmaz garip bir reaksiyon gösterdi. Sıradan su, tıpkı sütün maya tutması gibi, koyulaşmaya başladı. Gözlerinin önünde, hızla katılaşan su, kremsi bir kıvam aldı ve saniyeler içinde rengi koyu, mat bir altın sarısına döndü. Leğendeki su, buzdan daha sert, parlak bir altın külçesine dönüşerek donmuştu! Üç defineci, şaşkınlık ve sevinçten dilini yutmuştu. Yoksul kulübelerinin ortasında, bir leğen dolusu saf altın duruyordu. Ali, gözyaşları içinde, eline aldığı keskin avcı bıçağıyla donmuş altının kenarından bastırdı. Altın, tıpkı sert bir peynir ya da tereyağı gibi, bıçağın altından kolayca kayarak geçti. Dilim dilim, muntazam, kalın külçe parçaları kesmeye başladılar. Her bir dilim, bir define avcısının rüyasıydı. O günden sonra, üç yoksul definecinin hayatı bir daha asla eskisi gibi olmadı. Buldukları altınları, kimseye sezdirmeden, en büyük şehirdeki güvenilir bir kuyumcuya satmaya başladılar. Önce küçük dilimlerle, sonra daha büyük külçelerle... Mehmet, Ali ve İlyas, kısa sürede köyün en zenginleri haline geldiler. Eskiden oturdukları derme çatma kulübelerin yerine gösterişli, taştan konaklar inşa ettiler. Sadece kendileri için değil, köy halkı için de çeşmeler yaptırdılar, yollarını onardılar. Yoksulluktan zenginliğe geçişleri, sadece maddi bir değişim değil, aynı zamanda köye umut getiren bir dönüşüm oldu. Altın Suyu şişesini ise, bir daha asla kullanmayacakları, en gizli, en güvenilir kasalarında sakladılar. Çünkü biliyorlardı ki, gerçek zenginlik, sadece bir şişenin içinde değil, o şişeyi bulmaya yeten inançlarında ve bu zenginliği paylaşma arzularındaydı. Yoksulluktan zenginliğe giden yol, bir zamanlar çamurlu ve çetin olsa da, Kartal Kayası'nın sırrı, üç yoldaşın kaderini sonsuza dek değiştirmişti. Onların hikayesi, köyde fısıltıyla anlatılan, umudu ve mucizeleri hiç kaybetmemenin değerini anlatan bir efsaneye dönüştü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.