İlkay Coşkun’un bu eserinin öne çıkan en belirgin özelliği, hava durumu ve iklim olaylarına, mesela dört elemente, insani bir mühür vurması. Deyim yerindeyse meteorolojiyi insanlaştırmasıdır. İnsanın ...
Anne karnındaki sıvı ortam sonrası havayla ve dünyamız ile ilk buluşmamız neticesindeki ağlamalarımızla başlıyor hikâyemiz. Havayı ilk hissediş ve ciğerlerin ilk yanma hâli. Doğumla beraber ölümü kabullenişimiz.
Çocuklukla beraber ilk heva ve heveslere kapılmalarımız... Tomur tomur gülmelerimiz ilkbaharları andırırken, ağlamalarımız sonbaharı ve kışı çağırmakta. Bir tarafımızda çiy damlaları biriktirmişken başka taraflarımız zemherileri taşımakta. Hayatlarımızın dönüm noktaları hep nevruz etkisi yapmakta. Gençliğimiz fırtınalarla boğuşurken yaşlılığımız durgun su kıvamında olup soğuklar da dahi otuz yedi derece sıcaklığındaki kanımız ağustos sıcağını yaşamakta.
Her esinti yüzümüze değmekte ve havanın ezgileri bizi oyuna kaldırmakta. Her mevsim, her hava değişimi önceden şifrelerini bize vermekte veya en çetininden sürprizlerini yapmakta. Sanki basınç denen bütün ağırlık, berzah âleminden sırtımıza yüklenmiş durumda. Yükümüzün darasını dahi hissedemiyoruz. Sırtına yük yüklenmiş hamal gibi olmasak da hastalıkta ve zorlukta naçar kesiliyoruz.
Bir hat boyunca yağacak yağmuru bekleyip nasibimizi arıyor olmalıyız. Kurak yerlerimiz güneşe doyarken nemli taraflarımızla işlerimizi yapıyoruz sanki. Her sıcaklık değişimi bizi silkelese de soğukta yaz, sıcakta kış arama zıtlıklarını hep yaşatıyoruz. Normal atmosfer şartları sıradanlığından usanıp ekstrem adrenallerin peşi sıra koştuklarımız da olmuyor değil. Çöllerde veya buzullardaki safarilerle uyanmaya çalışıyoruz. Belki de en masumumuz, eksi bilmem kaç derecelerde buzlu suya giren bir kuzeyli gibi bedenimizi silkelemekten de geri durmuyoruz. Ağlamalarımız ve gülmelerimiz birbirine karışmışken kahkahalarımızdan medetler umuyoruz. Doğumdaki vücut sıcaklığını, ölümdeki beden soğukluğuyla dengeliyor olmalıyız. Toru topu yaşayabileceğimiz yetmiş-seksen farklı mevsimin ortalamasını taşıyoruz. Bir yanımız sıcaklık depolarken diğer taraflarımız hararetimizi alıyor olmalı. Püf deyince sönebilecek bir canla yaşadık mı yaşamadık mı, hayal mi gerçek mi bilemiyoruz. Biz de aynı havamız gibi cephe cephe, hat hat ve kat kat savruluyor olmalıyız. Sonuçta bütün paydaşlarımızla beraber “Dünya bir penceredir. Her gelen baktı geçti.” gerçekliğinde yaşıyoruz.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.