Halacı Mansur

Bu kitapta okuyacağınız satırlar, yalnızca dokuzuncu yüzyıl Bağdat'ının karmaşık sokaklarında yankılanan dramatik bir hayat hikâyesi değildir. Bu, aynı zamanda, insan ruhunun Hakikat arayışındaki en yüksek bedeli ödeme cüretini gösteren kadim bir destanın yeniden inşasıdır.
Mansur bin Hüseyin, bilinen adıyla Hallac-ı Mansur... O, asırlar boyunca, tasavvuf yolcularının bir ucu keskin kılıç, diğer ucu ise sonsuz bir aşk denizi olan menkıbesi olagelmiştir. O, zühd ve riyazetle nefsini eritirken, en sonunda kendinde O'ndan gayrısını görmeyen, gördüğünü de korkusuzca dile getiren bir Aşık'tır.
Romanımız, onun Kayseri’nin pazar yerlerinde halıcılık mesleğiyle başlayan dünyevi hayatını, en büyük zenginliği elinin tersiyle iterek girdiği ilahi yolculuğunu merkeze alır. Halacılık, bu eserde bir metafordur: Mansur, artık iplik ve kökboyasıyla kilimler değil; kendi bedeni, ruhu ve sözleriyle varoluşun halısını dokumaktadır.
Fakat her aşk, bir sorgulamayı da beraberinde getirir. Mansur'un "Ben, Hak'ım!" feryadı, ilahi coşkunun (vecdin) zirvesi iken; Bağdat'ın katı hukuku ve uleması için bu, düzeni bozan, kabul edilemez bir küfür idi. Bu hikâye, kalbin dili ile kanunun dili arasındaki ebedi çatışmayı; Aşk'ın, akıldan üstün geldiğinde ödenen kaçınılmaz bedeli anlatır.
Okuyucu, bu on iki bölüm boyunca, Mansur'un arkadaşı Rüstem'in dünyevi kaygılarından Kadı Eşref'in sarsılmaz otoritesine kadar, ona uzanan her bağın nasıl çözüldüğüne tanıklık edecektir.
Amacımız, tarih sahnesinden bir figürü anlatmak değil; tüm zamanların arayışındaki insanın, kendi içinde bulduğu o "bir" olanı dışa vurmasının ve bu uğurda fenâya ermesinin anlamını keşfetmektir.
Zira Mansur, bedeni darağacında yok olsa bile, sözüyle ölümsüzleşmiş; halacılığı bırakıp, Halacı Mansur olarak ebediyetin tezgâhına adını kazımıştır.
Hüseyin TURHAL