Dostlarımızın bize gösterdiği sevgiyi abartmamız, duyduğumuz minnetten değil, takdire ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu herkese göstermek içindir. la rochefaucauld
FİLOZOF KIRMIZISI
Filozof Kırmızısı, sıradan bir kadınken, hastalıklarla mücadele eden, ameliyatlar geçiren sonrasında engelli kalan, bu sırada eğitim yolculuğuna devam eden, aynı zamanda annelik yapmaya çalışan ve hay...
15. Bölüm

KISIM 3.3 Üçüncü Ameliyat: Astral Seyahat, Dönüşüm ve Farkındalık Eşiğim

11 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Yeniden hastaneye yatışım oldu. Doktoruma yeniden güvenmek zorunda kalarak, çaresizlikten, üçüncü kez bıçak altına yattım. Bu kez ne yaşayacağımı bilmeden. Alanında çok iyi birkaç doktor da ameliyata girmişti. Stres yoğundu.
"Bu ameliyattan sonra yürüyebilecek miydim? Ameliyat masasından kalkabilecek miydim? Takılan dört titanyum platin bedenime uyum sağlayacak mıydı? Yaşayacak mıydım? Yaşasam bile yürüyebilecek miydim? Nasıl bir insana dönüşecektim? İki senedir Sosyoloji okuyordum ve aldığım psikoloji eğitimlerimde okuduğum vakalarda bedeni yada beyni hasar almış kişilerin tekrar aynı insan olamayışları gibi, bende de bir değişim süreci yaşanacak mıydı?? "
Doktorumun on, on beş yıllık meslek hayatında karşılaştığı en zor vaka ben olmuştum. İlk kez benim gibi bir hastayla karşılaşıyordu.
Ameliyat uzun sürdü. Anesteziden çıkıp çıkamayacağım bile belli değildi.

O sırada ben başka bir hâlin içindeydim. Bembeyaz ışıkların arasından geçtim. Karşılayanlar oldu. Çok huzurluydum. Rahmetli babaannemle bir kapı eşiğinde konuştum. Bir sınır vardı. Oradaydım. Kalmak istedim açıkçası. Huzurluydum.
Sonra geri döndüm.

Bana anlatılanlara ve yarı bilinçli hâlimle duyduklarıma göre, yanımda yetmiş yaşlarında bir teyze vardı. Ona da iki platin takılmıştı. Kendi hâlini sorarken, beni de sormuş. Yaşıma, gençliğime ve evlatlarıma kıyamamış.
Onun doktoru da benim ameliyatıma girmişti ve duruma hâkimdi.
“Sen yarın taburcu olacaksın, bir şeyin yok, Jale Hanım’ın durumu ise ağır. Yaşayıp yaşamayacağı, yaşasa bile yürüyüp yürüyemeyeceği belli değil. Yatalak kalabilir.” demişti.

O an gözümden bir yaş süzüldü. Bilincim yarı açıktı. Gözlerim kapalıydı ama konuşulan her şeyi duydum. Hatırlıyorum. Duyduğuma göre demek ki yaşayacaktım. Yürüyemeyecektim belki ama yaşayacaktım. Sadece, bana emanet olan bedenimi kullanamayacaktım. Gözlerim kapalıydı ama bedenim çevrede konuşulanları hissediyordu. Başımda okunan Kur’an-ı Kerim ayetlerini duyuyordum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda etrafımda yakınlarım, hastalar ve bana bakan gözler vardı. Ocak ayında yatmış, 14 Mart Tıp Bayramı’nda üçüncü kez ameliyat olmuş genç bir kadındım.
Sözde sadece ufak bir operasyon geçirecektim ama sürecim hala devam ediyordu.
İki gün sonra yanımda yatan teyze taburcu oldu ve yerine başka hasta geldi. Daha önce bir hafta boyunca aynı odada tedavi gördüğümüz Saliha Abla, bir süre sonra yeniden hastaneye yatış yaptı. Yine aynı odaya, yanıma geldi. Ben hâlâ oradaydım. O, bu sürecime ikinci kez tanıklık eden kişiydi. O da üçüncü ameliyatını oldu ve ona da platin takıldı. Ancak benim kadar hastanede kalmadı. Birkaç gün içinde toparlandı, iyileşti ve taburcu edildi. Gitti.
Ben yine oradaydım.
Hastanede sürekli yeni hasta yatışları oluyordu. İnsanlar geliyor, ameliyatlarını oluyor, tedavilerini görüp kısa sürede toparlanarak gidiyorlardı. Ben ise kalıyordum. Günler, haftalar birbirine eklenirken beyin ve sinir cerrahisi servisinin adeta demirbaşı olmuştum. Şaka yollu söyleniyordu belki ama içten içe bunun doğru olduğunu hissediyordum. Hastane tarihine geçtiğime inanıyordum.

Zamanla tecrübeli hasta hâline gelmiştim. Yeni gelenlere ben yol gösteriyordum. Korkularını yatıştırıyor, yaşadıklarımı anlatıyor, moral vermeye çalışıyordum. O soğuk servis odalarında aile bağları kuruluyordu. Güçlü dostluklar oluşuyordu. Kimi zaman birlikte güldük, kimi zaman birlikte ağladık. Refakatçilerle de hastalarla da kaynaştık. Küçük hediyeler verildi, hatıralar birikti.
Ben hâlâ oradaydım.
Bir süre sonra, o ablayla yollarımız üçüncü kez kesişti. Ağrıları yeniden başladığından yine aynı hastanede, yine aynı odaya yatırılmıştı. Sanki bir yoldaşlık duygusuyla, beni hastanenin o uzun ve yalnız günlerinde tek başıma bırakmak istemezcesine yeniden yanımdaydı. Aynı mekânı, aynı sessizliği ve aynı bekleyişi bir kez daha paylaştık. Varlığı, söze dökülmeyen bir destekti; bazen bir bakış, bazen kısa bir cümle yeterli oluyordu.

Bu tanıklıklar, bu paylaşımlar ve geçici olmasına rağmen derin izler bırakan bağlar, beni fark etmeden başka bir eşiğe hazırlıyordu. O an bunun ne anlama geldiğini bilmiyordum. Sadece hissediyordum. Çok geçmeden bedenimin yine bambaşka bir kapıdan geçeceğini, hayatın beni bir kez daha sınayacağını henüz bilmiyordum.

Yatakta hareketsiz yatarken zaman kavramı yavaş yavaş silinmeye başladı. Gün ile gece birbirine karışıyor, bedenimle arama görünmez bir mesafe giriyordu. Fiziksel olarak oradaydım; hastane yatağında, beyaz duvarların arasında. Fakat zihnim ve algım, bedenimden farklı bir yerde dolaşmaya başlamıştı.
Gözlerim kapalıyken çevreyi daha net hissediyordum. Sesler daha derinden geliyor, dokunuşlar uzaklaşıyor, düşünceler ise berraklaşıyordu.
Bedenimin ağırlığı kayboluyor, sanki yatağın sınırları ortadan kalkıyordu.
O anlarda ne uyuyordum ne de uyanıktım. İki hâlin arasında, tarif edilmesi zor bir bilinç durumundaydım.

Bir noktadan sonra kendimi bedenimin dışında algılamaya başladım. Ağrı yoktu. Korku yoktu. Sadece sakinlik ve derin bir farkındalık vardı.
Zamanın akışı durulmuş, zihnim başka bir düzleme geçmişti. O hâlde yaşadıklarım bir rüya değildi. Bilincim açıktı. Duyularım netti.
Hissettiklerim, günlük algının çok ötesindeydi. Sanki bedenim dinlenirken, ruhum başka bir alanda var olmaya devam ediyordu.
Bu deneyim, yaşadığım acıların arasında beklemediğim bir durak gibiydi. Ne kaçıştı ne de kopuş. Daha çok bir eşik hâliydi. Geri dönülecek ama unutulmayacak bir yer.
O iki gün boyunca bedenim hareketsizdi. Ama içimde çok şey hareket ediyordu.

Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL