Filozof Kırmızısı, sıradan bir kadınken, hastalıklarla mücadele eden, ameliyatlar geçiren sonrasında engelli kalan, bu sırada eğitim yolculuğuna devam eden, aynı zamanda annelik yapmaya çalışan ve hay...
Kırılmanın ardından gelen dönem, bir gecenin sabaha karşı koyu bir karanlığa dönmesi gibiydi benim için. Felç atağıyla başlayan belirsizlik, günler geçtikçe daha derin bir kuyuya dönüştü. Ben artık sadece hasta değildim; anlamlandıramadığım bir karanlığın içine yavaş yavaş çekiliyordum.
Hastaneler hayatımın yeni adresi oldu. Özellikle de Rize Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Her oda, her koridor, her serum standı ve her branş, bana başka bir acının gölgesini gösteriyordu. Bedenim bir gün iyileşiyor gibi olurken, ertesi gün yeniden kapanıyor, kontrol benden çıkıyordu. Sanki içimde bir yerlerde görünmeyen bir el hayatımı yeniden yazıyor, ben ise buna sadece tanıklık ediyordum. Beynim bedenime komut veremiyor, verse bile işe yaramıyordu. Hareket edemiyordum. Bedenim artık benim değildi. Bu çaresizlik içinde en son beni psikiyatri doktoruna götürdüler. Sene 2014 O günü hiç unutmuyorum. Doktorun odasına girdiğimde sadece ona bakıyordum; konuşacak gücüm, tepki verecek hâlim yoktu. Yakınlarımı dışarı çıkardı. Tekerlekli sandalyede zor durmama rağmen karşıma dikilip: “Hadi, ayağa kalk. Yürü.” dedi. Yapamadım. Tekrar söyledi, sesini yükseltti, beni germeye, zorlamaya başladı; bir dünya laf söyledi. Ama bedenim yine de tepki vermiyordu.
Sonra şunu söyledi: “Sen ayağa kalkıp yürümediğin sürece seni buradan yollamayacağım. Saatlerce de sürse, bütün gün de sürse buradasın. Ben içeri kimseyi almayacağım, hastalar bekleyecek. Akşama kadar burada olmak istemezsin herhalde, değil mi?” Ve odadan çıkıp gitti. Bir an öylece kaldım. Evlatlarım geldi aklıma. Onların yüzünü düşündüm, güç toplamaya çalıştım. Var gücümle çabaladım, olmadı. Tekrar denedim, yine olmadı. Defalarca denedim, hiçbiri olmadı. Zaman geçiyor, nefesim daralıyor, umudum tükeniyordu. Son bir kez daha denedim; bu kez gücüm tamamen bitti ve gözyaşları içinde “pat” diye yere düştüm. Betonun soğukluğu iliklerime kadar işledi. Bedenimin ağırlığı, ruhumun ağırlığıyla birleşmişti. Düşme sesini duyan doktor içeri geldi ve hiç acımadan: “Ne o, yerleri mi paspaslıyorsun?” dedi. Bir insanın en dipte olduğu anda söylenebilecek en acımasız cümleydi bu. Sekreterine talimat verdi, yakınlarımı aradılar. Odaya koşup gelen eşim ve kuzenleri beni yerden kaldırdılar. Ben sadece başımı öne eğmiştim, kafamı zaten taşıyamıyordum, çok hâlsizdim ve ağlıyordum.
O gün, karanlığın ne kadar derin olabileceğini yaşayarak öğrendim.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.