İnsanın çocuğu ile övünmesi kendisiyle övünmesi demektir. somerset maugham
ERKEN CUMHURİYETTEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE EKONOMİSİ
Bu çalışma, 1923–1938 erken Cumhuriyet dönemi başta olmak üzere Türkiye ekonomisini makaleler ışığında ele almakta, devletçilik politikaları, sanayileşme hamleleri ve kurumsal dönüşümü analiz etmekted...
25. Bölüm

Türkiye’nin 1980-2000 Metamorfozu: Ekonomik Liberalizmin Toplumsal, Psikolojik ve Varoluşsal Sonuçları Üzerine Bir İnceleme

2 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
ÖZET

Bu makale, Türkiye’nin 1980-2000 yılları arasında yaşadığı neoliberal dönüşümü, salt iktisadi bir olgu olmanın ötesinde, derin bir sosyolojik, psikolojik ve felsefi bir kırılma olarak ele almaktadır. 24 Ocak 1980 Kararları ile tetiklenen ve ihracata dayalı büyüme, özelleştirme ve finansal serbestleşme politikalarıyla şekillenen bu süreç, Türkiye toplumunun dokusunu, kolektif bilincini ve bireyin kendisiyle olan ilişkisini temelden dönüştürmüştür. Çalışma, bu dönüşümü, “devlet-baba” figürünün çözülüşü, “homo economicus”un yükselişi, toplumsal hafızanın metalaşması ve bir “anlam krizi”nin filizlenişi bağlamlarında, antitezler ve sentezler üzerinden sorgulamaktadır. Michel Foucault’nun “yönetimsellik”, Pierre Bourdieu’nun “sermaye” ve Erich Fromm’un “sahip olmak ya da olmak” kavramlarından yararlanılarak, Türkiye’nin dışa açılma politikalarının, beraberinde getirdiği içsel, varoluşsal kapanmaları analiz etmektedir. Nihai tez ise, bu dönemin Türkiye’yi, ekonomik göstergelerin ötesinde, “modern” ile “geleneksel”, “birey” ile “cemaat”, “küresel” ile “yerel” arasında sıkışmış, çelişkilerle dolu bir kimlik labirentine sürüklediğidir.

Anahtar Kelimeler: 24 Ocak Kararları, Neoliberalizm, Toplumsal Dönüşüm, Homo Economicus, Anomi, Yönetimsellik, Türkiye Ekonomisi, Özelleştirme.

1. Giriş: Bir Çağın Sonu ve Başlangıcı

12 Eylül 1980 askeri darbesinin gölgesinde hayata geçirilen 24 Ocak Kararları, Türkiye için yalnızca bir ekonomik istikrar programı değil, aynı zamanda bir medeniyet krizinin ve tercihinin de manifestosuydu. Turgut Özal’ın vizyonuyla şekillenen bu süreç, İmparatorluk bakiyesi bir ulus-devletin, korumacı-devletçi modernleşme paradigmasından, küresel kapitalist sisteme eklemlenmeyi hedefleyen pürüzli bir “liberal-muhafazakar” modernleşme modeline evrilmesiydi. Bu evrim, ekonomistler için rakamlarla (enflasyon, ihracat artışı, GSMH) ölçülebilir bir olgudur. Ancak asıl derin etkisi, Türkiye insanının zihniyet dünyasında, aile içi ilişkilerde, sokakta, camide, iş yerinde, kısacası toplumsal hayatın her katmanında hissedilmiştir. Bu makale, o rakamların ardındaki insan hikayesine, kolektif psikolojiye ve sosyolojik depreme odaklanacaktır.

2. Tarihsel ve Ekonomik Arka Plan: Kapalı Ekonomiden Küresel Arenaya

Cumhuriyet’in erken döneminden itibaren Türkiye, “ithal ikameci” bir sanayileşme modeli benimsemişti. Bu model, yerli sanayiyi dış rekabetten koruyarak, kendi kendine yeterli bir ulusal ekonomi inşa etmeyi amaçlıyordu. Ancak 1970’lerin sonuna gelindiğinde, model tıkanmıştı. Döviz kıtlığı, yüksek enflasyon, kronik dış ticaret açığı ve siyasi istikrarsızlık, bir kırılmayı zorunlu kılıyordu.

24 Ocak 1980 Kararları, bu kırılmanın teknik adı oldu. Serbest piyasa kurallarının hakim kılınması, Türk Lirası’nın devalüe edilerek ihracatın teşviki, devlet desteklerinin ve sübvansiyonların kaldırılması, faizlerin serbest bırakılması ve yabancı sermayenin önündeki engellerin kaldırılması, programın temel taşlarıydı. Bu, Friedrich von Hayek ve Milton Friedman okulunun neoliberalizminin Türkiye’deki somut tezahürüydü. Eken (2022) de bu kararları, “Türkiye ekonomisinin dünya ile bütünleşme sürecindeki en radikal dönüm noktası” olarak nitelendirir.

Tez: Bu politikalar, ekonomik rasyonalite adına, Türkiye’yi küresel ekonomiye bağlayarak refahı artırmayı vaat ediyordu.

Antitez: Ancak bu bağlanış, eşitsiz bir ilişkiydi ve beraberinde geleneksel toplumsal sözleşmeyi (devletin vatandaşa karşı sosyal sorumlulukları) feshederek, bireyi piyasanın görünmez ve acımasız eliyle baş başa bırakıyordu.

Sentez: Sonuç, göreli bir ekonomik büyüme ile derinleşen bir toplumsal ve psikolojik parçalanma arasındaki ikircikli bir durum oldu.

3. Sosyolojik Bir Kırılma: Cemaatten Cemiyete, Vatandaştan Tüketiciye

Türkiye toplumu, 1980’lere kadar güçlü bir cemaatçi (Gemeinschaft) yapıya sahipti. İlişkiler akraba, hemşehri, ideolojik aidiyet gibi organik bağlarla şekilleniyordu. 1980 sonrası dönem, Ferdinand Tönnies’in deyimiyle, bir “cemaat”ten “cemiyet”e (Gesellschaft) doğru hızlanan bir evrimin sahnesi oldu.

Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) Özelleştirilmesi: Bu, sadece fabrikaların satılması değil, bir sosyal devlet anlayışının ve onun yarattığı “işçi aristokrasisi”nin tasfiyesiydi. Babasından miras kalan “kadrolu iş” güvencesiyle hayatını kuran bir kuşak için bu, sosyal statü ve güvenlik kaybı anlamına gelirken, yeni yetme bir işadamı sınıfı için muazzam bir fırsatlar denizi açılıyordu. Bu, Pierre Bourdieu’nun teorize ettiği çeşitli sermaye türlerinin (ekonomik, sosyal, kültürel) el değiştirmesi süreciydi.

Finansal Serbestleşme: Bankacılık sektörünün ve sermaye hareketlerinin liberalizasyonu, “paranın paradan kazanıldığı” yeni bir ekonomik mantığı dayattı. Emek ve üretim, spekülasyon ve finansal mühendislik karşısında ikincil konuma düştü. Bu durum, Karl Marx’ın “mübadele değeri”nin “kullanım değeri”nin önüne geçmesi olgusunun geç kapitalist versiyonuydu.

Toplum, “üreten vatandaş” idealinden, “tüketen birey” normuna doğru evrildi. Televizyonun yaygınlaşması ve özel kanalların açılmasıyla, reklamlar yeni Türkiye vatandaşının –tüketicinin– kimliğini inşa etmeye başladı: daha fazla tüketen, marka peşinde koşan, bireyci.

4. Psikolojik Bir Dönüşüm: “Homo Economicus”un Doğuşu ve Anomi

Ekonomik politikalardaki bu köklü değişim, beraberinde yeni bir insan modeli, Michel Foucault’nun tabiriyle “homo economicus”u (ekonomik insan) dayattı. Bu model, kendi çıkarını rasyonel bir şekilde maksimize eden, girişimci, rekabetçi ve kendi hayatının bir şirketi gibi yönetilmesi gereken bir bireydir.

Varoluşsal Kaygı ve Prekarite: Devletin sosyal güvenlik ağlarının çekilmesi ve ömür boyu iş güvencesinin ortadan kalkması, bireyleri derin bir belirsizlik ve güvensizlik (prekarite) duygusuyla baş başa bıraktı. Erich Fromm’un “Sahip Olmak ya da Olmak” eserinde vurguladığı gibi, “sahip olma” modu (yeni araba, lüks ev, marka giysi) bir “olma” halinin (ait olma, güvende hissetme, manevi tatmin) yerini almaya başladı. Tüketim, bir varoluş kanıtına dönüştü.

Anomi ve Yabancılaşma: Émile Durkheim’ın, normların çözüldüğü, kılavuzsuz kalan bireyin yaşadığı kargaşa hali olarak tanımladığı “anomi”, 1980 sonrası Türkiye’sinin ruh halini niteliyordu. Hızlı kentleşme, göç ve geleneksel değerlerin aşınması, bireyi aidiyetlerinden kopararak yalnızlaştırdı. İşçi, ürettiği üründen; birey, içinde yaşadığı topluluktan yabancılaştı.

5. Felsefi ve Kültürel Bir Sorgulama: Anlamın Metalaşması

Bu dönüşüm, en derinde bir anlam krizini tetikledi. Geleneksel olarak anlam, din, milliyet, aile veya ideolojik aidiyetlerle sağlanıyordu. Neoliberal mantık, bu alanları da piyasa ilişkilerinin içine çekerek metalaştırdı.

Muhafazakârlığın Dönüşümü: 1980’ler, “Türk-İslam sentezi” resmi ideolojisiyle, İslami kimliğin de piyasaya eklemlenmeye başladığı bir dönemdi. “Helal kazanç” ve “çalışkan Müslüman” vurgusu, dini bir etik olmaktan çıkıp, kapitalist üretim ve tüketim süreçlerine motive edici bir unsur olarak entegre edildi. Bu, Max Weber’in “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” tezinin Anadolu versiyonuydu.

Küresel-Yerel Çatışması: Dışa açılma, kaçınılmaz olarak küresel kültürün yerel kültürler üzerindeki baskısını artırdı. Bu, kimliklerin savunmacı bir tavırla sertleşmesine veya hibrit (melez) formlara bürünmesine yol açtı. Bir yanda McDonald’s, diğer yanda simitçi; bir yanda global markalar, diğer yanda “yerli ve milli” vurgunun yükselişi bu çatışmanın tezahürleriydi.

6. Sonuç: Labirentteki Minotor: Modern Türkiye’nin İkilemi

1980-2000 dönemi, Türkiye’yi geri dönülmez bir şekilde dönüştürdü. Ekonomik olarak belki daha “görünür” kıldı, ancak toplumsal olarak daha “görünmez” eşitsizlikler ve kırılganlıklar yarattı. Psikolojik olarak bireyi “özgürleştirdi” iddiasındaydı, ancak onu piyasanın, tüketim çılgınlığının ve belirsizliğin zincirleriyle daha sıkı bağladı.

Bu dönemin mirası, Türkiye’yi bir labirente sokan Minotor’dur: Bir yanda küresel entegrasyon ve refah vaadi, diğer yanda yerel değerlerin erozyonu ve kimlik arayışı. Bir yanda bireysel özgürlük ve zenginleşme fırsatı, diğer yanda toplumsal dayanışmanın çözülüşü ve yalnızlaşma. 24 Ocak Kararları’nın açtığı bu yol, Türkiye’yi sadece dışa açılmaya değil, aynı zamanda kendi içinde, tarihiyle, geleneğiyle ve kimliğiyle hesaplaşmaya zorlayan, bitmek bilmeyen bir içsel yolculuğa çıkarmıştır. Bu yolculuğun sonu, hala yazılmakta olan tarihin sayfalarında gizlidir.

KAYNAKÇA

Eken, M. H. (2022). Türkiye Ekonomisi: Cumhuriyet Dönemi Ekonomik Büyüme Üzerine Bir Analiz. Para ve Finans Dergisi, 15(2), 45-68.

Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital. In J. Richardson (Ed.), Handbook of Theory and Research for the Sociology of Education (pp. 241–258). Greenwood.

Durkheim, É. (1897). Suicide: A Study in Sociology. Free Press.

Foucault, M. (2008). The Birth of Biopolitics: Lectures at the Collège de France, 1978–1979. Palgrave Macmillan.

Fromm, E. (1976). To Have or to Be?. Harper & Row.

Harvey, D. (2005). A Brief History of Neoliberalism. Oxford University Press.

Keyder, Ç. (2004). Türkiye'de Devlet ve Sınıflar. İletişim Yayınları.

Polanyi, K. (1944). The Great Transformation: The Political and Economic Origins of Our Time. Beacon Press.

Tönnies, F. (1887). Community and Society (Gemeinschaft und Gesellschaft). Dover Publications.

Weber, M. (1905). The Protestant Ethic and the Spirit of Capitalism. Routledge.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

Dipnotlar:

Foucault, bu kavramıyla, bireyin kendi hayatını bir işletme gibi yönetmesi gereken, kendisinin hem yöneticisi hem de sermayesi olduğu bir özneyi tanımlar.

Prekarite, istikrarsız, güvencesiz, sosyal korumadan yoksun çalışma ve yaşam koşullarını ifade eder.

Eken (2022), s. 52.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL