Bu çalışma, 1923–1938 erken Cumhuriyet dönemi başta olmak üzere Türkiye ekonomisini makaleler ışığında ele almakta, devletçilik politikaları, sanayileşme hamleleri ve kurumsal dönüşümü analiz etmekted...
Erken Cumhuriyet'in Kalkınma Hamlesi (1923-1938) Ekolojik Bir Perspektiften Okunabilir mi? Sürdürülebilir Olmayan Bir Modernleşme Paradigmasının Tarihsel ve Eleştirel Analizi
Bu makale, 1923-1938 dönemi Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin ekonomik modernleşme projesini, 20. ve 21. yüzyılın yeşil/ekolojik iktisat perspektifleriyle tarihsel, felsefi, sosyolojik ve psikolojik boyutlarıyla sorgulamayı amaçlamaktadır. Çalışmanın tezi, dönemin hakim pozitivist ve ilerlemeci felsefesi ışığında, ekonominin doğadan bağımsız ve onu tahakküm altına alınacak bir kaynak olarak gördüğüdür. Antitezi, buna rağmen uygulanan tarım, ormancılık ve sanayi politikalarında, dönemin koşulları içinde değerlendirildiğinde, bugünkü "sürdürülebilir kalkınma" ve "döngüsel ekonomi" kavramlarıyla örtüşen bazı pragmatik uygulamaların bulunabileceğidir. Sentez ise, Erken Cumhuriyet'in temel paradigmasının ekolojik sınırları içselleştirmekten uzak, "doğaya hükmetme" üzerine kurulu olduğu; ancak bu eleştirinin, dönemin tarihsel bağlamı (savaş sonrası yoksulluk, sanayisizlik, bağımsızlık kaygısı) dikkate alınmadan yapılamayacağıdır. Makale, bu argümanları desteklemek için dönemin birincil kaynaklarına ve ekolojik ekonomi literatürüne dayanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Atatürk Dönemi Ekonomisi, Yeşil İktisat, Ekolojik İktisat, Sürdürülebilir Kalkınma, Çevre Tarihi, Doğa Tahakkümü, Tarihsel Eleştiri.
Giriş: Tarihsel Bağlam ve Felsefi Zeminde Doğa Anlayışı
1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, enkaz halindeki bir imparatorluğun mirasını devraldı. Dönemin hakim felsefesi, Auguste Comte'un pozitivizmi ve Francis Bacon'dan beri süregelen "doğaya hükmetme" düsturuydu. Bu anlayış, doğayı, insanın refahı ve ilerlemesi için sınırsızca sömürülebilecek, ölü ve mekanik bir kaynaklar bütünü olarak görüyordu. İktisadi politikaların merkezinde "muasır medeniyet seviyesi"ne ulaşmak vardı ve bu medeniyet, sanayi devrimini tamamlamış, doğayı dönüştürmüş Batı medeniyetiydi. Burada, doğa ile uyum değil, doğa üzerinde tahakküm kurma fikri ön plandaydı.
1. Ekolojik İktisat Perspektifinden Temel Politikaların Analizi
A. Tarım ve Toprak Politikaları:
Tez (Sürdürülebilir Olmayan Üretim): Aşar vergisinin kaldırılması ve tarımı teşvik, nüfusun %80'inin bağlı olduğu bu sektörü canlandırmayı hedefliyordu. Ancak politika, verimlilik artışından ziyade ekili alanların genişletilmesine dayanıyordu. Bu, ormanlık ve mera arazilerinin tarıma açılmasına, erozyonun artmasına ve biyoçeşitlilik kaybına yol açan bir süreci tetikledi. Modern anlamda organik tarım veya toprak sağlığı gibi kavramlar gündemde değildi.
Antitez (Pragmatik Kaynak Yönetimi): Ankara'daki Gazi Orman Çiftliği gibi projeler, hem örnek bir tarımsal işletme hem de bir yeşil alan ve rekreasyon merkezi olarak tasarlandı. Bu, dar anlamda da olsa şehir ekosistemiyle bütünleşik bir anlayışı yansıtır. Ayrıca, orman kanunları çıkarılarak (örneğin 1937 tarihli kanun) kağıt üstünde de olsa bir koruma zemin oluşturulmaya çalışıldı.
B. Sanayileşme ve Kaynak Kullanımı:
Tez (Doğrusal Ekonomi Modeli): Birinci ve İkinci Beş Yıllık Sanayi Planları, tipik bir doğrusal ekonomi ("al, kullan, at") modelini yansıtır. Sümerbank fabrikaları gibi yatırımlar, ham madde (pamuk, yün, maden) girdisini alır, işler ve ürün olarak çıktı verirken, atık yönetimi, enerji verimliliği veya kirlilik kontrolü temel öncelikler arasında yer almıyordu. Sanayi, doğal kaynak akışının sonunda değil, dışında konumlanmıştı.
Antitez (Yerellik ve Öz Kaynaklara Dayalı Kalkınma): Devletçilik politikasının "milli iktisat" vurgusu, dışa bağımlılığı azaltmayı ve yerel kaynaklara yönelmeyi teşvik etti. Örneğin, Karabük Demir-Çelik, yerel kömür ve demir cevheri rezervlerine yakınlık gözetilerek kuruldu. Bu, ulaşım kaynaklı karbon emisyonunu azaltan, "yerel için yerel üretim"e yakın bir modeldi ve modern ekolojik iktisadın "yerellik" vurgusuyla kısmen örtüşür.
C. Ulaşım ve Altyapı:
Demiryolu Politikası: Demiryolu ağırlıklı ulaşım politikası, karayolu taşımacılığına kıyasla çok daha enerji verimli ve düşük karbon salımlı bir tercihti. Bu, dönemin şartlarında farkında olunmadan yapılmış "yeşil" bir altyapı yatırımı olarak okunabilir. Aynı zamanda ülkenin entegrasyonunu sağlayarak kaynakların daha verimli dağıtımına olanak tanımıştır.
2. Sosyolojik ve Psikolojik Boyut: Toplum-Doğa İlişkisinin Dönüşümü
Sosyolojik Boyut: Modernleşme projesi, toplumu doğadan koparan bir süreci de beraberinde getirdi. Geleneksel kırsal yaşam, doğayla iç içe ama onun kurallarına tabi bir hayattı. Kentli, modern yaşam ideali ise, doğadan arındırılmış, betonarme yapılar, düzenli caddeler ve insan yapımı parklarla çevrili bir ortamı işaret ediyordu. Bu, doğanın "ehlileştirilmesi" ve kontrol altına alınması gereken bir unsur olarak görülmesinin sosyolojik tezahürüydü.
Psikolojik Boyut (Doğaya Hükmetme Psikolojisi): Her açılan fabrika, bataklığın kurutulması, demiryolunun dağları delerek ilerlemesi, toplumsal psikolojide insanın doğa karşısındaki zaferi olarak kodlandı. Bu, kolektif bir gurur ve özgüven kaynağıydı. "Yeşil" bir perspektiften bakıldığında ise bu, antroposentrik (insan merkezli) bir psikolojinin güçlenmesi anlamına geliyordu. Doğa, korunması gereken bir "ev" (oikos) değil, üzerinde hakimiyet kurulacak bir "düşman" veya "kaynak" olarak algılanıyordu.
3. Eleştiri, Sentez ve Sonuç: Tarihsel Bağlamda Bir Değerlendirme
Eleştiri (Yeşil İktisat Penceresinden):
Dönem ekonomisinin temel paradigması, ekolojik sınırları, doğal sermayenin yenilenemezliğini ve döngüselliği görmezden gelen sürdürülemez bir büyüme modeliydi.
Tarım politikaları, uzun vadeli toprak sağlığını gözetmekten uzaktı.
Sanayileşme, atık ve kirlilik konularını hiçe saydı.
Toplumsal zihniyet, doğa üzerinde tahakküm kurmaya dayalı bir "ilerleme" anlayışıyla şekillendi.
Sentez (Tarihsel Bağlamın Anlaşılması):
Bu eleştirileri yaparken, dönemin küresel bağlamını unutmamak gerekir. 1920'ler ve 30'lar, çevre bilincinin olmadığı, Rachel Carson'un Sessiz Bahar'ını (1962) yazmasına daha onlarca yıl olduğu bir dönemdi. Sürdürülebilir kalkınma kavramı 1987'de Brundtland Raporu'yla tanımlandı.
Türkiye, var olma mücadelesi veren, yoksul, sanayisiz bir ülkeydi. Öncelik, insanları açlıktan kurtarmak, temel ihtiyaçlarını karşılamak ve ulusal bağımsızlığı ekonomik alanda sağlamaktı. Doğanın tahribatı, o dönem için "kaçınılmaz bir maliyet" olarak görülüyordu.
Sonuç:
Atatürk dönemi ekonomik politikaları, bugünün ekolojik iktisat perspektifinden katı bir şekilde eleştirilebilir. Bu politikalar, doğrusal, kaynak yoğun ve sürdürülemez bir kalkınma modelinin tipik bir örneğidir. Ancak, bu eleştiri, tarihselcilik (historicism) tuzağına düşmeden, dönemin koşulları ve öncelikleri içinde değerlendirilmelidir. Dönemin pragmatik bazı uygulamaları (demiryolu, yerel kaynak kullanımı) günümüz yeşil iktisat ilkeleriyle kısmen örtüşse de, genel paradigmasi itibarıyla Erken Cumhuriyet, doğaya hükmetmeyi merkeze alan modernleşme projesinin bir parçasıydı. Bu çalışma, geçmişi bugünün kavramlarıyla okumanın önemini gösterirken, aynı zamanda tarihsel analizin bağlamsal olması gerektiğini de hatırlatmaktadır. Bugünün Türkiye'si için çıkarılacak ders, bu tarihsel mirası anlamak ve onu, 21. yüzyılın ekolojik krizlerine çözüm üretecek döngüsel ve sürdürülebilir bir modele doğru evrimleştirmek olmalıdır.
Kaynakça
Birincil Kaynaklar:
Atatürk, M. K. (192?). Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Cilt I-II. Türk Tarih Kurumu Basımevi. (Doğa ve medeniyet hakkındaki görüşleri için).
Daly, Herman E. & Farley, Joshua. (2011). Ecological Economics: Principles and Applications. Island Press. (Ekolojik İktisadın temel kitabı).
Meadows, Donella H., et al. (1972). The Limits to Growth. Universe Books. (Büyümenin Sınırları raporu).
Worster, Donald. (1988). The Ends of the Earth: Perspectives on Modern Environmental History. Cambridge University Press. (Çevre Tarihi perspektifi için).
Scott, James C. (1998). Seeing like a State: How Certain Schemes to Improve the Human Condition Have Failed. Yale University Press. (Devlet merkezli modernleşme projelerinin eleştirisi için).
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.