Yeni Yaprak Derviş, artık yolun sonuna geldiğini biliyordu. Bedeni yorulmuş, nefesi derinleşmişti. Sonbahar yaprakları, onun ayak izlerini örtüyordu adeta. Ulaştığı dağ yaylasında, rüzgârın ilk öğrettiği yerde, bir kayın ağacının altına oturdu.
Bu sefer yanında, taşlarla konuşan adam, gül bahçesinin yaşlı sahibi ve taş yontucu vardı. Onlar, sessizce etrafına dizilmişlerdi. Sözle değil, varlıklarıyla veda ediyorlardı.
Yeni Derviş, gözlerini kapattı. Nefes alışverişi yavaşlarken, hayatı bir nehir gibi aktı gözlerinin önünden. Çıraklığı, ilk öğrendiği dersler, susuz nehirler, yaprak fısıltıları, taşların şarkısı... Hepsi, birbirine eklenen bir ezgi gibiydi.
Son bir gayretle gözlerini açtı ve etrafındakilere baktı. "Yolculuk," diye fısıldadı, "asla dışarıda bir yere varmak değildi. İçeride, her an varabilmekti."
Elini, yanındaki genç taş yontucuya uzattı. Avucunda, pürüzsüz, bembeyaz bir taş vardı. "Bunu," dedi, "sessizce dinle. İçinde benim de nefesim var."
Sonra, son bir nefes aldı. Bu nefes, bir veda değil, bir 'hoşça kal'dı. Bedeni kayın ağacının gövdesine yaslandı, ruhu ise rüzgâra karıştı. Yüzünde, derin bir sükûnet ve tamamlanmışlık ifadesi vardı.
Orada bulunanlar, hiç hareket etmeden, saygıyla beklediler. O gece, ay ışığı kayın ağacının dallarından süzülüp, Derviş'in yüzüne düştü. Sabah olduğunda, bedeni toprağa dönüşmüş, ama ruhunun izleri orada kalmıştı.
Taş yontucu, o beyaz taşı alıp, bir süre sessizce dinledi. Sonra, onu yontmaya karar verdi. Ama bu sefer, kendi istediği bir şekli değil, taşın kendisine söylettiği şekli yonttu. Ortaya, dalga dalga yayılan bir ışık hüzmesi gibi, doğal ve akıcı bir form çıktı.
Gül bahçesinin yaşlı sahibi, Derviş'in toprağa karıştığı yere, bir tohum ekti. Bu tohum, ertesi bahar filizlendiğinde, yaprakları, Derviş'in gözlerindeki o bilge ışıltıyı taşıyordu.
Ve konuşamayan adam, iki taşı birbirine vurarak, yeni bir ezgi besteledi. Bu ezgi, hem hüzünlü, hem de huzur doluydu. Köydeki çocuklar, bu ezgiyi kuşaktan kuşağa öğrendiler.
Yeni Derviş gitmişti, ama öğretisi, bir çiçeğin polenleri gibi, rüzgârla her yere dağılmıştı. Onun yolundan giden her insan, artık bir dervişti. Kimi taş yontucusu, kimi bahçıvan, kimi de sadece yoldan geçen bir yolcu.
Çünkü gerçek dervişlik, unvanlarda değil, yüreğin duruşundaydı. Yolculuk asla bitmezdi. Bir beden toprağa dönerken, binlerce kalpte yeniden doğardı.
Ve dağların eteklerinde, rüzgâr esmeye devam etti. İçinde, bir dervişin son nefesinin şarkısını taşıyarak... Bu şarkı, sonsuzluğa kadar sürecek bir yolculuğun ilk adımıydı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.