Bu kitap, bir anda şehir merkezine konulan bombalı saldırıda hayatını kaybeden bir yasak aşkın hikayesidir. Son cümlesini bile söyleyemeden...(Gerçek hikayedir)...
Zamanla stüdyonun o soğuk havası değişmeye başladı. Artık yayına girerken eskisi kadar "robot" değildim. Bir beklentim vardı. Yeşil ışığın yanmasını, o telefonun çalmasını bekliyordum . Tutsak, programın demirbaşı olmuştu. Diğer dinleyiciler bile onun sesini arar hale gelmişti. O bağlandığında radyoların sesi biraz daha açılıyor, herkes bu hüzünlü kızın hikayesinde kendini buluyordu. Ama asıl hikaye, kimsenin duymadığı o anlarda yazılıyordu . Rejideki arkadaşa işaret ediyordum: "Uzun bir parça gir." Beş dakikalık, altı dakikalık, enstrümantal, uzun ve ağır şarkılar... Dinleyiciler müzikle baş başa kalırken, ben fader'ı (ses seviyesini) indiriyor, "Yayın Dışı" düğmesine basıyordum. İşte o an, "SonŞair" susuyor, "Selim" konuşuyordu . "Nasılsın bugün?" diyordum. O odayı dolduran o tok, şiirsel sesimle değil; daha alçak, daha insani, daha yaralı bir sesle. "Zor geçti," diyordu. "Babam yine bağırdı. Annem yine sustu. Ama şimdi senin sesini duydum ya... geçti." . Sadece yayın saatleri yetmemeye başladı. Yayın bittikten sonra, o "On Air" ışığı söndüğünde, koridorlar boşaldığında da konuşmaya başladık. Telefon, aramızdaki tek köprüydü . Ben stüdyoda, o yatağının içinde, yorganın altında fısıldayarak... Ona şiirler okumuyordum artık o telefonlarda. Ona, o gün vapurda gördüğüm martıyı anlatıyordum. O bana, penceresine konan kumruyu anlatıyordu. Ben ona tamir ettiğim bir cihazın yanık kokusunu anlatıyordum, o bana pişirdiği keki . Bedenlerimiz yoktu. Yüzlerimiz yoktu. Sadece seslerimiz ve birbirimizin zihninde yarattığımız o kusursuz hayallerimiz vardı. O bana dertlerini anlattıkça, ben kendi dertlerimi unutuyordum. Onun kafesi, evindeki kurallardı. Benim kafesim ise kendi hissizliğimdi. Garip bir takas başlamıştı aramızda: Ben ona "özgürlük" veriyordum, o bana "duygu" veriyordu . İçimdeki o felçli bacaklar, o yanmış sinirler... Telefonun ucunda onun nefesini her duyduğumda, karıncalanmaya başlamıştı. Biliyordum. Bu sadece bir yayıncı-dinleyici ilişkisi değildi artık. Biz, aynı enkazın altında kalmış iki yaralıydık ve birbirimizin sesini duydukça, üzerimizdeki beton bloklar hafifliyordu .
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.