Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk
Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
Perre'nin Ağıtı: Kral Kızı Alara ve Sezar'ın Kaderi Giriş: Kommagene'de Bir İlkbahar M.S. 1. yüzyıl... Torosların güney eteklerinde, Fırat'ın bereketli rüzgarlarıyla yıkanan Kommagene Krallığı'nın incisi Perre Antik Kenti, Roma İmparatorluğu'nun gölgesinde ancak kendine özgü bir zarafetle yaşıyordu. Şehrin her köşesi, su kemerlerinden sızan hayat dolu suyun sesiyle yankılanırdı. Bu krallığın tacı, Kral Kızı Alara idi. Alara, annesinin erken kaybından sonra babasının tüm sevgisini ve umudunu taşıyan tek varisiydi. Kumral saçları, Fırat’ın rengini andıran gözleriyle sadece güzelliğiyle değil, aynı zamanda Kommagene’nin binlerce yıllık mitlerini ve gök bilimine dair bilgisiyle de ünlüydü. Bir bahar sabahı, Perre'nin sessizliği, yüzlerce askerin zırh sesleriyle bozuldu. Roma, bölgedeki bir askeri gücün yerini sağlamlaştırmak amacıyla, en yetenekli ve genç generallerinden birini, Gaius Julius Sezar'ı (Roma Generalinin adını efsaneye uygun olarak veriyoruz) göndermişti. Sezar, yirmili yaşlarının başında, demir disiplini ve stratejik zekasıyla tanınıyordu.
Karşılaşma: Bir Ziyafet ve Bir Kıvılcım Kral, geleneklere uygun olarak Roma Generali onuruna görkemli bir ziyafet düzenledi. Altın işlemeli divanlar ve şarap kokularının karıştığı bu ziyafet, iki farklı dünyanın insanını bir araya getirdi. Sezar, ziyafetin ortasında, tapınakları andıran bir asaletle oturan Alara’yı gördü. Konuşması, sadece Roma’nın gücü hakkında değil, Kommagene’nin yıldızlara olan hayranlığı, Pers kültürü ve Yunan felsefesi üzerindeydi. Alara’nın bilgeliği, Sezar’ın sadece bir general değil, aynı zamanda iyi eğitimli bir Romalı olduğunu gösteriyordu. Sezar, o gece Alara’ya yaklaştı: "Prenses, sizin şehrinizde nehirlerin sesi bile farklı tınıyor. Sanki bu taşlar, bir sır saklıyor." Alara gülümsedi: "General, bu topraklar çok şey gördü. Sırlarımız, tıpkı yıldızlar gibi, sadece dikkatli bakanlara fısıldar." Bu ilk konuşmadan sonra, resmi görüşmeler bahanesiyle başlayan buluşmalar, kısa sürede Perre’nin en güzel köşelerinde gizli aşka dönüştü. Sezar, Alara’ya Roma’nın ihtişamını anlatırken; Alara, Sezar’a Nemrut Dağı’ndaki dev tanrı heykellerinin gökyüzüyle olan kadim bağını öğretiyordu. Onlar, sadece iki kişi değil, iki büyük medeniyetin birbirine duyduğu gizli hayranlıktı.
Ayrılık: Görevin Soğuk Emri Aşkları bir yaz mevsimi gibi hızla büyüdü. Ancak, bir generalin hayatı, bir krallığın kaderi gibi, sadece emirlerle çizilirdi. Birkaç ay sonra, Sezar’a imparatorluk merkezinden acil bir emir ulaştı: Parth İmparatorluğu'nun doğu sınırında başlayan bir tehdit, Sezar’ın birliğini derhal cepheye çağırıyordu. Bu, aylarca, hatta yıllarca sürebilecek kanlı bir savaşa gitmek demekti. Sezar, emri aldığında Perre'nin nekropolünde (mezarlık alanında), bir zamanlar Alara ile yıldızları seyrettikleri kayalık bir noktadaydı. "Alara," dedi, sesi Roma’nın demir iradesi gibi soğuktu ama gözleri kederle yanıyordu. "Gidiyorum. Görev beni çağırıyor. Roma, benim için bir sevgili değil, bir eştir. Onu korumak zorundayım." Alara, gözyaşlarını Kommagene'nin onuruna yakışır şekilde tutarak cevap verdi: "Biliyordum. Sizin gibi bir kartalın bu altın kafeste kalmayacağını biliyordum. Peki ya sözün? Ya bu şehirde kalan ruhun?" Sezar, kılıcını kınından çıkardı, avuç içine hafifçe kanatıp kılıcın ucuna sürdü ve kılıcın ucunu toprağa batırdı: "Yemin ederim. Roma’ya zaferi getireceğim ve nefes alan son günümde bile buraya, sana geri döneceğim. Beni, bu şehrin sularında bekle." Ertesi şafakta Sezar, bir söz ve bir hatıradan başka hiçbir şey bırakmayarak ordusuyla Perre'yi terk etti.
Ağıt: Sonsuz Bekleyiş Sezar’ın gidişinden sonra Perre, Alara için bir zindana dönüştü. Alara, her gün şehrin sularını besleyen Gözpınarı'nın başına gider, suyun akışını izlerdi. Orada, Sezar'ın güvenle geri dönmesi için tanrılara yalvarırdı. Aylarca doğudan haber bekledi. Her geçen gün, umudu biraz daha azalıyordu. Savaş haberleri geliyordu; Sezar'ın bir muharebede büyük yaralar aldığı, ancak hayatta kaldığı söylentileri... Sonra, uzun ve acı dolu bir sessizlik çöktü. Bir kış günü, Perre'ye bir Roma elçisi ulaştı. General Sezar'ın, Fırat'ın çok ötesinde, düşman topraklarında bir pusuya düşerek kahramanca öldüğü bildiriliyordu. Alara haberi duyduğunda tek kelime etmedi. O gece, Perre'nin sularının mırıldandığı Gözpınarı'na son kez gitti. Elinde, Sezar'ın ona bıraktığı, üzerinde Roma'nın sembolünün kazılı olduğu küçük bir yüzük vardı. Alara, yüzüğü suya bıraktı ve son sözlerini fısıldadı: "Sözünü tuttun, sevgili Romalı. Ruhun gerçekten bu taşlarda kaldı. Şimdi ben de geliyorum. Aşkın ruhu, Kommagene’nin sularında sonsuza dek aksın." O an, suyun kenarındaki kayalara yaslanmış bir yaşlı kadın, Alara'nın son nefesini duymuştu. Kral kızı, kendini o soğuk, berrak sulara bırakarak sevdiğine kavuştu. O günden sonra, Perre'nin suları eskisi kadar tatlı gelmedi kimseye. Halk, kaynağın sesine kulak verdiğinde, o suyun Alara'nın Sezar için yaktığı bitmeyen ağıtı taşıdığına inandı. Bugün bile, Adıyaman'ın o eski topraklarında dolaşanlar, ayrılığın ve aşkın bu kadim hikayesini Perre'nin Ağıtı olarak mırıldanır.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.