Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk
Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
Nemrut, Halil-ür Rahman ve Ateşin Gülü: Bir İnanç Destanı
Gökyüzünün, yeryüzünü kavurduğu, medeniyetin henüz taş duvarların ardında putperestliğin gölgesinde kaldığı bir zamanda, Mezopotamya’nın bereketli topraklarında, Fırat Nehri’nin can verdiği diyarlarda, güçlü bir zalim hüküm sürüyordu: Nemrut. Nemrut, kendisini tanrı ilan etmiş, heybetli sarayları, güçlü ordusu ve sorgulanamaz buyruklarıyla Urfa (bugünkü Şanlıurfa) ve civarındaki topraklara korku salıyordu. Gelecekten korkan bu kudretli krala kâhinler, doğacak bir çocuğun, onun putlarını ve tahtını yıkacağını söylemişti. Nemrut’un emri acımasızdı: O yıl doğacak tüm erkek çocukları öldürülecekti. I. Mağaranın Sırrı ve Büyüyen Ses Oysa takdir-i ilahi farklıydı. Hz. İbrahim’in annesi, bir mağaranın derinliklerinde, Nemrut’un askerlerinden saklanarak oğlunu dünyaya getirdi. Yıllarca gizli bir dünyada büyüyen İbrahim, güneşi ve ayı değil, göğün Yaratıcısı’nı arayan saf bir ruha sahipti. Mağaradan çıktığında, Urfa’nın parlak ışığına ve putlara eğilen halkına yabancıydı. Babası dahil herkesin taptığı taşlara, söz geçiremediği heykellere karşı kalbinde büyük bir isyan büyüdü. II. Baltanın İhaneti ve İlahi Sorgu Bir gün halk, büyük bir bayram için şehirden uzaklaştı. Hz. İbrahim, bu anı bekliyordu. Tapınağa girdi ve elindeki baltayla, en büyükleri hariç tüm putları parça parça etti. Baltayı da en büyük putun boynuna astı. Halk geri dönüp bu yıkımı gördüğünde öfkeyle İbrahim’i yakaladılar. Nemrut’un huzurunda sorguya çekildi: “Putlarımıza bunu kim yaptı ey İbrahim?” Hz. İbrahim, sükûnetle cevapladı: “İşte, büyük put. Ona sorun. Eğer konuşabilir, size cevap verebilirse!” Nemrut ve adamları, taştan bir putun ne konuşabileceğini, ne de hareket edebileceğini biliyordu. İşte tam bu anda Hz. İbrahim, onlara aradıkları dersi verdi: “O halde, size ne faydası ne de zararı dokunmayan, kendi elinizle yonttuğunuz bu taşlara neden tapıyorsunuz?” Nemrut’un gururu ve öfkesi doruğa ulaştı. Bu meydan okumaya ancak en büyük güçle karşılık verilebilirdi: Ateş. III. Ateşin Serinliği ve Balıklıgöl Mucizesi Nemrut, Urfa’nın meydanına, tüm bölgenin gördüğü en büyük odun yığınını toplatmayı emretti. Hatta rivayet edilir ki, Fırat Nehri kıyısından bile odunlar taşınmıştı. Günlerce yanan bu ateş, gökyüzünü bile karartıyordu. Hz. İbrahim, Nemrut’un yaptırdığı büyük bir mancınıkla bu alev yığınının tam ortasına atıldı. Zalim Nemrut, zafer çığlıkları atarken, mucize gerçekleşti: "Ey Ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol!" Allah'ın emriyle o korkunç alevler, anında yeşillik ve berrak suya dönüştü. Hz. İbrahim, ateşin ortasında, etrafında güller açmış, serin bir havuzda duruyordu. Ateşin düştüğü yer, bugün Balıklıgöl (Halil-ür Rahman Gölü) oldu. Yanan odunlar ise göldeki kutsal balıklara dönüştü. Bu mucizeyi gören Nemrut'un kızı Zeliha (kimi rivayetlerde Nemrut’un manevi kızı), babasının zulmüne dayanamayıp imanı seçti ve kendisini de ateşe attı. O da kurtuldu ve düştüğü yerde Aynzeliha Gölü oluştu. IV. Adıyaman'a Yansıyan Gölge ve Nemrut'un Akıbeti Mucizeye rağmen kalbi katılaşan Nemrut, gücünden vazgeçmedi. Ancak Allah’ın takdiri ona farklı bir son hazırlamıştı. Gökyüzünden gönderilen bir sivrisinek sürüsü, Nemrut'un ordusunu helak etti. Nemrut’un kendisine gelince; bir sivrisinek burnundan girerek beynine ulaştı ve zalim krala hayatının sonuna dek büyük bir azap yaşattı. Nemrut, ancak bir askerin başına vurmasıyla rahatlayabiliyor ve sonunda bu acı sonla can veriyordu. Bu destan, Urfa’da inancın merkezi olarak yaşarken, Adıyaman’daki heybetli Nemrut Dağı, Kommagene Kralı Antiokhos’un mezarı olsa da, halkın hafızasında bu zalim kralın adını taşıyan, göğe uzanan bir anıt olarak kalmıştır; sanki zulmün gölgesi o dağın doruklarından hiç eksilmemiştir. Fırat Nehri ise, bu iki kadim şehre hayat vermeye, inancın ateşi söndürdüğü bu büyük hikâyenin tanığı olmaya devam etmiştir.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.