Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
Adıyaman Diyarında Kayıp Hikayeler Hüseyin TURHAL
Adıyaman'da Kayıp Hikâyelere Yolculuk Adıyaman'ın kadim topraklarında, taşın ve zamanın derinliklerinde saklı kalmış, kaybolmaya yüz tutmuş gerçek hayat hikâyelerinin izini sürüyor. Bu eser, Nemrut'u...
20. Bölüm

Hısn-ı Mansur'un Lanetli Hazinesi: Komutanın Sırrı

10 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Adıyaman Diyarında kayıp Hikayeler 19

Hısn-ı Mansur'un Lanetli Hazinesi: Komutanın Sırrı

I. Fırat’ın Gölgesindeki Kale
Yıl, M.S. 8. yüzyıl. Doğu’nun fatihi Emevi ve Abbasi ordularının Bizans sınırlarına dayandığı çalkantılı dönemler. Adıyaman'ın bulunduğu bu stratejik tepe, artık bir sınır karakolu, bir nöbetçi gibiydi. Buraya "Mansur’un Kalesi" anlamına gelen Hısn-ı Mansur adını veren kişi, Halife’nin kudretli komutanı ve vali yardımcısı Mansur bin Cavene idi.
Mansur, demir yumrukla yöneten, orduları yönetmekte usta olduğu kadar, zenginlik biriktirmekte de hırslı bir adamdı. Yıllar süren seferler, başarılı akınlar ve sınır şehirlerinden topladığı ganimetler sayesinde, hazinesi Bağdat’taki sarayları bile kıskandıracak düzeye ulaşmıştı. Mansur’a göre, bir komutanın gücü, hem kılıcının keskinliğinde hem de kasasının doluluğunda gizliydi.
Kaleyi, fethettiği bu topraklara yakışır şekilde güçlendirdi. Yüksek surlar, derin hendekler ve yer altı geçitleri inşa ettirdi. Ancak Mansur’un en büyük endişesi, bir gün öleceği ve biriktirdiği o muazzam servetin, düşmanlarının ya da hırsızların eline geçeceğiydi.
II. Mimarın Yemini
Mansur, servetini kimsenin bulamayacağı bir yere saklamak için yola çıktı. Kalenin dehlizlerinde, ana kayaya oyulmuş, dışarıdan görünmeyen gizli bir mahzen inşa edilmesi emrini verdi. Bu iş için, tek başına çalışan, adı sanı bilinmeyen, taşların dilinden anlayan yaşlı bir usta mimar getirtildi.
Aylar süren yorucu bir çalışmanın ardından mahzen hazırdı: Kapısı sadece özel bir şifreyle açılan, derinliklerinde karanlık ve soğuk bir oda.
Mansur, en sadık muhafızlarıyla birlikte altın, gümüş, mücevher ve değerli Pers halılarını bu mahzene taşıdı. Hazine dolduktan sonra, komutan, mimarı huzuruna çağırdı.
"Usta," dedi Mansur, sesi fısıltı gibiydi ama tehdit doluydu, "bu odanın varlığını benden başka bilen var mı?"
Mimar, titrek bir sesle cevap verdi: "Benden başka kimse, efendim. Anahtar sadece sizin elinizdedir."
Mansur gülümsedi. Ardından, mimarın şaşkın bakışları arasında, kılıcını çekti ve ustayı tek bir darbeyle oracıkta öldürdü. Hazine'nin sırrı, yaratıcısıyla birlikte mezara girmişti.
III. Lanetli Muhafız
Ancak Mansur'un aklında, hazineyi sadece ölümle değil, ebedi bir güçle de koruma fikri vardı. O dönemin inanışlarına göre, güçlü komutan, hazinesini koruması için eski bir Babil büyüsü kullandı.
Söylentiye göre, Mansur mahzenin girişine, yaklaştığı anda insanların aklını başından alan, bir cinin ruhunu mühürledi. Bu ruh, hazineye dokunmaya cesaret eden herkesin üzerine korku, delilik ve ölüm saçacaktı. Mahzeni açacak olan tek kişinin, o ruhu dize getirecek bir tılsımı taşıması gerekiyordu.
Mansur, bu tılsımı ve hazinenin girişini açan anahtarın yerini, kimsenin okuyamayacağı bir şifreyle kale taşlarına kazıdı. Sonra da o tılsımı, kalenin en ulaşılmaz yerinde, kimsenin aklına gelmeyecek bir nişana sakladı.
Çok geçmeden, Mansur bin Cavene de bir sefer sırasında aniden hastalandı ve sırrını kimseye emanet edemeden hayatını kaybetti. Ne hazinenin yeri ne de onu koruyan tılsımın sırrı çözülebildi.
IV. Sonsuz Bir Arayış
Mansur’un ölümünden sonra, Hısn-ı Mansur Kalesi, hem Bizanslılar hem de Abbasiler tarafından ele geçirildi. Yeni gelen her bey, her paşa, bu efsanevi hazinenin peşine düştü.
Kaşifler kalenin dehlizlerinde günlerce yürüdüler, ama hep başladıkları yere geri döndüler.
Hırsızlar gece yarıları kazı yaptılar, ancak aniden çıkan fırtınalar, çöken tüneller ya da açıklanamayan sesler yüzünden ya deliye döndüler ya da hayatlarını kaybettiler.
Büyücüler getirildi, tılsımı çözmek için dualar ve muskalar denendi, ama kale duvarları, Mansur'un sırrını inatla korudu.
Efsaneye göre, karanlık ve rüzgârlı gecelerde, kalenin surları arasında Mansur’un ruhunun hazinesine yaklaşanları kovalayan fısıltıları duyulurdu. Hazine, ne Roma’nın altını ne de Doğu’nun incisiydi; o artık lanetli bir emanet haline gelmişti.
Bugün Adıyaman Kalesi, yüzyılların yorgunluğunu taşıyan surlarıyla, sadece bir tarih kitabı değil; aynı zamanda altında, sahibinin sonsuz hırsıyla mühürlenmiş, Hısn-ı Mansur’un Kayıp Hazinesi sırrını saklayan görkemli bir bekçidir.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL