Adıyaman’ın tozlu yollarında başlayan bir saflık hikâyesi... ve uluslararası bir dolandırıcılık labirenti.
Abuzer, hayatı traktörü, tarlası ve hayvanlarından ibaret, kalbi temiz bir köylü vatandaştı....
Abuzer ve İmitasyon Hazine Bölüm 12: Büyük Vurgun Gecesi (Operasyon) Cumartesi gecesiydi. İstanbul, karanlığın ve gerilimin altına gizlenmişti. Maltepe’deki eski, terk edilmiş tekstil deposunun çevresi, Emniyet Müdürü Tayfun'un titizlikle yerleştirdiği sivil ekiplerle kuşatılmıştı. Operasyonun adı basitti: Tilki Kapanı. Tayfun, emniyet aracının içinde, Komiser Murat ve Abuzer’le birlikte son hazırlıkları gözden geçiriyordu. Deponun içinde, Ziya’nın verdiği şifrelerle girmiş olan keskin nişancı ve teknik izleme ekipleri, Şevket’in ve kargonun konumunu anlık olarak bildiriyordu. "Unutmayın," dedi Tayfun, telsizden tüm ekibe. "Hedef sadece Şevket değil. Uluslararası alıcılar da suçüstü yakalanacak. Hiçbir yere kaçmayacaklar." Abuzer, yan koltukta kaskatı kesilmişti. Üzerinde Tayfun'un verdiği gizli dinleme cihazları vardı. Yüzü gergin, ama gözlerinde artık korku değil, intikam ateşi yanıyordu. Tayfun, Abuzer'in operasyondaki kritik rolünü ona yeniden anlattı. "Abuzer Bey, sen bizim kilit oyuncumuzsun. O alıcılar Şevket’i tanıyor, bizi değil. Onların güvenini kazanması için senin varlığına ihtiyacımız var. Kuyumcuya götürdüğün o sahte heykeller, şimdi bize zaman kazandıracak." Plan şöyleydi: Abuzer, Tayfun'un talimatlarıyla, alıcıların tam satış için toplandığı anda depoya girecek. Şevket’in planına göre, Abuzer, "hazine ortağı" olarak gösterilecek ve böylece alıcılara "köylüden yeni çıkarılmış, dokunulmamış define" hikayesi daha inandırıcı gelecekti. Saatler 23:00'ü gösterdiğinde, operasyon başladı. İlk olarak, lüks, siyah bir araç depoya yaklaştı. İçinden üç yabancı indi. Bunlar, İtalya, İsviçre ve Lübnan'dan gelmiş, sanat piyasasının karanlık yüzünde hareket eden üç büyük koleksiyonerdi. Alıcılar içeri girince, depodaki ışıklar açıldı. Deponun ortasında, kırmızı bir kadife örtü üzerinde, loş ışık altında muhteşem bir şekilde parlayan, Ziya’nın bahsettiği sahte Roma İmparatoru heykeli duruyordu. Heykel, ince işçiliğiyle, Abuzer’in tarlasından çıkan o basit imitasyonlardan kat kat üstündü. Şevket, üzerinde pahalı bir ceket, elinde şampanya kadehiyle, alıcıları karşıladı. Yanında, depoyu korumakla görevli iki silahlı koruma duruyordu. "İşte o an geldi beyler," dedi Şevket, kibirle. "Abuzer’in tarlasından yeni çıktı. Toprağı bile üzerinde. Paha biçilmez bir miras." Alıcılar, heykeli incelerken pazarlıklar başladı. Şevket, 150 milyon dolarlık fiyatı savunuyordu. Bu sırada Tayfun, Abuzer’e son talimatı verdi: "Şimdi Abuzer. İçeri gir, rolünü oyna." Abuzer, deponun yan kapısından içeri girdi. Köylü kıyafetleri, kirli ayakkabıları ve saf yüzüyle, oradaki lüks ve sahte ihtişamın tam zıttıydı. Şevket, Abuzer'i görünce yüzüne sahte bir gülümseme yapıştırdı. "İşte ortaklarımızdan, tarlanın sahibi Abuzer Bey. O olmasaydı, bu hazine bugün burada olmazdı." Abuzer, doğruca heykele baktı, sonra Şevket’e döndü. Yüzündeki ifade, sahte bir gülümseme değil, gerçek bir öfkeydi. "Doğru söylüyor," dedi Abuzer, sesi deponun içinde yankılanarak. "O olmasaydı, ben ne traktörümü, ne hayvanlarımı, ne de 1 milyon liramı kaybederdim!" Şevket'in yüzü bembeyaz oldu. Abuzer’in senaryonun dışına çıktığını fark etti. Alıcılar şaşkınlıkla birbirine baktı. "Ne saçmalıyorsun Abuzer?" diye tısladı Şevket, Abuzer’in kolunu sıkarken. "Hemen kes sesini!" Abuzer, kolunu ondan kurtardı. "Kestim zaten! Kalbimin sesini kestim! Tarlamda bana gösterdiğin sahte heykeller ne kadar ettiyse, bu da o kadar eder! Sen bir hırsızsın Şevket!" Şevket, durumun kontrolden çıktığını anladı ve korumalarına işaret etti. Tam o anda, Tayfun'un sesi depoyu doldurdu: "Polis! Teslim olun!" Tayfun ve Komiser Murat, emniyet güçleriyle birlikte ana kapıdan içeri daldı. Deponun dışındaki diğer korumalar, anında etkisiz hale getirilmişti. Şevket, elindeki şampanya kadehini yere fırlattı. Koruma, silahını Tayfun'a doğrulttu ama keskin nişancılar, korumaların silahlarını ateşlemeden önce bileklerinden vurdu. Büyük bir kargaşa çıktı. Şevket, Abuzer'i rehin almaya çalıştı ama Tayfun, bir aslan çevikliğiyle araya girdi. Şevket, Tayfun'un üzerine atladı, boğuşma başladı. Tayfun, Şevket'i yere devirdi. Şevket’in kibri, bu fiziksel mücadelede işe yaramadı. Tayfun, uluslararası dolandırıcının ellerine çelik kelepçeleri takarken, sertçe konuştu: "O 1 milyon senden değil, Abuzer gibi tüm kurbanlarından çalınan paraydı Şevket. Artık bitti. Tilki Kapanı kapandı!" Abuzer, kenarda duruyor, gözyaşları ve zafer karışımı bir duyguyla olanları izliyordu. Tarlasında başlayan kabus, İstanbul’un bir deposunda son bulmuştu.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.