4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1226
Okunma

Bazen tecrübe deriz, bazen deneyim deriz.
Ne dersek diyelim anlatmak istediğimiz; hayatın zorluklarına karşı gösterdiğimiz gayret sonucu edindiğimiz gerçeklerdir.
Daha yürümeyi yeni öğrenirken bile anneler çocuklarına bir tehlike anında “cıs” derler fakat çocuk kendi öğrenme güdüsü ile hareket ettiğinden annenin ikazlarını hiç anlamaz.
Ne zaman ki eli sıcak sobaya değer o zaman önce feryat figan ağlar ağlamasına ama sonrasında sobaya eli değdiğinde yanacağının deneyimini edinmiş, tecrübe kazanmıştır.
Bu konuda “bir musibet bin nasihatten iyidir” der atalarımız.
Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak ağacı boy gösterir.
Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlar.
Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş hızla büyür ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelir.
Bir gün dayanamayıp sorar kavağa:
“Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?"
"On yılda" der kavak.
"On yılda mı? Diye güler ve çiçeklerini sallar kabak.
"Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!"
"Doğru,"der ağaç."Doğru…"
Günler günleri kovalar ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağı doğru inmeye başlar.
Sorar endişeyle kavağa:
"Neler oluyor bana ağaç?"
"Ölüyorsun" der kavak.
"Niçin?"
İşte burada kavak yılların verdiği tecrübe ve edindiği deneyimler ışığında bir ders niteliğinde şu anlamlı sözü söyler:
"Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için."
Bu hikâye günümüz şartlarında daha bir anlam kazanmış, değerine değer katmıştır bence.
Herkes kendi çevresindeki eş, dost ve arkadaşlarını şöyle bir değerlendirsin bakalım.
Kimin kavak kimin kabak olduğu ayna gibi yansır yüzlerine.
Bir eğitimci olarak bugüne kadar binlerce öğrenci ile ilgilenmiş, bir o kadar da veli ile tanışmışımdır.
Yaptığımız veli toplantılarında zaman zaman kavak ile kabak hikâyesini anlatır, çocuklarının hayatta önlerine çıkacak soğuklar karşısında (ki burada soğuklar SBS, LGS, LYS… oluyor) kabak gibi üşüyüp sonra da yaprak dökümüne uğramamaları için kavak gibi daha ilk dikildiği günden (okula ilk başladığı günden) bulunduğu ortama sıkı sıkıya tutunmalarını, kendilerini bilgi, deneyim ve tecrübeleriyle sulayan öğretmenlerini dikkatli takip etmelerini, onların rehberliğinde ama esas gayreti kendilerinin yapmaları hususunda bir anne bir baba olarak sizlerinde çok sorumluluğunuz var diye uyarılar yapıp rehberlik etmeye çalışırım.
Nasıl ki beş parmağın beşi de aynı değilse; her öğrenci ve her velide aynı değil.
Aynı olması da beklenemez. Yaratılış şekline de uygun düşmez o zaman.
Önemli olan kişinin kendini tanımasıdır.
Her insanın doğuştan gelen belirgin özellikleri vardır. O özelliklerinin açığa çıkarılması ve geliştirilmesi önemlidir. Burada da yine anne ve babalara büyük sorumluluklar düşmekte, onları kendilerinin yapamadıklarını yapmaya zorlamamalı yetenekleri ve istekleri doğrusunda destek çıkmalıdırlar.
Hayatta ayakta kalabilmeleri için bırakın sizin edindiğiniz tecrübeleri onlarda kendi yaşayışlarında edinsinler ki; dışarıdan gelecek en ufak bir esintide kırılıp solmasınlar.
Yoksa kavak mı kabak mı ayrımı yapamayan nesillerle değil ileri gitmek; yerinde bile sağlam kalabilmek imkânsızdır.
HALİL MANUŞ