18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3175
Okunma

Yalnızlığın Üzüm Bahçesi
“Topla, topuklarındaki gözyaşlarını atlasa gelin olma vakti” derken içimdeki sesin cılız sağanağı, sessizliğin kumanyasından birkaç cümle ruhumun havzasında telli duvaklı kurgular hazırlıyordu avuçlarımdaki dünyaya. Kendimle hasbihal hasretini yine hüznün sadakatindeki gölgelerle doyuruyordu an! Zamandı aslında yüzleşmenin en hırçın fırtınasını besleyen. Yanardağ ağzında büyüyen çiçeğin yaprağına yaşamı sağabilmekti belki de cesaretin yalnızlık ile savaşındaki isimsiz sesi.
Sıvası dökülmüş duvarın nemli ve küflenmiş tarafına takıldı gözüm! "Bir dokunsan yıkılacağım" çığlığını saklıyordu titreyen duruşunda. Yanından gelip geçenler onun bu kaçınılmaz çaresizliğine umursamadan bakıyor ve hayatlarına devam ediyorlardı. Belki de kendi yürek ülkelerindeki kaçınılmaz olanı kokluyorlardı duvarın gerçeğinde. Ruhumun yatalak düşlerine kan veriyordu duvarın çaresizliği. Çıkmazına benim yalnızlığımı zerk ederek küflerini kurutacak gibiydi. Yalnızlığın çöpçatan tınısı sanki duvar ile aramda bir söz kesecekti.
Yüreğimde dünden kalan son hayal kırıklığını da alıp cümlelerimin en güçlü ırmağını akıttım duvarın en küflü yerine. Güvercinin göğün göğsüne sadakati kadar yaklaşmıştık birbirimize. Sanki duruşu değişmiş, sanki nemli yanlarını içimdeki kıyamet kurutmuş, sanki enkaz sızılar üreten çaresizliği benim ırmağımla can bulmuştu.
Güneşin saçlarından akan inanca aşk seferi bu iki garip akışı destekler gibiydi. Yalnızlığın bize bakan şaşkın penceresinden safrasını kusuyordu bencillik! Evvet sadece kendini düşünebilecek kadar sığ olan tüm anlamlara inat, bir duvarın bedenine ruhunu sağıyordu yüreğimdeki en canlı karınca ordusu.
Afrika’daki aç çocukların kursağında büyüyen bereketi çalan bencillik, Filistin’deki çocukların kanlı düşlerini esir alan bencillik, Asya’daki sarı yalnızlığın tenine bağdaş kurmuş bencillik bayrağını indiriyordu sanki içimin göğünden utana sıkıla!…
Duvar nemli duruşuna ve küflü salınışına veda ederken ben yaşamın gözlerine mezar olacak kadar iyi hissediyordum kendimi. İçimdeki bu devinim avuçlarımda sıkı sıkı tuttuğum mavi bilyenin parçalanmış kırıklarında anlamını arıyordu!
Ne tuhaf! Duvarın cansızlığına canım can olurken içimdeki ırmağın kuruduğunu ama kuruduğu yerde yüreğimin sonsuzluğa göz kırptığını hissettim...
Mehtap ALTAN
Haziran2012