2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
791
Okunma

Gözlerini verseydin
Dolu dolu gözlerim karanlığa parlardı
Düş karası ellerim
Ellerinde pamuklaşır
Yüreğim, bin yerinde unuturdu kendini,……ellerini bulsaydı
Yoksun işte
Ağaçlar , kuşlar, ay ve yıldızlar hatta gölgem bile seni sorarken
Şimdi ben ;
Ateşin düştüğü yerde nasıl büyüdüğünü anlayamadan,
Sensizliğe yol verdiğin aynalarda yüzümü eskitiyorum
Üzerimi sonu gelmeyen karanlıklar bassa da
Sahte avuntularla tüketsem de benliğimi
Yaşama sevincimi geri vermese de bu ince sızı
Olsun
Seni ne kadar sevdiğimi anlaman için
Zor gelmezse eğer,içimi avutmam için
Bu Leyla’nın gözleriyle gezdirip gözlerini,
Sana adanmış mavilerin yeryüzüyle gökyüzü arasına seni sığdıramadığı methiyelerini,dünyayı değil kainatı saran gözyaşlarımın sel yatağı gözlerimde yok böyle bir şey denecek kadar acı tarifini , derdimi kaçıracak tek şeyin ruhun olduğunu anlaman için bir kerecik dudaklarımdan öp şehrini………
Her sevdanın bir öyküsü, her masalın bir sonu olduğu gibi , yarım kalmış bu sevdanın da benden sonraki boş sayfalarını tamamlaman için,sensiz her şeyin ama her şeyin yabancı olduğu üstüme üstüme gelen bu yerde ,tutkum beni sevabıyla günahıyla yakarken belki yazmak istediğin bir şeyler olabilir diye, seni sana bırakıyorum iki nokta üst üste…
:
Kara kara kargalar yokluğuna kalkarken,
Konuşup konuşup konuşamaz olunca, kaybolup gittiğim asker duruşlu sözcüklerin önünde ve ardında anlamını yitirip harflerden ibaret kalmasının ne demek olduğunu bir bilebilseydin keşke..
Bilebilseydin keşke,
Kaynayan kanının portesinden bir nota gibi düşerken,
Güneş görmeyen yüreğimin,senden mucize değil umut beklediğini…