4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
752
Okunma

Daha fazla konuşamayacağını anladı kadın. Gözleri kapakları patlamak üzere olan barajı andırıyordu şimdi. Fakat o bunu göze alamayacaktı. Bir tek kelime daha söyleyemeden sadece omuzuna dokunarak kendisini anlamasını bekledi.
Sakin olabilmek için kendisiyle mücadele etti o anda. İçinden koşarak oradan ayrılmak gelse de o, arkasını dönerek yavaş adımlarla uzaklaştı çocuktan. Arkasına bir daha dönmeden çıktı sınıfın kapısından.
Doğruca lavaboya gitti. İşte orada, aynanın karşısında izin verdi kapakların patlamasına. Göz yaşları musluktan akan sularla yarış etmeye başladı.
İşte o anda, o aynanın karşısında bir anda adeta tüm geçmişi gözlerinin önüne gelmeye başladı. Üç kızkardeşi anneleriyle birlikte, geçim zorluğunu bahane ederek, onlara daha güzel bir hayat vaat ederek Almanya’ya çalışmaya giden ve orada bulduğu başka bir kadın yüzünden onları unutan babaları geldi aklına.
Üç kız kardeş anneleriyle birlikte ne zorluklar çekmişlerdi. Çok kısa sürmüştü babalarının para göndermesi. Yokluğa, erkeksizliğe, korumasızlığa karşı özellikle annelerinin verdiği mücadele gerçekten övgüye değerdi.
’ Canım anneciğim, keşke yaşasaydın da sana rahat yüzü gösterebilseydik !’ dedi sesini kimseden esirgemeden. Fakat lavaboda ondan başkası yoktu. Olsa da fark etmeyecekti. Haykıracaktı herkese annesinin nasıl bir kadın olduğunu ve babasının vefasızlığını.
Halil tuhaf duygular hissetmeye başladı. Sanki utancı, çekingenliği üzerinden atılır gibi oldu. Bir o değilmiş yeryüzünde babası tarafından terk edilen. Utanması gereken o değilmiş aslında. Teneffüste koridorda yürürken etrafına boş gözlerle bakıyor hatta kendi kendine konuşuyordu şimdi.
Akşam eve döndüğünde annesine öğretmenini anlattı.
- Bu gün yeni Edebiyat öğretmenimiz geldi anne. Adı Ece Hanım. Çok iyi birisi.
- Hayırlı olsun oğlum. Öğretmenler hep iyi insanlardır zaten. Onları her zaman sev, say. Onlardan öğreneceğin çok şey var.
- O çok özel biri anne. Diğer öğretmenlerden çok farklı. Senin gibi, anlayışlı, duygusal ve sevecen.
- Ne kadar güzel.
- Biliyor musun anne ; onun annesini de babası terk etmiş. Hem de üç kız kardeş ve bir anneyi birden bırakmış.
Duraksadı kadın. Kocası aklına geldi bir an. Yıllar önce ilçedeki vergi dairesinde memur olarak çalışırken orada tanıştığı, kendi gibi tahsilli, memur bir kadın yüzünden kendisini terk ettiğini hatırladı.
- Oğlum sana söylemek istediiklerim var deyip oturdu kadın. Oğlunu da yanına, dizinin dibine çağırdı.
- Söyle anneciğim . Senin her söylediğin emirdir bana, en kutsal görevdir.
- Sana vasiyetimdir oğlum : Bir kere mutlaka okuyacaksın. Okuldan vaz geçmek asla yok, tamam mı ?
- Söz anneciğim. Mutlaka okuyacağım !
- Asıl önemlisi de şu oğlum : Mutlaka kendin gibi okumuş birini bulup evleneceksin. Kendi ayarında biri olacak yani.
Çocuk bunu anlayamadı. Neden böyle bir şey söylüyordu şimdi annesi ?
- Anlayamadım anne ! Neden böyle bir şey söylüyorsun ?
- Bak oğlum ; baban okumuş biriydi. O yüzden vergi dairesinde memur oldu. Bense ilkokulu köyde bitirmiş cahil bir kadındım. Gün geldi beni beğenmez oldu, küçümsemeye başladı. Sonunda da kendi gibi tahsilli, görgülü memur bir kadın bulup bıraktı beni. Ben de onun gibi tahsilli biri olabilseydim bırakmazdı herhalde.
İyice şaşırdı çocuk. Böyle bir şey olabilir miydi ? Ayağa kalktı birden. Şimdi isyan etmek istiyordu.
- O zaman ben okumaktan şu anda vaz geçiyorum anne ! Lütfen bana izin ver. Eğer okumakla başkalarını beğenmeyen, küçümseyen, aşağılayan, bu yüzden eşini, çocuğunun annesini bile bırakabilecek birine dönüşeceksem, ben okumak istemiyorum anne !
Devam edecek.
Fikret TEZAL