6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1215
Okunma

Şöyle bir eskileri hatırlamaya, o günleri yaşamamış olanlara nelerin yaşandığını anlatmaya ne dersiniz?
70’li yıllarda Dünya’da ve ABD’de ekonomi;
-Beretton Woods para sistemi çökmüş, dalgalı kur rejimine geçilmiş,
-“Reel büyüme- İstihdamı artırarak büyüme” modelinden “Mali büyüme- İstihdamsız büyüme” modeline geçilmiş,
-ABD, ülke içindeki enflasyonu önlemek için dünyadaki dolarlarını geri çağırmak için faizleri arttırmış. Dolayısıyla kredi faizleri artmış, borçla büyüyen ekonomiler borçlanma sorunlarıyla karşılaşmışlar.
-Dünya petrol krizleri enerji fiyatlarının yükselmesine sebep olmuş.
-ABD, içerideki tüketimi karşılayabilmek için dünyadan daha fazla mal talep etmiş.
-Bu durumu karşılamak için çevre ülkeleri daha az tüketmeye, daha fazla ihracat yapmaya zorlanmış.
-Çevre ülkelerinin Amerikan ekonomisine daha fazla entegre olmaları (Küreselleşmeleri) için her türlü baskı uygulanmış.
70’lı yıllarda Türkiye Ekonomisi;
-1963’den itibaren planlı kalkınma dönemine girilmiş, kalkınmada “İthal İkamesi yöntemi” benimsenmiş.
-Böylece üretilen mallar iç piyasaya dönük olarak üretilmiş, ihracat ikinci planda kalmış.
-Üretilen sanayi mallarının ham madde ve ara malları ithal edilmiş. Bu yönüyle Türkiye dışa bağımlılıktan kurtulamamış.
-Türkiye’nin dış ticaret açığı var ve bu dış açık borçlanma ile karşılanmakta.
-Oysa Türkiye, ihraç malı olmadığı için dışarıya mal satıp döviz girdisi elde edememekte ve dünyadaki para piyasalarının genel seyri içinde borçlanamamakta, borç bulsa da maliyeti çok yüksek olmakta.
-Enerjide dışa bağımlı olan Türkiye, Dünya petrol krizi sebebiyle en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuş.
Bu sarmaldan kurtulmak isteyen Türkiye’deki sermaye sahipleri Hükümete isteklerini bildirirler. Bu istekler;
1.Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin (KİT’ler) devlet tarafından sübvanse edilmesinden vazgeçilmesi,
2.Reel ücretlerin baskı altına alınarak düşürülmesi,
3.Sıkı para politikası uygulanarak enflasyonun kontrol altına alınması,
4. Devalüasyon yapılarak ihracata yönelik bir birikim rejiminin önünün açılması,
5. Yatırımlara ayrılan kaynakların azaltılması ve büyüme hızının aşağıya çekilmesi.
ABD’ise, Türkiye Ekonomisinin Dünya piyasalarına uyum sağlaması (küreselleşmesi) için baskı yapmaktadır. Dünya piyasalarına eklemlenme diye adlandırılan bu dönemde Hükümet ve halk üzerindeki baskılar artmaktadır. Hükümetler bu değişim için direnmektedir.
Bu ekonomik değişim (küreselleşme = sömürgeleştirme), her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilmelidir.
ABD bunu sağlamak için devreye girmiş ve Türkiye içindeki gerekli ortamı hazırlamıştır.
CIA içinde çalışmış olan “KAÇIŞ” isimli kitabın yazarı Phiippe Agee bakın ne diyor;
“ Darbe konusunda CIA kadar uzman bir başka örgüt bulunmaz..CIA istediği zaman istediği ülkede büyük karışıklıklar çıkarır, bunları finanse eder… Karışıklık, darbe yapmak için istenen ortamı sağlar… darbe yapacak olanlar, ülkenin tam bir çıkmaz içinde olduğunu ve sorunu ancak kendilerinin çözebileceği bir ortamın yaratılmasını isterler. Bu da CIA’nın görevidir… Darbe yapanlar genellikle CIA’nın adamlarıdır…”
Baskılara daha fazla dayanamayan (borç batağına sokulmuş) Türkiye, içine düşülen ekonomik sıkıntıdan kurtulabilmek için, IMF (ABD olarak okuyun) baskıları sonucu 24 Ocak1980 tarihinde, alınacak ekonomik tedbirleri ( küreselleşmeye girişin usullerini) açıkladı;
24 Ocak Kararları’nın ana hatları şunlardır:
1. %32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,
2. Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış,
3. Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış,
4. Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kar transferlerine kolaylık sağlanmış,
5. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.
Bu kararların açıklanmasıyla birlikte Türkiye Dünya ekonomilerine EKLEMLENMİŞTİR.
İlerideki yıllarda bu eklemlenme için daha sağlam adımlar (kazıklar) atılacaktır.
Bu kararların açıklanması durumu çözememiştir. Çünkü bunu uygulayacak siyasi otorite acizdir ve halkın tepkisinden korkmaktadır. Bu kararları zorla uygulayacak (acı reçeteyi içirecek) bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bugüne kadar olduğu gibi hükümetleri girdikleri bu dar boğazdan ASKERLER kurtaracaktır. Nitekim, zamanın Ekonomi Bakanı, sonradan Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Turgut ÖZAL, “Darbe olmasaydı bu kararlar uygulanamazdı” diyecektir.
Siyasi otorite, 12 Eylül 1980 ‘de bu ekonomik kararları uygulamaya askerleri davet etmiş, askerler de bu davete icabet etmiştir.
Şimdi yargılamadan memnun olan, intikam naraları atanlar, o zamanın Aydınları(!), sermaye sahipleri, dünya piyasalarına eklemlenme gayretinde olan yasaklı siyasi partillier ve halkın ezici çoğunluğu, yapılan bu darbeyi alkışlamamışlar mıydı?
Şimdi ne oldu? Keser döndü sap döndü, keserin sapı süte mi değdi?
Darbeden sonra yapılan icraatlar ise özetle şunlardır;
Haşhaş ekimi yasaklandı,
Tütün tekeli kaldırıldı,
İşçi sendikaları kapatıldı,
İşçi ücretleri donduruldu,
İşçiler daha uzun sürelerle daha az ücretle çalıştırılmaya başlandı.
Türkiye ucuz işgücü cenneti yapıldı,
Tarım Bakanlığında düzenlemeye gidildi, birçok genel müdürlük kapatıldı.
Tarım destekleri kaldırıldı.
Köylüler, köylerinden koparılarak ucuz iş gücü deposu olarak büyük kentlerin varoşlarına yığılarak elverişsiz şartlarda yaşamaya mahkum edildi.
Ticaret serbestleştirildi,
Yabancı yatırımlar desteklendi,
İhracata teşvikler verildi, gümrük vergileri indirildi.
Yabancı şirketlerin kâr transferleri kolaylaştırıldı.
Türkiye, Yunanistan’ın NATO’ya yeniden üye olmasına engel olmadı.
Laiklik ilkesini bozan uygulamalar yaygınlaştı,
Ulus Devlet’in temelleri dinamitlendi…
Aradan otuz iki yıl geçmiş... O günlerin hesabı sütçüden soruluyor.
Oysa Atalarımız ne demiş?
“DÖKÜLEN SÜTÜN DAVASI OLMAZ”
Bekir GÜÇLÜER