13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1407
Okunma

Yürüdük labirent gibi bir yer.
Gitmekle bitmiyor. Geçtiğimiz koridorun duvarlarında tarihte yaşamış büyük adamların resimleri var. Karşımıza bir oda çıktı.
Ve Atam masa başında oturmuş,eli çenesinde düşünüyor.Onu öyle görünce gerçek sandım.İçimden haykırmak geldi.Atam kalkta şu vatanın haline bak onun için mi düşünüyorsun.Öyle duygulandım ki,sanki bizi görüyor sesimizi duyuyor,gibiydi.
Yanında yere uzanan köpeği. Kocaman bir kütüphane ve kitaplar
Masasında telefonu, bir yanında giydiği giysileri, biz bunları seyrederken. Görevli bize yol gösterdi, şuradan ilerleyin diye
Acaba ne vardı yürüdük.
Karşımızda Çanakkale boğazı ve boğazda yapılan harpleri, anlatan resimlerle karşılaştık. Ama ne resimler sanki tarih canlandı, yeniden harp başladı, o kadar canlı yapılmış ki,insan kendini harbin içinde sanıyor.
Yıkılan siperler yaralı Askerler, patlayan top tüfek sesleri,
Ocakta kaynayan karavana, mermi taşıyan analar, gelinler, ve Atanın çeşitli duruşları.
Koca tepede ordular ileri. Sanki savaş yeniden oluyor.
Göz yaşlarıma hakim olamadım. Allah’ım bu vatan ne şartlarda nasıl kurtuldu, şimdi biz hiç kıymetini bilmiyoruz. Batan gemiler ve ölen onca insan,bu yaz Çanakkale şehitliğini görmüştüm.
Ölen o gencecik evlatlarımızı daha unutmamıştım,ara sıra hatırlıyor içim yanıyordu.Şimdi bu resimleri görünce iyice coştum, biraz ilerledik bazı sesler gelmeye başladı.Nedir ki bu sesler derken.
Ve yine resimlerle karşılaştık,
Bu resimlerde yine harp devam ediyor ve seslendirilmiş halde.
Kılıç, sesleri tüfek, sesleri top, sesleri, kıyamet kopuyor. Utanmasam sesimin çıktığı kadar bağırıp ağlayacaktım , çünkü yaşanıyor bu kadar mı gerçeğe yakın olur.
Etrafı dolaşıyoruz mimarisine hayran oldum.
Çok güzel bir eserdi, Birde geçmişte yaşamış büyüklerimizi görmek onları anmak başka güzeldi.
Haa unutuyordum harp olan o büyük salonda Atamın büyük bir resmi var.
Üç boyutlu yapılmış bir duvar sanki canlı nereye gidersen gözleri seni takip ediyor. Resimlerde öyle sanki hepsi canlı konuşu verecekler.
İşte anıt kabir gezimiz. Böyle hayranlıklar içinde geçti gözlerimiz yaşlı , geride bıraktık bu güzel mekanı,Atam rahat uyu diyerek.
Akılların almayacağı bir yer yapmışlar harikaydı unutulmaz ve unutulmasında . Anıt kabirden ayrıldık genç Mehmetçiklerimi nöbette bırakıp öyle nöbet ki gözlerini kırpmadan duruyor o çocuklar sanki maket gibi ama canlılar kuzucuklar.
Otobüse binerek Ankara nın içinde turladık.
Saat beş surlarında Ankara’dan ayrıldık.hem yorgun hem sıcak bir yandan hepimiz kendimizden geçtik. Elma dağlarını bile görmeden.
Şöför’ün evet uyanın mola sözü biraz toparlanmamıza sebep oldu nereye gelmiştik ki,
Burası botanik
bir çay bahçesiydi ama ne bahçe. Biraz mola için durmuştuk ayrılamadık ben böyle güzelliği hiç bir yerde görmedim anlatılmaz
ne çiçekler havuzlar insan böyle bir yerde yaşamak için neler vermez.
Ama zamana dur denmiyordu yolumuz uzundu yolcu yoluna gerekti gönülsüz de olsa ayrıldık dönüşte gelip burada uzunca oturalım en azından bir yemek yeriz diyerek ayrıldık.
Uzun ve yorucu bir yolculuktu bir gece bir gündür yollardaydık ama mutlu.
Gece başlamış karanlık çökmüştü.
Kızıl ırmak çayı bazen sağımızdan bazen de solumuzdan geçiyor.
Kırıkkale’yi geçip sungurluya vardık. Burada mavi ocak diye yeni yapılan beş yıldızlı bir otele indik. Çok güzel bir yer önceden odalarımız ayrıldığı için herkes odasına valizini koyup yemek salona geçtik.
Dört dörtlük açık büfe ilk kez böyle bir yerde ve zengin bir mönüyü gören biz zavallılar nasıl saldırdı anlatamam. Birazcık görgüsüsüz bu konularda o kadar yemek aldılar birde yemeden bıraktılar garsonlar şaşkın.Aslında bunları yazmamam lazım ama ertesi gün biraz fırça yendi şöför den çok utandım dedi niye yiyeceğiniz kadar almadınız da israf ettiniz bir daha olmasın diye birazcık laf duyduk.
Yemekten sonra bahçeye indik havuz başı muhteşemdi insan sabaha kadar oturabilirdi.
Biz Aydından ayrılırken soğuk olur diye düşlemiştik oysa buram buram ter döküyoruz.
Bu güzel havuz başında fazla kalamazdık odalarımıza çekilip duş alıp yattık yattık ta bir görül tü ile sıçradık sanki gök deliniyordu bulutlar kavgadaydı öfkesini alamayan bulutlarsa nasıl ağlıyordu şimşekler çakıyor e dedik hayır olsun. Ne yağmur ne yağmur
AYŞE KARAN DEVAM EDECEK