2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1250
Okunma

Akşamları hiç mi hiç sevmem! Her taraf karanlık olur, göz gözü görmez, sokaklarda kedilerden köpeklerden başka bir Allahın kulu yoktur. Arada annelerinden habersiz dışarı çıkan üç beş çocuğun sessizliği yırtan o sevimli çığlıkları gelir ‘söbe, ayı gördüm vs, vs..’ bu sesleri severim bana yaşadığımı hatırlatır ama yine de akşamları sevmem ben. Hele kocaman bir evde tek başına kalıyorsa bir insan, o akşam karanlığı o insanı adeta boğar, öldürür yok, yok öldürse daha iyi ama öldürmez kedinin fare ile oynadığı gibi oynar…
Çin işkencesinden farksızdır akşamlar yalnız yaşayan insan için; duvarda ki saatin çıkardığı iğrenç ses kesilmiş uzlara tuz basmakla aynı derecede acı ve tiksinti verir… Bu karanlığın hiç bitmeyeceğini düşünür yalnız yaşayan insan, bu karanlığın baki kalacağını sanar, dünyayı aydınlatan o sarı ışıların hiçbir zaman doğmayacağını, doğsalar da kendinin bu ışıkları göremeyeceğini düşünür ve düşünmekte yerden göğe kadar haklıdır.
Yalnız yaşayan insan kendini radyodan çıkan parazitli sesle avutmaya çalışır, birde sevdiği bir şakı çıkmışsa değme keyfine; Zeki Müren’den ‘gözlerin doğuyor gecelerime’ , Müzeyyen Senar’dan ‘ben seni unutmak için sevmedim’ ve ya Nesrin Sipahi’den ‘ömrümce hep adım adım’ bu şarkılar yalnız yaşayan insanı alır götürür uzaklara hem de çok uzaklara… belki on sekiz yaşındaki delikanlılık dönemine, belki kısa pantolon ile annesinin peşinden ayrılmadığı çocukluk dönemine, belki de sevdiği kızın yolunu gözlediği ve aşk acısı çektiği günlere götürür… Ama bu durum uzun sürmez şarkı bitince hatıra gelen eski günlerde yabani kuş gibi gözlerinin önünden uçar gider…
Yalnızlık nöbeti başka nöbetlere benzemez! Hele askerlik nöbetine hiç mi hiç benzemez. Askerde tuttuğun üç –beş nöbetleri, yalnızlık nöbetinin yanında kral dairesinde patlamış mısır yiyip film izlemek gibi gelir…
Yalnız yaşayan insanlar çoğu zaman deli olmakla suçlanılır. Kimi derki ‘ deli oyol vallahi deli geçen gün bizim bey görmüş evinin yanından geçerken bir ses duymuş merak edip pencereden içeri bakmış, bir de ne görsün o deli adam kanaryasını karşısına almış kırk yıllık ahbabı gibi dertleşiyor kanaryasıyla o deli değil de ben mi deliyim?’ kimi de ’ dün bakkala geldi saçı başı dağınık, birde pis kokuyor sanki lağam çukuruna düşmüş mübarek deli olmasa toplum içine böyle çıkar mı?’ bu dedikodular alır başını gider, herkes ama herkes o adamın deli olduğunu düşünür, düşünsünler de bu yalnız yaşayan adamın umurunda bile değildir! Onlar nerden bilsinler ki yalnızlığın ne olduğunu? Sorsan cevap veremezler! Onlar yalnızlığı Ahmet Haşim’in şiirlerinde kullandığı sıradan bir sembol olarak görürler hoş bunu da göremeyenlerin sayısı da oldukça çoktur ama neyse …
-Ylkvn-