2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
655
Okunma
-İzin ver, şu kısmını anlatayım hiç olmazsa. Sonra kapatırız konuyu. Hani birbirimizi son kez gördüğümüz 19 Mayısı törenini unuttuğunu sanmıyorum. Rozeti yakana taktığım günü. O da Leyla’ya takmıştı rozetini. Leyla okulunuzun en fettan, en yaramaz kızlarından biriydi, bilirsin. Kısa bir arkadaşlıktan sonra hem Leyla’dan, hem okuldan ayrıldı. Askerlik ona göre değildi zaten. Mimarlık da gözü vardı daha çok. Babasının ısrarıyla girdiğini söylüyordu Kuleliye. Daha sonra yurt dışına gittiğini duydum. Ben dahil, çoğumuzla irtibatını kesmişti. Dün babamın bir arkadaşının yanında görünce gözlerime inanamadım. Kısa bir süre önce yurda dönmüş. Tabii çok başarılı bir yüksek mimar olarak. Aldığı projeler çok konuşulacak, diyor Niyazi amca. Meğer onun babası da Niyazi amcanın arkadaşıymış. Jülide’yi sordu. Ben, seninle evlendiğimizi söyledim.
-Kendisi evlenmemiş mi?
-Niyazi amcanın; Arkadaşların neredeyse dede olacak, sen hala sap gibi dolanıyorsun ortalıklarda. İyi bir mimar olmak, mutlu olmaya kafi gelmez. Sen önce kendine bir ev kurmaya bak oğlum! dediği sözlerine bakılacak olursa, evli değil demek ki. Ne o Nihal’im. Birden çok durgunlaştın?
-Yoo.. Hayatı düşündüm de..
-Öyle..Hadi güzel karıcığım, artık uyuyalım istersen. Sevgili kocanı yarın zor bir görev bekliyor. İçine kurt düşürmek istemem ama, gerçekten zor bir gün olacağa benziyor. Ee, asker karısı olmak öyle kolay değil. Her şeye hazırlıklı ve güçlü olacaksın. Bu da benim karımda fazlasıyla var.
-Hadi Nihal, yeter artık. Yiyip bitirdin kendini. Senin kocansa, benim de en sevdiğim kuzenimdi. Hem şehitlik mertebesine erişmek herkese kısmet olmaz. Bu toprakların her bir karışında nice şehitler uyuyor.
-Anne, bak ne buldum Adnan amcamın odasında. Ne güzel bir defter. Benim olsun mu Nihal teyzeciğim?
-Kızım niye karıştırıyorsun odaları. Ayıp değil mi?
-Karıştırmadım anneciğim. Ağabeyim beni bulamasın diye masanın altına saklanmıştım. Defter masanın altına yapışmıştı. Ben de koparıp getirdim.
-Onu hemen Nihal teyzene ver!
-Peki anneciğim.
-Aman Allah’ım! Bu defteri hatırladın mı Jülide? Bak, fotoğrafım arasında duruyor hala!
O gün sizden heyecanla çıkınca, çantamı almış, defteri unutmuştum. Sen arkamdan koşarak defteri yetiştirmiştin bana. Ama ben defteri yeniden çantama koymadım, çok iyi hatırlıyorum bunu. Eve gidince fark ettim yokluğunu. İkinci günü okulda anlatmıştım bunu sana. Ne yalının merdivenlerde, ne geçtiğim yerlerde deftere rastlanmadığını söylemiştin sen de.
-Yalıda düşürmüş olsaydın İbrahim efendi mutlaka görürdü.
-Biliyorum. Bu nedenle de, onu eve dönüş yolunda kaybettiğime inanmıştım.
Ona fotoğrafı veremeyeceğime göre, eşarbımı takacaktım boynuna. Öyle kararlaştırmıştık, biliyorsun..
-Biliyorum bilmesine de..
-Eee?
-Eğer düşündüğüm doğruysa, Adnan çok büyük bir günahla gitti Nihal.
-Nasıl yani?
-O gün senin gidişinin hemen ardından Adnan geldi. Çok keyifsizdi. Fazla oturmadı.
Öyle sanıyorum ki, defteri o buldu. İçindeki fotoğrafı da gördü büyük ihtimalle. Sonra da..
-Onu götürüp Kubilay’a gösterdi. Sanki resmin arkasını kendisine yazmışım gibi..
-Ben böyle olduğunu düşünüyorum Nihal. Yoksa bu defterin odasında işi ne? Hadi defteri aldı, ama resim olayı öyle olmadı desek..
-Hayır Jülide! hayır! tam düşündüğün gibi oldu! tam düşündüğün gibi. İnan bana! Evde olduğu son gece günah çıkardı adeta. Neler anlatı, neler ima etti, inanamazsın!
Kubilaaaay!
( SON BÖLÜM)