11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
581
Okunma

O değil de;
Bitmek bilmiyor...
Otobüste yanımdaki kadın telefonda konuşuyor,
- Sakın alayım deme! ben bir saate kadar gelirim birlikte gider alırız...
Öyle telaşlı bir hali vardı ki gözgöze gelince açıklama yapmak zorunda hiissetti...
- Kocam... alışveriş yapmasını hiç bilmiyor. Geçen hafta bir lahana almış, bi kucak. Bir hafta lahana yedik. Çorbasını mı yapmadım, dolmasını mı sarmadım, turşu mu yapmadım, kapuska mı pişirmedim... İçimiz dışımız lahana oldu. Öyle bıktık ki değişik olsun diye kara lahanayla karışık ayrıca dolma bile dolma yaptım.
Önceki hafta da lahana almış, içi boş. Domates alıyor elma gibi sepsert.
Ben tabi dağıldım gülmekten. Kadın sonra kendine geldi ve hiç tanımadığı bana bunları anlatıyor diye o da başladı gülmeye.
Sonra devam etti;
- Saftır da bizim adam. Vakitsiz bir zamanda ’git şunu al’ de... gider alır. Parayı verir, satıcı eline ne tutuşturursa alır gelir. Nerde en çamurlu ıspanak varsa bizim adam alır, nerde en buruşuk kötü sebze meyve varsa eline toplar gelir.
Ucuz olsun diye değil ha! dünyanın parasını verir. Dedim ya saftır güvenir insanlara.
Eve o kötü sebzelerle meyvelerle geldiğinde çok kızıyorum ’neden bunları aldın hiç mi görmedin!’ diyorum,
- Satıcıya ’en iyisinden ver’ dedim, bunları verdi diyor. Hiç gidip ucuzunu falan aramaz... hem en pahalısını alır hem de en kötüsünü.
Bu arada ben aralıksız gülüyorum...
Kadın devam ediyor,
- Bizim patron var, kadın... Çok zengin. Ama öyle bir alışveriş yapıyor ki, nerde en ucuzu var nerde en iyisi var, gidip buluyor. Çok zevk alıyor alışverişten. Ben hiç gidemem öyle ucuz diye market market, mağaza mağaza dolaşamam. Onun arabası var da belki ondan öyledir. Yok yok öyle de değildir. Arabanın da park sorunu var.
Ben kendimi tiyatro izliyor gibi düşündüm o an. Beni de oyuna dahil etmek istediğini... Gülmekten bihal oldum zaten ve oyuna dahil oldum,
- İstanbul’da park sorunu önemli tabii. Öyle her aklına gelen yere parkedemiyorsun... yer yok.
O ara telefonum çaldı. Birader arıyordu da yanımdaki kadınla sohbeti noktaladık. Zaten durağa geldiğinde otobüsten el sallayarak indi.
O değil de;
N’olur sizde bişey söyleyin. Hep beni mi buluyor!
O değil de;
’apansız uyanırsan gecenin bir yerinde/gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa/bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde /ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa...’
O değil de;
İyi bayramlar.