12
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1717
Okunma

Zeynep Öğretmen son öğrencisini de çarşı iznine gönderdikten sonra rahatlamıştı.
Çarşı Kayıt defterini kapattı,arkasına yaslandı.Artık bir fincan çay içebilirdi.
Zühre hanımdan çayını istedikten sonra Öğretmenler odasının balkonuna çıktı.
Bahar bütün güzelliği ile karşısındaydı.
Ağaçların çiçeklerin mis gibi kokusunu içine çekti.
Hele erguvan ağacı,pembe çiçekleriyle ona gülümsüyordu.
Bahçıvan Mehmet Efendi mevsimlik çiçekler ekiyordu.
Eliyle selam verdi Zeynep Öğretmene gülümsedi.
Çarşıya çıkmamış birkaç öğrencisi kameriyenin altında kitap okuyorlardı.
Kuşların sesini dinledi.
Zühre Hanımın getirdiği çayını keyifle içmeye başladı.
Yatılı okulda öğretmenlik yapmak hem keyifli hem de zordu.
Çünkü Bayan Öğretmenler ayda bir hafta sonu,iki kez de hafta içi nöbet tutmak zorundaydı.
Zorluk sorumluluğunun büyük olmasıydı.
Öğrencilerin beslenme,etüt,sağlık,eğitim ve güvenliği nöbet boyunca öğretmene aitti.
Hafta sonu nöbetlerinde saat 10.00-16.00 arası öğrencilerin çarşı izni vardı.
Her öğrencinin resimli çarşı karnesi ilgili Md.Yrd.tarafından onaylanmıştı.
Resimli karne çarşıya giderken nöbetçi öğretmen tarafından imzalanıyordu.
Çarşı defterine giriş-çıkış saatleri kaydediliyordu.
Öğrenciler giriş-çıkış yaparken mutlaka karne kontrolü görevli tarafından yapılıyordu.
Zeynep Öğretmen Okulunu Öğrencilerini çok seviyordu.
Üniversite son sınıftayken Öğretmenlik stajını bu okulda yapmıştı.
O zamanki Müdire Hanım çalışmalarını çok beğenmiş istekli olarak tayin çıkarmıştı.
On yıldır bu okulda çalışıyordu.
Öğretmenliğinin dördüncü yılında Ankara’daki “Rehberlik Kursunu” başarıyla bitirmişti. Rehber Öğretmen olarak çalışmalarına özveriyle devam ediyordu.
Öğrencileri Türkiye’nin her bölgesinden,pırıl pırıl zeki sınav kazanarak gelmiş genç kızlardı.
Onlarla gurur duyuyor,iyi yetişmeleri için çaba harcıyordu arkadaşlarıyla birlikte.
Okulları Rehberlik Servisi en iyi çalışan Okulların başında geliyordu.
Zeynep Öğretmen bütün bunları düşünürken nöbetçi öğrencilerin çığlıklarıyla kendine geldi.
-Öğretmenim yılan var,yılan var…! İmdaaatt!!!
Dondu kaldı! Gerçi Okul çam ağaçları içinde kırk dönüm arazinin tam ortasındaydı.
Ama yıllardır ne bahçıvanlardan ne öğrencilerden bir yılan hikayesi duymamışlardı.
Çınar ağacının kovuğunda sincapları yaşıyordu.
Kaplumbağaları besleyen öğrencileri çok mutluydu her zaman.
Bülbül sesleri,serçeler,kargalar hatta renkli papağanları bile vardı.
Kedilerle köpekler aşılı ve karneliydiler.
Ama yılan hikayeleri yoktu bu güne kadar.
Zeynep Öğretmen şaşkındı.Birden üst kattaki yatakhaneyi düşündü.
Yılanı bir kaybederlerse felaket olurdu.Koca Okulda bulamazlardı.
Bu düşüncelerle balkondan nasıl içeri girdi,Öğretmenler odasını geçip koridora nasıl çıktı bilmiyordu.
Nöbetçi Öğrencilerin çığlığı devam ediyordu.
-Tuvaletlere gidiyor Öğretmenim…!
Tuvaletlere doğru hızla yürüdü.
Birden onu gördü.Duvar dibinde hızla ilerliyordu.
Bir metre boyunda orta kalınlıktaydı.
Nasıl yılanın yanına gitti,onu eliyle tutup koridorun camlı kapısından bahçeye hızla fırlattı kendisi de hatırlamıyordu.
Tek hatırladığı şey yılanı kaybetme korkusu ve öğrencilere vereceği zarardı.
Onu bu denli cesur yapan tek şey sevgiydi…
Sakinliğine kendisi de hayret ederek öğrencilerin sevinç çığlıkları arasında Öğretmenler Odasına döndü.
Biraz sonra bahçıvan Mehmet Efendi balkondan yılanı öldürdüğünü haber verdi.
Rahatlamıştı Zeynep Öğretmen… Zühre Hanıma seslendi…
-Çayım soğudu tazeler misin?