13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3490
Okunma

Deredeki Sefam mı? Cezam mı?
Ablamlar çaya gidip çamaşır yıkayacaklarmış. Çamaşır teknelerini omuzlarına aldılar, tahtadan bir tokmak ellerinde, bana da kil dedikleri bir şeyi verdiler çıktık yola. Zaten çay çok yakın fazla yorulmadan vardık. Hemen çamaşır teknelerini suyla doldurdular. İçine de çamur gibi krem rengi olan kili koyup erittiler. Çamaşırları o suya bastırdılar. Suya elimi soktum yine çok soğuktu. Buz gibi bir suda nasıl temizlenecekti ki kirli çamaşırlar. Hiç aklım almamıştı bu durumu. Çamaşırları beklerken bizde biraz sohbet ettik.
Kiraz yengemin hükmü geçiyormuş evde. Ablamlar karşı gelemiyorlarmış. Karşı geldikleri an dövüp, sürekli söyleniyormuş. Amcamda karısını dinleyip dövüyor ve kızıyormuş kuzenlerime. Onlarda evde huzursuzluk olmasın diye susmayı tercih ediyorlarmış. En küçük kuzenim bana dönerek ‘’ Analığım artık sana gaf biçer, yandın’’ dedi. Ablam susturdu onu. Sadece bana ‘’ Analığımla hiçbir yerde yalnız kalma sakın’’ diyerek uyardı. Hiç bir şey anlamamıştım. Sorduklarıma da cevap alamadım. Düz bir taş bulup çamaşırları o taşın üstüne koydular. Tokmakla vurmaya başladılar. Temizlendiğine karar verip durulayıp teknelere koydular. İlk defa böyle çamaşır yıkandığını görmüştüm. İşin ilginç tarafı tertemiz olmuşlardı. Evin yolunu tuttuk beraber.
Annem bizi öğle uykusuna yatırırdı. Yine öyle yapıp odaya aldı bizi. Yatmadan önce
‘’Sen sakın bir şeye karışma, baban yokken sakın beni kiraza bulaştırma.’’ dedi. Neden diye sorduğumda ‘’Sen ne diyorsam onu yap’’ cevabını aldım. İyice meraklanmıştım. Kimdi bu kiraz yengem. Neden kimse yaptığı haksızlıklara ses çıkarmıyordu. Kuzenlerimden duyduklarımdan sonra amcamdan da umudum kalmamıştı.
Bir türlü uyuyamıyordum. Yola çıkmadan önce babam anlatmıştı, dereye girer eğlenirlermiş. Bende annemden gizli mayolarımızı bavula koymuştum. Annemler komşuya gitmişti. Sadece dedem vardı evde. O da nasılsa bizi göremezdi. Hemen kardeşimi uyandırdım. Mayolarımızı giyip çıktık evden. Bizi gören büyük küçük kim varsa takıldı peşimize dereye kadar gittik. Lakin aralarında konuşup, elleriyle bizi gösterip sürekli gülüyorlardı. Suya girdiğimizde ilk başta çok üşüdük. Ben bir süre sonra alıştım. Kardeşimse denizde alt çenesi titreyen biriydi bu suda nasıl üşümesin ki. Tir tir titreyip başladı ağlamaya. Bir anda bir el kulağımdan çekiştirdi. Kafamı çevirdiğimde annem ateş saçan gözlerle bana bakıp söyleniyordu. Bir havluyu bana sardı bir havluda kardeşime sarıp kucağına aldı. Beni de elimden çekiştiriyordu. Eve girdiğimizde bir güzel sopada yedim. Köylülerden biri anneme haber vermiş. Annemi hiç bu kadar kızgın görmemiştim doğrusu. Köyde öyle mayo giymek çok ayıpmış. Hele kızların ki daha çok ayıpmış. Ben nerden bilebilirdim ki. Bütün köye rezil olmuştuk. Tam o sırada küçük amcam geldi adı Mehmet. Annemin elinden aldı beni. Sayesinde kurtulmuştum. Canım amcam benim.
Mehmet amcam aldı beni kucağına evine götürdü. Ahıra girdik bir at seçti dışarı çıkardık. Eline bir şey aldı ata uzattı, at hemen yalamaya başladı. Atın yaladığı kaya tuzuymuş. Benimde elime biraz verdi. At benim de elimi yalamaya başladı. İlk başta çok korktum. Sonrada gıdıklanmaya başladım. Çok güzeldi. Biraz sonra beni ata bindirdi. Tek başıma ilk defa biniyordum ama ayaklarım üzengilere yetişmiyordu. Tabi amcam yanımda ve dizginler elinde, dolaştırıyor beni. Yani atın idaresi amcamda. Bense sanki atı ben idare ediyormuşum gibi bir havalıyım ki sormayın. Sonra sırayla kendi çocuklarını bindirdi. Eve geri döndüğümüzde yengemle tanıştım. Sıkı durun şimdi. Yengemin adı Gülgüzel. Ama hiç güzel değil ki neden bu adı koymuşlar diye düşünüyorum. Köyde kaldığım o kısacık zaman da öğrendim ki insanları görünüşleriyle değerlendirmemeli. Yüzü ismine uymuyor ama yüreği adından da güzel. Bunu çok küçük yaşta öğrenmiştim. Mehmet amcamın maddi durumu Ali amcama göre iyi değildi. Lakin evlerinde bir bütünlük ve huzur vardı. Evleri küçücük, hayvanları daha azdı. İki kız iki oğluyla çok mutluydular. Allah rahmet eylesin Gülgüzel yengemi Ankara’da komşu evin bahçe duvarının üstüne yıkılması sonucu kaybettik.
Adetmiş, büyük olduğu için zorunlu olarak Ali amcamın evinde kalmalıymışız. Ablam gelip beni aldı. Davarlar geliyormuş, karşılamaya gittik. Hayvanları toparlayıp ahıra sokmasını hayranlıkla izledim. Sıra sağmaya geldi. O kadar kolay sağıyorlar ki zannettim ki bende sağabilirim. Hemen denemek istedim. Lakin imkânsız, hayvan ben geçince işin başına başladı kıpırdamaya. O kıpırdadıkça ben korkup kaçıyorum. Sonunda pes ettim ben bu işi beceremeyeceğim. Ablamlar iki elden sağma işini bitirdiler. Sütleri mutfağa taşıdık. Süzüp guşganayı ocağa ( ocakta şu bildiğimiz şöminenin el yapımı hali ) koydular. Bu sütlerden tereyağı, yoğurt, peynir ve ayran yapıyorlarmış. Sonunda amcam geldi. Aynı kişiler yer sofrasına oturduk yine. Amcamı pür dikkat izliyorum. Ama boşuna hiç oralı değil bile. Tabağımdan biraz yedim sonrada sofradan kalktım. Kiraz yengemin gözleri üzerimde, bende hiç ona bakmadan tabağımı alıp üç kuzenimin yanına gittim. Ekmeği de çok aldım yanıma. Onlar mutfakta çalışıyorlardı. Beraber yedik afiyetle. Oh! Canıma değsin, azda olsa içim rahatlamıştı biraz. Amcam ve kiraz yengeme olan öfkem geçmiyordu bir türlü. Kiraz yengemin planlarından da haberim yok tabi.
Amcam dereye mayoyla gittiğimizi ve bu işin benim başımın altından çıktığını da öğrenmiş. Çok kızgın, başlıyor konuşmaya. O konuştukça annem beni sürekli çimdikliyor, sesimi çıkartmayayım diye bir uyarı yapıyor. Çare yok dinliyorum. Tüm köye rezil etmişim onları. Babam gelince söyleyecekmiş. Buna benzer sözlerle güzel bir nutuk çektikten sonra yatağımdayım. Günüm aslında çok güzel geçmişti. Bir sürü şey öğrenmiştim. Sabah erkenden tekrar kuzu sağmayı deneyeceğim hayaliyle uyumuşum.
18.01.2012____________Seher_Yeli