27
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4554
Okunma

Kapıyı açsana hayat!... Sıkıştı serçe parmağım dudaklarının uçurumuna! Öperken beni toprağına değen bereketinin kandırıkçı penceresi, şimdi kıyısına puslu perçemler eken bir ağıt oldu genzimdeki cam parçaları... Serseri bir rüzgârın ganimeti deliyor yüreğimin duvarlarını… Nemli eteklerimin zirvesi üşüyen masalına inat direneceğim ve direncimin gerdanında asılı kalacak umutlarım...
Umutlarım ile ya y a r d a ş olacağım ya da!...
Şu sallanan gölgeler neyin düğününü yapıyor? Susun! Duymak istiyorum şenlikteki renklerin sessizliğime çarpan dağ tınısını... Ahraz bir geceden kalma tortuların ruhumu kazıyan kargaşasına hapsoldu kelimeler... Nasıl ya! Kelimelerde mi yitirdi özgürlüğünü? Nasıl ya! İçimdeki şiire kim gem vurabilir ki? Tarih yargılamadı mı şiirin şakağına kurşuni susuşlar sıkanları!
Bugünün yarını da var çaresizliğin tırnaklarına cellat bakışlı kostümünü giydirenler... Bugünün çimdik attıkça kıvrandıran yansımaları, cehennemin yar kuyusunda cennet ırmağını akıtacak olan anlar da gelecek …. Bekleyin az kaldı!
Afrika gülüşlü
Asya saçlı
Anadolu bakışlı bir çocuk ağlıyor!
artçı sarsıntıları durdur Tanrım
şimdi bir depremin öksüz ninnileri yıkılıyor!
Bir insanın tam da tutunduğu yerden sarsılmasına vesile olan nedir? Bir insanın içindeki başkentin sokaklarını yağmalayana her defasında yine yeniden kapı açmanın açıklaması nedir ey mahzeninde güneşimi kanatanım!... Ve bir insanın son damlasına kapıyı sonuna kadar açmanın amacını kim emzirir ki vicdanının gözlerini kapata kapata!...
Edebiyat yapmanın suçu var mıdır? İmgesinin koynuna sığınıp içindeki şiiri şefkat denizinde kulaç attırmanın suçu var mıdır? Ey genzinin öfke denizinde gamzelerimi yakan an kaymaları! Ruhumun her köşesinde aynasını kıran hayal kırıklıklarımın üzerine yemin ederim ki ölürken de soluğumda yağız atların yelesini savuracağım… Kelimelerimin kundağında kefen saran sonsuz alfabemi asacağım güneşin zülfüne… Neden mi? Ölmeden ölümü tattıranların saçlarına yağacak çünkü söylemediğim ve boğazımda düğümlenen tüm keşkeler!…
aç
gözlerime kilitlediğin sandığın kilidini!
yaşam
kancasında takılı kalan
mehtapça hüzünler sallıyor omzunda
belki de
sıcağı geçirmeyen kiremit gölgesinde
yarını sorgulamaktı an!
bir büyük burgu zaman
savunmasız çığlıklar kıyısında...
meydan
zifiri kusmalara gebe!
meydan
kasıklarında savaşlar doğuracakların
yasal ağıtlarına gebe!
yorucu saatlerin
kıyamete şahit çivisine çakılıyor gölgeler
çekilin!...
Çekilin! Yalnızlığımın masum topraklarına çıngırağının rengini akıtan gün katilleri çekilin! Evren yenilendikçe ruhumun kıyısındaki semazeni döndüren hikâyeleri dölleyecek çakıl taşlarının izini emen her anlam… Siz anlamların kulağına ahraz boşlukları fısıldarken ben imgelerimin, ben boşluğun tavanında sakladığım hüznümün ve ben ruhumun çıplak dolabında biriktirdiğim alfabenim zılgıtında büyüteceğim öfkeden yoksun ormanlarımı…
Sadakatinin damağını yakmayan gecem, kirpiğimin kepenklerini tarağın dişleri arasında kalan saçlarımla örtecek!... Örtünen herbir zerremin sonsuzluğuna topraklarına aşk-ı dem serptiğim edebi çığlıklarım akacak akacak… Aktıkça cümlelerimin testisini dolduracak derinliğini içtiğim duygu deryam…
susamışlığa sağıldı
sağır sunakların seferindeki
susturulmuş sesler
silsilenin siluetine sığın
sol soluğumda saklanan
safir sayıklamalar!
Ey yaşamın çetrefilli ve hesaplı ırmakları! Ben cesaretimin tırnaklarına vefa sürmesini çekerken ilikledim yüreğimin atlasını… Atlasımın toprağına kurban olacak ayak izinde şiiri doğuran her mânâ… Gem diye ketum adımlarını yüreğimin göğüne basan sağır egemenlik! Çek elini çehremdeki bakir çizgilerin sınırsızlığı düşleyen düşünden… Bir gülüşüme bin ağıt yükleyen hayatın beni uçurumunda susturmasına asla izin vermeyeceğim...
Ve ruhumun sancağına içimdeki çocuğun idam kararını asanlar! Çekin avuçlarınızdaki terli hesaplarınızı… Muhasebesiz bir teslimiyetin imgesel bereketini işgal edecek inancım…
Mehtap ALTAN
12.01.2012