2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1058
Okunma
Gemileri yakıyorum artık. Olan olsun diyorum daha ne olacak ki? Gökyüzünün altında yazılmadık söylenilmedik başka söz kaldı mı? Acıların ve trajedilerin güzellemesini de okuduk hatta bizzat yaşamadık mı? Gemileri yakıyorum artık. Tadı kalmadı hiçbir şeyin Nereye gideceksin diyenlere cevap veriyorum: Kadınların korkmadığı bir yer bulacağım ya da arabanın yolda kalmasının korkutmadığı bir coğrafya arayacağım. Bulabilir miyim? Bilmiyorum ama her sabah uyanmak istemiyorum ölümlere.
Gemileri yakıyorum artık. İnceldiği yerden kopsun istiyorum. Kısır döngüye dönen yaşamlarda fırıldak ruhların rüzgâra göre yön değiştirmesinden bıktım artık. Isıtıp ısıtıp yemekten bıktım artık lümpen soytarıları izlemekten. Soğudum artık yaşamaktan. Her an her şeye müsait bir coğrafyada hiçbir gerginlik olmasa bile fay hatları gerginliğiyle yıkıyor kerpiçten umutlarımızı. Zenginlerin villa bahçelerinin duvarları çizilmezken öğretmenlerin enkaz altında ölmelerini hazmedemiyorum. Hazım problem var evet işte hazımsızlığım buradan kaynaklanıyor. Başkaldırıyorum azınlığa tutulan çanaklara, gerçekten nasip almamış post modern yalanlara ve reklamlık çekilen fotoğraflara. Proleter kalbim daha ne kadar dayanacak artan mesailere. Kalemim ne kadar yazacak daha bu 21.yy. mağara duvarlarına çizilen ilkel insanlığı…
Gemileri yakıyorum artık. Zamları, linçleri, ağlayanları, bağıranları, saldıranları, gözü yaşaranları gözü yaşartanları görmek istemiyorum. AİHM’e başvurup sevgisizlikten, yoksulluktan ve bu kinden kurtulmak için ‘ötenazi’ hakkımı kullanacağım. Gözlerim, bin yılların kardeşliğinden geldiği ayrılık kavşağında kapanıyor. Zira gördüklerim 21.yy. Gazap Üzümleridir. Üzümleri şarap yapıp mutluluğa sızan atalarımın yanına gitmek istiyorum. Üzüm toplayanların acıklı öykülerini toplayıp Nobel ödülü de alabilirim. Heybemde o kadar bozuk düzen var yani. Ama ben bir bedevi mütevazılığında bir ozan dervişliğinde türkülerimi gömmek istiyorum yarına.
Gemileri yakıyorum her onurlu insan gibi. Kız kardeşini bıçaklayan, anasını doğrayan, arsızlaşan, hırsızlaşan, azgınlaşan ve kutuplaşan bir mahallede oturmak istemiyorum. O mahalle ki bir memleket kadar büyümüşse taşınmaya hakkım yok mu? Tüm sevdiklerim cezaevinde. Onların yanına mı gitsem? Dışarısı açık bir cezaevine dönüşürken. Düşlerin tutsak edildiği bir yerde bedenim özgür olmuş ne yazar.
Gemileri yakıyorum. Zaten hava bile muhalefet edip tuz basmıyor mu yaralarımıza? Hangi gemiye binip hangi ülkeye gideceğim bu mutedil dalgalarda ben de bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki; hepimiz aynı gemideyiz ve çoktandır su alıyoruz, açtığımız savaş deliklerinden.
Gemileri yakıyorum çünkü geriye dönecek bir kerpiç evim, bir çadırım ve bir köyüm yok artık. Türkülerim yasak, yaylam yasak. Sokaklarda yoruluncaya kadar yürümek yasak. Tellerin öte tarafı yasak. Uçurtmam gibi düşlerim de takılıyor onlara. Bana kısacası yaşamak yasak Yasalar, yasakları büyütürken koynunda ben hangi özgürlüğe sarılacağım. Düşüncelerim düşerken açık bir manifestoyla başkaldırıyorum. Köpekleşmenin şerefine acılarımızı pazarlayıp satanlar, yüzleri coğrafyamız gibi engebeli hangi anamızın yüzüne bakacak? Tepeden tırnağa sivil olan yüreğimi süzerek bir militan yaratan çanaklar, vicdanlarını da vurulduğum yere mi gömecek?
Gemileri yakıyorum ve yıkıyorum kapital heykelleri. Gözbebeklerimde bir tebessüm güneş görürken karanlığın zincirini kırıyorum. Adı konulamayan bir kavganın kısır döngüsünde barış diye haykırıyorum. Barış ki sahibini ısıran bir köpek gibi dururken kapımızda ben sadece bakıyorum.Umudun işkenceyi uzattığı bir çarmıhta bir çivi de ben çakıyorum.