7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
962
Okunma

Ayrılıklar, rüzgârların uğultusu gibi derinden sarsar insanı ve insanın tüm hücrelerinden vurur; yalar geçer. Her ne kadar ‘yeni bir aşk, eski, unutulmamış aşkların sönmemiş küllerinden de doğsa’ eski aşkın verdiği ‘ilk aşk’ın mutluluğunu veremez. Hani tüm kötü alışkanlıklar ‘ ilk adım ve ilk tadımla başlar’ ya ilk aşık olduğumuz kişi asla unutulmuyor.
“Sana cennetsel bir gül bahçesini vaat etmemiştim fakat beraber bir cennet yaratıp kendi gülümsemelerimizden, gülüşlerimizden, sevgi bağlılıklarımızdan ve bakışlarımızla bir cennet yaratırız diye düşünmüştüm”
Neden başlangıçlardaki heyecan sonuna kadar devem etmiyor/edilemiyor? Mutlak aşk yoktur, sonuna kadar beraberlik vardır. Her aşkın kısa bir ömrü vardır, bazı aşklar evliliğe kadar bazı aşklar zincir takılana kadar bazen de beyaz yalan balonların patlayana kadardır.
“Bir zaman önceleri başını dayadığın omuzlarımda ‘Eşruhum’ diyerek fısıldadığın o günler ve ‘birbirimiz için yaratılmışız’ ile verilen yeminler buhar olup uçtu. Oysa bir zaman biz uçuyorduk kelebekler gibi doyasıya bahçelerden ve park köşelerinden”
Kendimizi anlatamamak en az hayal kırıkları kadar yaralayıcı olabiliyor bazen. Ve en çok düşünürken eksiliyoruz ve yaşlanıyoruz; tükenirken anlıyoruz geride kalacak olan günlerimizin değerini ve tabi ki hayatın ne kadar değerli olduğunu… Bazen düşünüyorum hayata edindiğim olgularımı yalnızlığıma borçlu olduğumu…
“iç içe karışık iken ne sen ne de ben birbirimizi tanıma fırsatımız olmuyordu demek! Ayaklarımız yerden kesilmiş, kör âşıklar oyunu oynarken anlamamıştık; birbirimize ne kadar yabancı olduğumuzu.”
Aşk, bazen yüzsüzdür. Bazen Birini zor elde ederken bir başkasını kolayca harcayabiliyor; âşık olmak belki bizim dışında apansız gelişebiliyor. Aşk, büyü müdür yoksa yazgı mı? Bilinmemekle beraber bence iki insanın birbirine tutsaklığıdır. Kimi bu tutsaklığı, ömür boyu mutluluk hakları içinde yüzer kimisi de ayrılığın hüsranlığından… Aşk, delici bir oktur, değdiği yeri yakar ateş düşmüşçesine; bu yanma kimi zaman neşe kimi zaman acı verir gene aşkın gönüllü hizmetkârı olmaktan da kaçınmıyoruz.
“Kendini satışa çıkardın neymiş ben sana dizilerdeki, filmlerdeki hayatı yaşatamazmışım! Fukaraların aşkı mutluluk vermezmiş! Hani en önemli aşktır da para da olmazsa olmazmış. Ve baban yaşında, zengin diye kendini onun kollarına attın. Fakat mutlu değil de çok paralanmışsın ve bir kilo ‘mutluluk’ almak için bakkal bakkal dolaşıyormuşsun. Bir de beteri var unutma pazarlarda satılmak da vardır!”
Unutmak ve unutulmak en az ölüm kadar acı verir. Ve hayata iki türlü acı vardır; ölüm ve ayrılık…
Unutulan bir sevda yazgısında
Yüreğimde yangın k/alan…
Abuk sabuk yadsımalarınla
Git/erken, topla saçlarını!
Kalmasın senden bana hatıran
Birazdan dalgalar kopacak
K/ara kar/anlık bu yerde…
Ellerinle mi örtün gözlerimi?
Neden Denizleri göremiyorum!
Oysa yağmur da bekliyordum
Islanmak için üşümeli bir vedaya
T/uzak düşme yollarıma…
Ayrışmalıyız artık
Çok/ağladı gözlerindeki ben
Oysa s/en özelimdin
Güneşe bakarken
Sol y/anımda alevlenen…
Ateşler de y/anarmış!
Bak, yorulmaktan akşam düştü gözlerime
Uyumak diye ölüm aklıma
S/uyu da gör
Aşkla boğulmanın son halini
Ah, turuncu yanaklı sevgili
Kıyısız koyların çağla çiçeği
Bir sana bir de rüzgârın esişine âşıktım
Ve su akışına benzettiğim
Gülüşlerinden taze öpücükler hala yanaklarımda duruyor
Öyle hoştu ki
Sevgi huzmesinden; kendimi
Sende bitimsiz hissederken…
HRZM/CE