8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1060
Okunma
“Aşk nedir?” belki de en çok yanıtlamaya çalıştığımız sorulardan biridir. Çok çeşitli platformlarda çok çeşitli yanıtlar vermişizdir. Vermişizdir de hala genel bir yanıt üzerinde ortak bir yaklaşım bulamamışızdır. Eğlenceli tanımdan, duygusala, seksüelden, marjinale birçok tanımlananın yapıldığı aşkı bir de bilimsel bazda inceleyelim. Aşkı laboratuara sokalım bakalım neler gözlemleyeceğiz. Geçen yıl yapılan bir çalışmada aşkın kimyasal bir olgu olduğunu savlayan sonuçlar yayınlandı. Yine tüm zamanlarda yanıt aranan ’’Neden aşık oluruz?’’ sorusuna İngiliz bilim adamlarından ilginç açıklamalar geldi. Tek eşli memeli türlerinden tarla farelerini inceleyen uzmanlar, beyindeki hipofiz bezinin salgıladığı ’’oxytocin’’ hormonunun dişileri seks konusunda tetiklediğini, bunun bir duygusal yüklenmeye yol açarak çiftlerin birbirlerine aşık olduklarını iddia ettiler.
Edinburgh Üniversitesi’nden Prof. Leng’in tezi pek de romantik değil. Zira aşk denince ilk akla gelen kırmızı güller, şık bir yemek, dans gibi bilinen ayrıntılarla ilgisi yoktu. Prof. Leng’in ’’bilimsel aşkı’’ kimyasına dair saptamaları şöyleydi: ’’Aşk iksiri kadınların beyninde yer almaktadır. Hipofizin salgıladığı oxytocin hormonunun hiperaktif bir cinsel yaşamı olan tarla farelerinin birbirlerine bağlanmalarına, aşık olmalarına yol açtığını gözledik. Hayvanların çoğu ömür boyu birbirlerine bağlanır. Bunun beyindeki temel bir kimyasal reaksiyondan kaynaklandığını varsaymak şaşırtıcı olmamalı. Bu hormonun tarla farelerinde de çok güçlü etkisini gözlemledik. Dişi ve erkek tarla farelerini bir kafese koyduğunuzda, kolayca dost olabiliyorlar. Dişinin beynine oxytocin enjekte ettiğinizde ise gündeme aşk ve karşılıklı bağlanma geliyor. Bu gözlemlerden yola çıkıp insanların aşkları hakkında fikir yürütebiliriz" diyorlar.
Peki beyin nasıl aşık olabilir sorusuna ise verilen cevap tam bizim dönemimizdekine yakın bir cevap "Bir yerde, bir zamanda ve bir çift gözle...’’. Bizde o zamanlar "aşk gözlerde başlar; dudaklarda devam eder, kalplerde güçlenir, yatakta nihayetlenir ve yaklaşık dokuz ay on gün sonra ıngaaa diye seslenir" şeklinde ifade edilen anonim bir özdeyişvardı.
En son olarak ta, son günlerde okuduğum hayvanlar dünyasından bir aşk örneğini aktarayım. Büyük aşkın geçtiği yer Japonya. Evini yeniden dekore ettirmek isteyen bir Japon bunun için, içeriden bir duvarı yıkmaktadır. Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunurmuş. Adam duvarı yıkarken orada, dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür. Adam bunu gördüğünde, kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da. Çünkü kertenkelenin ayağına çakılmış çivi muhtemelen 10 yıl önce, ev yapılırken çakılmıştır. Nasıl olmuştu da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yasamayı başarmıştır? Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamak çok zor olmalıdır. Sonra bu kertenkelenin 10 yıldır hiç kıpırdamadan nasıl 10 yıl yaşadığını düşünür. Böylece çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye baslar, özellikle bu kertenkele yaşayabilmek için nasıl beslenmektedir ve ne yemektedir ? Gizli gözlem süresince birden nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkele pranga pardon çivi mahkumu kertenkelenin yanına gelir. Hem de ağzında taşıdığı yemekle... İnanılmaz bir olay!!! Adamı sersemletir gördüğü manzara. Bu nasıl bir sevgidir, nasıl bir aşktır ? Ayağı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır, bıkmadan usanmadan diğer kertenkele tarafından beslenmektedir".
Son söz: tanımı, yaklaşım açısı vb. her nasıl ve hangi dönemde olursa olsun olsun aşk yaşanmalıdır, değeri bilinmeli ve yüceltilmelidir. Çünkü aşk bizim yapıtımızdır.