6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1685
Okunma

Milattan sonra 200’lü yıllarda Orta Asya’dan kuzeye doğru göç eden Juan juanlar, Kırgızların hem komşusu ve hem de can düşmanlarıdır. Son derece gaddar ve acımasız olan bu insanlar, her fırsatta Kırgız kabile ve oymaklarına saldırırlar, yakıp yıkarlar. Bu gaddar insanların tutsak ettikleri genç Kırgız savaşçılarını köle yapmak için kullandıkları bir yöntemleri vardır. MANKURTLAŞTIRMA.
10 Haziran 2008 tarihinde kaybettiğimiz ünlü Kırgız Türk’ü Cengiz Aytmatov "Gün Olur Asra Bedel" adlı romanında “Mankurtlaştırma Efsanesi”ni şöyle anlatır:
“juan Juanlar, tutsağın saçlarını önce ustura ile kazırlar sonra saç tellerini tek tek kökünden çıkarırlarmış. Bunu yaparken bir kasap da oracıkta bir hayvanı öldürüp derisini yüzermiş.
Sonra taze hayvan derisini, esirin kan içinde olan başına sımsıkı sararlarmış.
Daha sonra, tutsakların boynuna, başlarını yere sürtmesin diye omuzlarına bir kütük ya da kalas bağlar, yürek parçalayan haykırmaları duyulmasın diye ıssız ve uzak bir yere götürürler, elleri ve ayakları bağlı olarak kızgın güneşin altında bırakırlarmış.
Tutsağın başını saran hayvan derisi güneşin sıcaklığıyla kuruyup büzüldükçe, tutsağın kafasını bir mengene gibi sıkarmış. Acılar içinde kıvranan her beş Kırgız’dan ancak bir veya ikisi bu acıya dayanarak hayatta kalabilirmiş. Sağ kalanlar ise, hafızalarını ve tüm benliklerini kaybederlermiş.
Juan Juanlar, belleğini kaybetmiş tutsağı alır, yedirir içirirlermiş.
Bir süre sonra gücünü toplayan esir artık bir “MANKURT” haline gelirmiş.”
Cengiz AYMATOV’un mankurt anlatımı böyle.
Bir mankurt, kim olduğunu, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocuğunu ve çocukluğunu bilmez, hatta insan olduğunun bile farkına varmazmış.
Bilinci ve benliği olmadığı için efendisine bir zararı dokunmaz, ağzı var dili yok, itaatkâr bir hayvandan farksız, kaçmayı düşünmeyen, bu yüzdende hiçbir tehlikesi olmayan bir köle olurmuş.
Köle sahibi bir kimse için en büyük tehlike, kölenin başkaldırması ve kaçmasıdır. Ama mankurt, isyanı ve itaatsizliği asla düşünemezmiş. Açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek ile donmayacak kadar eski-püskü giyecek olduğu zaman başka bir şey istemezmiş
Efendisine köpek gibi sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, en pis ve güç işleri gık demeden yerine getiren, sahibinin “öldür!” komutuyla gözünü kırpmadan anasını bile öldürebilen bir yaratık…
Bu hale düşmek, insan için büyük acı olsa gerek!
Bir milletin çoğunluğu, bugün yaşadığı hayatı kendisine borçlu olduğu liderine en ağır ifadelerle saldırabiliyorsa,
Cumhuriyete ve devrimlere isyan edenlerden özür dilenmesi isteniyorsa,
Cumhuriyetin varlığına kastedenleri cezalandıranlardan hesap sorulacağı ifade ediliyorsa,
“Bu millet İstiklal savaşı yapmamıştır, bunların hepsi düzmecedir.” denilebiliniyorsa,
BİR MİLLET TOPLUCA MANKURTLAŞTIRILMIŞ OLABİLİR Mİ?
Bekir GÜÇLÜER