3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1036
Okunma

Zaman zaman hayatımızın aslında ne kadar da olmasa olur insanlarla dolu olduğunun farkına varırız. Yoklukları ne bir eksiklik ne bir boşluk yaratır gitmelerinin ardından, ne de varlıkları tamamlar sizdeki dolmayı bekleyen tarafı. Ama ne yaparsak yapalım kaçınılmazdır onların varlıkları, çünkü figüranlarıdır bizim başrolünü oynadığımız hayat oyununun. Perde arkasında yüzünü bile tanımadığınız, repliğinizi ezberlemenize yardımcı bile olamayacak ama sahneden size soru yönelten belki de dinlemediğiniz uzun tavsiyenin sahipleri… Neden vardır onlar? Seçilmişler midir yanınızda olmak için ya da seçmişler midir sizi? Bilemezsiniz…
Bir perde… Bir sahne… Ve bir oyun… Figüranlar çevrenizde dolanırken rolünü başarı ile yerine getirmeye çalışan, ezberini takılmadan senaryonun akışına göre dile getiren başrol oyuncusu aslında sizsinizdir. Hayat ise bu oyunun sahnesi, siz senaristin suflörü… Belki de senarist! Ama ne olursa olsun bu oyunun yönetmeni. Kısacası siz: “Bu oyunun bel kemiği”… Siz yoksanız oyun da yoktur, siz varsanız oyun buradadır, tam karşınızda; hayatın yansımasında…
Herkes kendi oyununun başrolündedir; bir jön, bir diva, bir dehadır yeri geldiğinde ve eşsizdir… Olması gerektiği gibi ne güzelliği, ne zekası diğer oyuncularla kıyaslanamayacak özellikte kişisidir bu oyunun. Figüranlar sadece sizin karakterinizi renklendirmek, göz alıcı hale getirmek için vardır! Gerektiğinde salın o figüranları, bırakın karışıversinler senaryonun geçmiş, yaşanmış sayfalarına. Sizi güldürdükleri, sevindirdikleri, üzdükleri, ağlattıkları ya da etkiledikleri sahnelere sıkışıp kalsınlar. İlerlemesin senaryo onlarla, hak etmedikleri değeri katmayın onlara. 3. sahnenin 3 dakikalık periyodundadır belki de onların yeri, kişilikleri ileriye gitmekte pek de elverişli değildir… Atın o kol çantalarınızı bir yere! Kurtulun onlardan...
Ya da bazı figüranlara hayat verin çevrenizdeki. Bir kulak verin haykıran seslerine. Tahtadan bir kuklanın bile yaşamı tatma şansı varsa onların neden olmasın? Vardır bilinmedik, gizli sandıklarda sararmış eşyalarla gün ışığı bekleyen ya da sizin tarafınızdan hala keşfedilmeyi bekleyen yönleri. Can verin onlara, gerekirse can katın. Ölmüş bir çiçeği kurtarmaktan daha kolaydır, yeni doğmuş bir çiçeği hayata bağlamak… Belki de can suyu verdiğiniz bu fidan çok geçmeden size kollarını açıp meyvelerini tüm cömertliği ile sunacaktır. Yuvasız kaldığınız günlerde size gövdesinden, dallarından yuva yapacaktır. Belki de kulaklarınızı tıkayacaktır ince narin yaprakları ile gök gürültüsü gibi kötü seslilerin size ulaşmasını engellemek için. Ya da bülbül olup kanını akıtacaktır, yürekten istediğiniz kırmızı güle…
Hayatta seçimlerinize önem verin, çünkü sizden önemlisi yoktur! Bin kere düşünmeden bir kere seçim yapmanın bir anlamı yoktur. Doğru düşün, doğru yerde ve zamanda kendin için en doğru kararı ver, ama en önce kendini düşün!
Unutma teksin bu hayatta ve her şeyin özü sende!
Düşleriniz mürekkep iziniz olsun!
Hoşça Kalın!