4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1127
Okunma
YAŞASIN! ARTIK BİZİM DE BİR ARABAMIZ VAR!
“Anne...Bizim niye bir arabamız yok hala...Bu yakınlarda alırsın belki hı?..”
Kızım bilgisayarın başında hem bir şeyler yazıyor hem bunları söylüyordu acıklı bir ses tonuyla bana. Bense bu sözler karşısında tutulup kalmıştım. Aramızda yaşanan kısa bir sessizliğin ardından “Pazar arabasından söz ediyorum anniş!..” dedi beni şaşırtmanın verdiği hazla. Bununla da yetinmedi kalktı, çok zaman yaptığı gibi afacan çocuğunun saçlarını heyecanla karıştıran bir anne şefkatiyle karıştırdı saçlarımı yine. Sonrasında birbirimize sarılarak gülüştük.
Şöyle bir araştırdım. Gördüm ki ’pazar arabası’ da olsa öyle “ha!” deyince almamız pek kolay görünmüyor. Ancak bir gün...demlik-çaydanlık ihtiyacımız için girdiğim bir mağazadan bu ikiliyi aldım. Tam çıkmak üzereydim ki bir de ne göreyim! Bir ’pazar arabası’ karşıma geçmiş bakıyor bana yeşil yeşil. Gülümsüyor bembeyaz bir zambak gibi aydınlık. Aman Yarabbi! Bu ne güzellik. Bu ne cazibe! Görünürde bir başka araba da yok. Yanaşıyorum yanına. Bakıyorum hayran hayran. Dokunmaya hem çekiniyor hem kıyamıyorum. Gözüm arabada kulağım yanıma yaklaşan satış elamanında. “Tek kaldı. Ayrıca ucuzlukta.” dedi. Vay ki vay! Bu güne kadar bana “Ne halin varsa gör!” diyen siyah renkli talihim bu gün bana “Al hayrını gör!” mü demek istiyordu yoksa!..Fiyatını sordum ürkerek. Ucuzlukta olsa bile bütçemizi zorlayabilirdi. Araba hiç hesapta yoktu çünkü. Görünüşe bakılırsa onu alabilmem kolay görünmüyordu. Gel de kısmete inanma şimdi. Dönüşte apartman giderini yatıracaktım bankaya. Nakit olarak yanımdaydı. İçinden alacağım küçük bir miktar arabayı almama yeterli olacaktı. Aslında yakıt giderimizin bir yıllık tutarıyla ayağımızı yerden kesecek gerçek bir araba almamız içten bile değildi. Aklımdan geçenleri uyguladım. Ve arabayı aldım. Çaydanlık-demlik takımını arabaya koyup uğurladılar beni! Bu ne mutluluktu bende böyle a dostlar! Yürütmeye kıyamıyorum prensesi! Kah koltuğumun altına alarak kah omzumda taşıyarak 45 dakikalık yolumu dilimde hafiften şarkılar yüzümde gülücükerle yürüyorum neşeyle. Görenler bir arabaya bir bana bakıyorlar şaşkın şaşkın. Bu beni daha çok eğlendiriyor. Evdeyim…Kızımın odasının kapısında. “Müthiş bir trafik vardı. O nedenle geciktim biraz. İnsandan çok araba. Çoğunun içinde yalnızca sürücüleri var. Beş para etmez bir çok insan da çok para eden jiplerde şık arabalardalar. Ama kızım...Emin ol böyle bir araba kimsede yok! Seni temin ederim! Bak!” diyorum ve arabayı odaya sokuyorum ansızın. Kızım arabaya bakar bakmaz gözleriyle birlikte ağzı da açılıyor kocaman! “Ayy, anne! Bu ne böyle! Nerden buldun bunu! Yeşilin bu tonuna bayılırım ben…” diyor.
Düz beyaz zemin üzerine çevresi açık yeşil hatlarla belirlenmiş uzun yapraklı bembeyaz zambaklar. Arka ve ön yüzünde düz yeşil renkte iki cebi var. Kumaşı kaliteli. Görünürde metal bir aksamı yok. Zarif mi zarif. Nazlı mı nazlı. Kucaklayıp öpüyor kızım annesini. Çaydanlık ve demliği çıkarıp yıkıyorum. “Hadi kızım, güzel bir çay demle anneye sen de. Arabanın şerefine içeyim bu kez.” diyorum.
Oldukça erken uyanıyor ikinci günün sabahında kızım. “Hayrola yavrum. Dersin varmıydı bu gün senin?” diyorum. “Dersim yok, ama pazar var. Arzu’yla konuştuk. Arabayı trafiğe çıkaracağız bu gün!” diyor. Gülüyor gülüşlerin en güzeliyle. Bakıyor bakışların en ışıltılısıyla. Heyecanı bir başka yansımış haline tavrına bu sabah. Kıyafetine saçına daha bir özen göstermiş.
Arzu geliyor. Hem yakın komşumuz hem kızımın yakın arkadaşı. Tülin teyzesinin de sıdaşı. Arabayayı görüyor. “Bununla Salı Pazarına değil, Bağdat Cadesine çıkıp fiyaka yapılır!” diyor. Gülüyor kendisine çok yakışan içten gülüşüyle o da. Uğurluyorum. Kapıdan çıkarken tekrar öpüyor yanaklarımdan. “Sağol anne.”
Düşünüyorum...Sana ne söyleyebilirim. Ne yapabilirim Canım Kızım...Başta baban olmak üzere hiç kimsenin bir kuruşuna bir lokmasına minnet etmeden geldin bu günlere.
Gerçek bir İnsana bir Öğretmene yakışır vakur tavrın sağlam kişiliğin özverin ve zarafetinle.
“Ben Teşekkür ederim çocuğum. Asıl Sen Sağol.”