11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4418
Okunma

“Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
-Mustafa Kemal ATATÜRK-
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde dil ve tarih, Atatürk’ün en çok önem verdiği konulardı.
Önce 1931’de Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kuruldu.
Uluslaşmanın en önemli temellerinden bir diğeri de dil idi. Bunun bilincinde olan ulu önder Atatürk, 11 Temmuz 1932 günü arkadaşlarına;
“Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir. Ne dersiniz?” diye sorar.
Oradakilerin, bu düşünceye katılması üzerine;
“Öyle ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi, bir de ona kardeş bir dil cemiyeti kuralım. Adı Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun.” diyerek Türk Dil Kurumunun temellerini atar.
Ertesi gün Samih Rifat, Ruşen Eşref, Celâl Sahir ve Yakup Kadri İçişleri Bakanlığına başvururlar ve böylece Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kültür kurumlarından biri olan Türk Dil Kurumu 12 Temmuz 1932’de kurulmuş olur.
Cemiyetin kuruluşuyla birlikte başlayan çalışmalar sürerken, Türk Dil Kurultayının hazırlıkları da başlar. İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı 26 Eylül 1932’de gerçekleştirilir.
İşte, Türk Dil Kurultayının ilk toplantı günü olan 26 Eylül günü Ülkemizde,
“TÜRK DİL BAYRAMI” olarak kutlanmaktadır.
Kurultaya çok sayıda bilim adamı, gazeteci, yazar, devlet adamı ve sanatçı katılmış, Atatürk, Kurultayı baştan sona kadar izlemiştir.
Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi yolunda Türk Dil Kurultaylarının çok önemli yeri ve rolü olmuş, “Türk Dil Kurumu” da yaptığı çalışmalarla Türkçenin gelişmesi konusunda gayretlerini sürdürmüştür.
Bugün, Cumhuriyet devrimlerini küçümseme ve yok sayma düşüncesiyle “Türk Dil Bayramı”na da alternatif günler icat edilmeye çalışılmaktadır.
Bunlardan bir tanesi, “Türkçe Olimpiyatları” adı altında yapılan toplantı ve gösterilerdir. Büyük salonlara toplanan zevat, bu toplantı ve gösterileri, gerek açılış konuşmasında ve gerekse gösteri içindeki sunumlarda yapılan konuşmalarda, cemaat büyüğüne bağlılıklarını ve saygılarını ifade ettikleri bir alan haline getirmişler ve böylece, umdukları menfaatlerini geliştirme yolunu bulmuşlardır.
Türk Dilinin gelişmesi ve yaygınlaşması için yapılan bu çalışmalar olumlu olmakla beraber, amaçları dışında kullanılmaları Türk Diline verilen önemi gölgelemektedir.
Bu toplantılarda, Atatürk’ten ve Atatürk’ün dil devriminden hiç söz edilmemesi ise düşündürücü ve üzüntü vericidir.
Türk Dili, tarihin her döneminde, ilişkide bulunduğu milletlerin kültürlerinin etkisi altında kalmış ve onların dillerinden etkilenmiştir. Bu etkilenmeler bazen o kadar fazla olmuştur ki, zamanın Bey’leri ferman yayınlamak zorunda kalmışlardır. Bu Bey’lerden biri de Karamanoğlu Mehmet Bey’dir.
Mehmet Bey, divanda konuşulan ile halk arasında konuşulan dilin birbirine uymadığını görerek, bu ayırımı ortadan kaldırmak ve ülkenin her yerinde Türkçe konuşulmasını sağlamak üzere 13 Mayıs 1277 tarihinde yayımladığı fermanın da şöyle buyurmuştur;
"BUGÜNDEN SONRA, DİVAN’DA, DERGAH’DA, BERGAH’DA MECLİS’TE, MEYDAN’DA TÜRKÇEDEN BAŞKA DİL KONUŞULMAYA VE DEFTERLER DAHİ TÜRKÇE YAZILA”
Karaman oğlu Mehmet Bey’in fermanının yayınlandığı 13 Mayıs günü,
Karaman’da, yerel bir etkinlik olarak şenliklerle kutlanmakta, Türkçenin her alanda ve doğru olarak kullanılması vurgulanmaktadır.
Türkçenin bozulmadan ve yabancı dillerin etkisine girmeden kullanılması, her Türk vatandaşının görevidir. Gerek sözde ve gerekse yazıda bu görev eksiksiz olarak, özenle yerine getirilmelidir.
Yazımı, Emekli Öğretmen Yusuf YANÇ’ın güzel şiiriyle sonlandırmak istiyorum.
Karamanoğlu Mehmet Bey’i Arıyorum.
Karaman oğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı;
“Bu günden sonra, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste,
meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya” diye,
Hatırlayanınız var mı?
Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı, köyü, şehri,
Fermana uyanınız var mı?
Nutkum tutuldu, şaşırdım, merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?
Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showmen, radyo sunucusunun diskjokey,
Hanım ağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?
Dükkanın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?
İlan tahtasının bilboard, sayı tabelasının skorboard,
Bilgi alışının brifing, bildirgenin deklarasyon,
Merakın, uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?
Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde welcome,
Çıkışında goodbye okuyanınız var mı?
Korumanın, muhafızın body guard,
Sanat ve meslek pirlerinin duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?
Sekinin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?
İş hanımızı plaza, bedestenimizi galeria,
Sergi yerlerimizi centerroom, showroom,
Büyük şehirlerimizi mega kent diye gezeniniz var mı?
Yol üstü lokantamızın fast food,
Yemek çeşitlerimizin menü,
Hesabını adisyon diye ödeyeniniz var mı?
İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?
Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkıyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmaya sponsorluk diyeniniz var mı?
Mesireyi, kır gezisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air bag,
Eh pek olasıcalar, oluru, pekâlâyı okey diye konuşanınız var mı?
Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, var ol sevinçleri oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?
Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe shop levhasının altında,
Acının da acısı kahve içeniniz var mı?
Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün el diline özendiğine içiniz yananınız var mı?
Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik,
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı…
Hayal meyal hatırlayıp da, sahip çıkanınız var mı?
Bekir GÜÇLÜER