7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1455
Okunma
Odunpazarı’ndaki Asmalı Kahve güneşe ve oksijene daha yakın olduğu için Porsuk’tan tiksindikçe oraya çıkarım. Evrendeki tüm değişiklerin izini yansıtırcasına yüzlerindeki kırışıklıkları güneşe yalatan ihtiyarların, çenelerini bastonlarına dayayarak bir masanın etrafında sohbet etmelerini izlemek beni dinlendirir.
Porsuk’un yine bir cesetle günahkar bir gece geçirdiğinin ertesi günü, ihanetini unutmak için yine Asmalı Kahve’ye kaçtım...
Hemen arkamdaki masada bir ihtiyar arkadaşlarına anlatıyordu:
“- Peygamberimiz yatağında Azrail’i beklerken Mikail çıkıp-gelmiş. İnsanlardan Allah’ın emriyle bazı insani özelliklerini anlamak için geldiğini söylemiş. Peygamberimiz, bunların neler olduğunu duymuş. Mikail:
“- Kazançlarındaki bet-bereketi,"
"- Büyük-küçük arasındaki sevgi-saygıyı,"
"-Yüzlerindeki nuru,"
"- Ağızlarındaki tadı,"
"- Sohbetlerini alacağım,” demiş.
İhtiyar, sıralamayı yaptıkça masadakilerin tasdik edercesine başlarını salladıklarını görür gibi oldum. İhtiyar devam etti:
Mikail dediklerini alıp-gitmiş olmalı. Milyonlarca lira maaş yetmiyor. Büyük-küçük arasındaki sevgiyi, saygıyı görüyorsunuz. İnsanların iç dünyalarındaki hırslar yüzlerine vurmuş; nurlu bir yüz görmek mümkün değil. Dünkü yediğimiz sebzelerin-meyvelerin tadı bugün bambaşka; saman gibi. Evlerde televizyon denilen meretten dolayı, on yıldır görmediğim bir dostun gelse, sohbet edemiyorsun...
Onlar toplumu düzene sokabilecek bir tez ortaya atmayıp, hep düzensizlikten bahsederken, daha ileride oturan bir gruptan bir ihtiyar, elindeki bastonu tehditkar, muhatabına sallarken dişsiz ağzıyla bağırıyordu:
"- Ben Kurtuluş Savaşı’nda senin gibi karımın şalvarına saklanmadım!...”
Anlaşılan vatan kurtaran aslana takılmışlardı...
Yüksel ÖNAÇAN