13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1083
Okunma

"dünyayı güzellik kurtaracak,
bir insanı sevmekle başlayacak" diyordu bir şair..
yaşamak için inanmak elzemdi öncelikle..öce kanımızkaynamalıydı bu dünya için, dünyayı paylaştığımız diğerleri için; sonra yüreğimiz yanmalıydı emek emek sevgi büyütmek için..olmadı, hepimiz birbirimizi kandırdık çünkü..doğmamış çocuklarıma içim kıyılıyor..dedemin çocukluğunda hüküm sürmek istiyorum..ahh benim naçar dedem, ne şanslı bir çocuktun sen..sahip olduklarının kıymetini günümüz çocuklarını görmeden anlayabilir miydin..
altı milyar insanla paylaştığım küremde yaşamın zorluklarını günbegün daha iyi anlıyorum..bir dost "evrensel barışa inanıyor musun?" diye sormuştu geçenlerde.."tabii ki, sen inanmıyor musun..?" diye yanıtlamıştım..kusura bakma dost, senden gerçeği sakladım inanmıyorum çünkü..
maddi ihtiraslarımız peşinde koşup kendi menfaatlerimiz için başkalarını hiçe sayıyorken nasıl evrensel barışa inanabilirim..kendimle barışamamış, bu insanlığı kabullenememiş ve öfkemi yenememişken hayata karşı, evrensel barışa nasıl katkıda bulunabilirim..evrensel barış deyince aklımıza yalnız ırak geliyorsa, daha çok petrol daha çok para deyip tüm materyalist ruhumuzu şaha kaldırıyorsak, filistin`i unutuyorsak, lübnan`ı çeçenistan`ı anımsamıyorsak ve sadece unicef`in gönderdiği afrika`ya yardım maillerini forward edip başka birşey yapamıyorsak, 68 fransa gençliğini hatırlamalı deyip televole kültürünün esiri oluyorsak, kusura bakmayın dostlar, bizden bir halt olmaz..kendi eksenimiz etrafında dönüp duruyor, batı özentisi hayatlarımıza yönelip hislerimizi de yitiriyor, sarmallaşan dünyanın politik beyinleri oluyorsak vay halimize demektir..dünya bizi kuşatmış, maddeye köle haline getirmiştir zira..
akışına deli gibi kapıldığım sevdam, başladığı andan bu yana newton`un tüm prensiplerine inat beni havalarda uçuran sevdam, gözümde büyüyor, büyüyor ve bir dağ oluyorsa ardından..sevgilimin gözleri vuslatım, dudakları ömrüm, yüreği herşeyim oluyorsa..bir insanın çene çukuruna, parmak kıvrımına, saç diplerine aşık olmak ne demek bunu yaşıyorsam..ve sevgilim bana kendimi dünyanın en mutlu kadınıymış gibi hissettiriyorsa, ulaşamayacağımız hiç birşeyin olmadığına, yıldızları ayaklarıma serceğine inandırıyorsa ve ben kanıyorsam bunlara..ardından cinsi beklentilerine cevap vermiyorum diye terkediyorsa beni ve terkedişinin ardından "gerçek aşkı arıyorum" nevinden şiirler yazıyorsa..bu şiirler, şairini tanımayan onlarca okuyucu tarafından tebriklerle karşılanıyorsa..ve sanki kıran taraf benmişim gibi hakaretlere maruz bırakılıyorsam ardından..söyleyin, mantalitesine bunları sığdırmış insanlarla evrensel barışa inanılabilir mi..
köprü açık olur düşüncesiyle bostancı-mecidiyeköy güzergahını seçtiğim bir saatte, köprü tıklım tıklım trafikle dolu oluyorsa, diğerleri rahatsız olmasın diye "telefonla konuşmayınız" uyarıları asıp alakası olmadığı halde bunu aracın ABS sistemini bozduğunu söyleyen mantığın, aslında sefer sayılarını sıklaştırıp alternatif yollar oluşturarak hizmet etmesi gerekirken ben 35 dakika boyunca otobüs bekliyorsam..öfkeden cümlelerin ucunu kaçırıp ve sonra tekrar yakalayıp egomun kabarmasına mani olamıyorsam..İETTye verip veriştirip vaz da geçemiyorsam, dahası narsizmime yeniliyorsam, bireysel barışı sağlayamadan insanlıktan evrensel barışa katkıda bulunsunlar diye birşeyler beklemek hiç de etik değil, öyle değil mi..
brucellozumun sızlattığı tüm dokularıma inat, buz gibi havada koşar adım ilerlerken kütüphaneye, iki buçuk saatlik yolun ardından çantamı eve bırakıp fırlamışken yola, soğuktan hissizleşen bacaklarıma, ayak parmak uçlarıma, kızaran burnuma, sulanan gözlerime rağmen ben hala kitap kokusu solumaya koşarken, kapanmasına 20 dakika kala yetiştiğim kütüphanenin aslında dakikalar önce kapandığını öğrenince hangi ruh haletine büründüğümü tahmin edin..
şimdi hangimiz için hayıflanmalı..ben mi kaybettim, kütüphane sorumluları mı..beni orada görecek olan yavrucaklar mı..parmak uçlarımdan, sıcağımdan, okşamalarımdan mahrum kalan kitap dostlarım mı..kütüphane bugün sabah yeniden açılacak ve belki içeri giren ilk üye ben olacağım..kitaplara dokunacağım sonsuz şefkat ve özenle..
kusura bakmayın bayım, siz kaybettiniz..!gün dönmeye durmuşken, şiddetli lodosa inat, kırmızı burnu, rüzgarda dağılmış saçları, çiğselerle ıslanmış kirpikleriyle içeri girecek, usulca 2. kısıma ilerleyecek olan bir genç kızın akşamın son kitabını teslim ettirme zevkini tattırşından mahrum kaldığınız için siz kayebttiniz..ders çalışan birkaç yavrucağın saçlarını okşayacaktım, arayıp bulamadıkları kitapları bulmalarına yardımcı olacaktım, çözemedikleri sorulara bakacak, onlara kitap sevgisi aşılayacaktım ayaküstü..
bayım, o kirlenmemiş mahlukatlardan ne istediniz ve niçin onlara da kaybettirdiniz..!kütüphaneleri 5 bile olmadan kapatılan, ekmek fırınları 24 saat açık olan bir ülkede yaşıyoruz..trafiği hızlandırmak çin kullanılan tramvayın bile trafiğe takıldığı bir ülkede yaşıyoruz..önce içimizdeki şeytanları cenetimizden kovmalıyız..bu şartlarda evrensel barış için birşeyler yapmak zor..
eşitlik , adalet gibi kavramları tek bir ideolojinin diktası altına sokup sadece meydanlarda iktidara muhalefet nutuklar atarken kullanır hale geldik..beyaz saraylarda, kremlinlerde, çankayalarda bilmem kaç yüz kişilik ziyafetler verilirken, cebi şişkinlerimiz kırılacak tabak sayısı için yarışa girerlerken, ben burada sıcak çayım, sıcak yatağımla ruhuma huzur ısmarlarken, soğuktan ayağımı yorganın ucundan dışarı çıkarmaya bile çekinirken, hala, köprü altlarında, boş banklarda, çimento torbaları üzerinde uyuyanlar varsa; "500binin var mı?" deyip yol kesen, YTLyi tanıma fırsatı olmayan çiçeği burnundalar, "yok allahın cezası"larla karşılaşıp ceplerindeki kesici aletlere uzanıyorlarsa, para kopardıklarında kendilerini zehirliyorlarsa, eşitlik tabi ki yoktur..şu şartlarda adalet de mümkün değildir..çünkü problem, pronlem olmasın diye dile getirilmeye bile çekinilmektedir ve kim bilir hergün kimbilir kaç meydanda böylesilerle karşılaşılıp mimik bile yapılamamaktadır..
yalan söylemediğimiz, söyleyene inandığımız ve yaratılmışa saygı duyduğumuz için, Allah`ı zikretme şekillerimiz farklı olduğu, ve hem de aşka inandığımız için yadırgandığımız bir küredeyiz..
ama hala sema dönen mevlevileri, onların ardında çalan neyzenleri görüp gözlerimizin dolmasına mani olamıyorsak; kendinden geçen sempatik bir klavyeci gördüğümüzde hala O`nun güzelliğini hatırlıyorsak bir ışık var demektir..ve eğer ufacık bir umut bile varsa gerisi vesairedir..
ışıkla..
yağmur toprak
<nurtaç`ıma sevgiler..>