Ben, seni sevdim, sende beni. Şimdi gideceksen, sevmedim deme bari. Çünkü iyi bir yalancı değilsin, sevgilim. Ölmeyi sadece sen değil, ben de hak ediyorum. Gel, beraber Azrail’e, el ele gidelim.
-Belfü, taneciğim, gülüm benim. Gelecek misin bugün? -Geleyim mi?
-İstersen gelme. Yorgunsan hani. Bir gün boyunca hastanede nöbettesin, dinlenmen lazım. -Ama seni çok özledim Peyami. Yarım saatte olsa, geleyim ya yanına. Ne olacak sanki canım benim, yine yatarım hem…
-Sen bilirsin fıstığım. Buz gibi oldum ben de esasında sensiz. Isıtsan, hani böyle senle ısınsam diyorum.
-Canım, bu soğuk da bankın üzerinde oturunca kötü oluyor. Geçen de ishal olduk ikimizde, unuttun mu?
-Tamam tamam, arabada otururuz daha iyi. Hem seninle sahilde köfte ekmek yemeğe bayılıyorum, biliyorsun zaten. -Ya yemek de olmasa olmaz mı canım ya! Uff, neyse geliyorum. Peyami, dur dur kapatma telefonu.
-Ne oldu zümrüdüm? -Omzunu yasladığın ağaç korkutuyor beni. Ya sen var ya, ya sen Peyami, uff ya! Yine mi hastanenin önüne geldin.
-Özledim seni. Hem gözlerini görmediğim günlerde canım çok sıkılıyor, nefessiz kalıyorum sanki! -Gelecek misin diye bir de soruyorsun bana, delisin sen, gıcıkkk! Bekle beni, beş dakikaya iniyorum.
-Tamam canım. -Peyami?
-Efendim canım? -Seni Seviyorum...
Sensizliğin en acı tarafıydı, üç noktalar biriktirmek avuçlarımda.
-Peyami kendine gel! Peyami, oğlum kendine gel! -Belfü, zümdürüm, belfüm, hayatım, hayatım benim, Belfü’m…
-Oğlum, Peyami, canım oğlum uyan, rüya görüyorsun. -Hah, ne, ne oldu;
anne…
-Oğlum, su gibi olmuşsun, terlemişsin. Yine mi aynı kabus, yine mi o kız? -Evet…
-Ah oğlum ah! Dur şu şişeden bir bardak su doldurayım sana. Al bakayım, yudumla yavaş yavaş… Hah, aferin oğlum. -Anne, olmuyor, yapamıyorum.
-Neyi oğlum? -Onu, onu unutamıyorum
anne. Ne kadar denesem de olmuyor! Belfü hep yanımda, her günüm, her anım onumla. Uyusam da birazcık olsun rahatlarım diyorum, ama olmuyor
anne, unutamıyorum.
-Oğlum, yapma böyle canım. O gitti, artık yok; biliyorsun. Artık kendine bir hayat kurman şart! -Anne, anlamıyorsun beni, hem de hiç anlamıyorsun
anne beni, hiç…
-Neydi onu bu kadar özel kılan? -Anne, Belfü’nün varlığı özeldi. Sen nasıl
annemsen, hep özelsen; o da benim için öylesine özeldi,
aşkımdı. Ama kime anlatıyorum ki! Sen
aşka dahi inanmayan bir insansın!
-Oğlum, yapma böyle, söyleme. Hiç olmadı psikolojik destek alsan, nasıl olur? -Anne… kabuslarımdan uyanıyorum ve çoğu
zaman kapkaranlık oda içerisinde hayalini görür gibi oluyorum. Sen, sen bana inanmıyorsun ki hem hiç! Sevdiğime o kızı, unutamayacak kadar sevdiğime…
-Yatacak mısın oğlum, atlet vereyim de rahatla az, olur mu? -Yok yatmıyorum,
uykum kaçtı yine. Sen yat, ben bir çay koyarım; sabah namazına kaldırırım seni artık!
-Oğlum uykunu almıyorsun aylardır… -Anne, hadi, atleti veriyorsan ver, sonra uyu ne olur! Rahatla, iyiyim ben.
-Hiç iyi değilsin, ama neyse…
Tüm beyaz sayfalar, gözlerinin akı kadar masum. Ama ben kirletiyorum yaşlarımla onları. -Abi, işler de kesat bu günlerde. Ne bok yiyeceğiz ya? -Siktir et, umurumda mı değil hiçbiri!
-Abi, hala geçmedi mi acın? -Taylan, ibnelik yapacak b
aşka bir
vakit bul. Oğlum şerefsiz misin sen? Her seferinde sormak zorunda mısın göthoşaf! Bıktım, sormayın artık. Lanetli misiniz oğlum ya!
-Tamam be abi, sorduğum pişman ettin inan. Ben seni düşünüyorum, ama Varol haklı demek ki, değmezmiş… -Varol piçinin götü kalktı yine değil mi?
-Abi, adam zengin kızı bulunca; villalar, son model arabalar, takılar, elbiseler derken, buralarda uğramaz oldu artık zaten! -
Allahın beyinsizi… Mal oğlu mal! Adam gibi dolaşıyor
zamanın en iyi pezevenkçisi şimdi. Ne
dünya bu be, ne bu be!
Allahım, neden, neden ya?
-Abi, abi… -Lanet olsun…
-Abi ağlama lütfen, üzme kendini, ne olursun… -…
-Abi, Peyami abi, al şu kolonyadan az nefes al…abi gözünün yağını yiğim ağlama, hırpalama kendini. -Taylan, koçum benim… çok özledim onu, olmuyor, olmuyor Taylan…
-Abi…
Sen bir yıldızsın. Güneş, ay, dünya aramıza girse de, orada olduğunu biliyorum hala.
-Bu Peyami bu ay da mı taksitleri ödemedi? -Yok Erol Bey… Ödeyemiyorlar, kredilerini ödeyecek kadar değil; hatta yemek için bile zor para kazanıyorlar.
-Neyi var bu çocuğun, sen biliyor musun Hayri? Altı ay oldu, hala ödemedi kirayı, krediyi. -Erol Bey, bir sevdiği vardı hani bunun. Biliyor muydunuz?
-Evet evet, bilmem mi o kızı. Çok güzel, yeşil gözleri vardı. Allah sahibine bağışlasın. -Ne sahibi Erol Bey, sizin hiç haberiniz olmadı mı?
-Neden, anlamadım? -Kız, yani Peyami’nin
sevgilisi olan kız var ya…
-Eee… -Erol Bey, o kız yedi ay önce öldü.
-Ne, nasıl, ya nasıl ya? Benim nasıl haberim olmadı; ulan biz ne başıyız burada? -Erol Bey, siz daha yeni geldiniz
Türkiye’ye. Yurtdışında siz…
-Ben keyif çatarken diyecektin… Haklısın Hayri… Ayıp ettik çocuğa desene. Peki, neden ölmüş biliyor musun? - Erol Bey, siz
Allah tanımaz adamsınız, ama bir şey var ki siz de inanırsınız galiba ona.
-Neye? -Erol Bey, süresi bu kadarmış diyeceğim, ama ne bileyim; anladınız mı?
-Anladım Hayri, anladım. Allah bilmesek de, ölümü iyi bilirim. Anamı ve babamı kaybettiğim o İkindi vaktini iyi hatırlarım, iyi bilirim ölümün nasıl bir şey olduğunu. Peki o zaman… -Nasıl Erol Bey?
-O zaman Peyami birkaç kafasını dağıtsın, açılsın iyicene. Kiralarını almak için gitmeyin. Kredi ödemelerini de dondurun hemen. Rahat olsun çocuk, tamam mı Hayri? -Tamam Erol Bey, siz diyorsanız böyle, güzeldir tabi. Çok iyisiniz…
-Hayri, iyi değilim ben; sen bu dediklerimi yap da, olmazsa bir gün başsağlığına gidelim. -Olur Erol Bey… Güzel olur hem de!
-Ah ulan kancık dünya! Gencecik kızı da aldın ya yokluğuna, lanet olsun senin gibi yuvarlağa.
Alıştım desem de sensizliğe, aslında sensiz her günüm cehennemde bir dem.
-Sen, sen… Hayır hayır, bu gerçek değil! -Ben geldim canım; zümrüdün,
yeşil gözlü meleğin.
-Ama, ama sen gerçeksin; dokunabiliyorum sana. -Evet Peyami, inanmıyor musun bana sen? Üzüyorsun ama beni…
-Belfü, nasıl oldu bu, nasıl oluyor, anlamadım. Sen ölmedin mi? -Öldüm canım, öldüm… Ama senin için geldim, seni görmek için.
-Rüya olmalı bu! -Hayır canım, rüya değil, gerçek bu!
-Ama nasıl olur bu, olamaz canım, olamaz. Sen bir hayalsin sadece. -Dokun bana istersen, anlarsın o
zaman.
-Hayır hayır, olamaz. Şu anda rüya görüyorum, biliyorum. -Gerçek ne ki hayatım, boşuna düşünüp kendini yorma. Birazdan gidecek
sevgiline böyle mi davranıyorsun? Özlemedin mi beni hiç?
-Özlemek mi? Şaka mı bu? Her saniyem seninle, seninle beraberim. Sensiz bir anım dahi yok. Kokuna, saçlarını çenemde hissedişlere, sımsıkı sarıldığımız o soğuk kış günlerinde ki banklarda oturuşumuza ve hatta son kavgamıza kadar, her şeyi, sana dair her şeyi özlüyorum… -Ağlama Peyami, ne olur ağlama… Senin mutlu olmanı istiyorum sadece.
-Belfü’m, zümrüt gözlüm; seni çok seviyorum. -Ben de Peyami’m, ben de seni çok seviyorum.
Sevmek kimi zaman da mutlu eder, bir gün kavuşacağını bildiğin için Ahiret’de.
-Neden o çocuğa güldün Belfü? Sana karşı bir şeyler hissediyor, biliyorum. -Peyami, yapma ne olursun böyle! Üzüyorsun, kırıyorsun beni. Bana nasıl güvenmezsin sen?
-Ama, ama çocukla nasılda samimi sohbet ediyordunuz. Az kalsın saçlarını çözüp, elleriyle okşayacaktı. -Peyami, abartıyorsun canım. Senin düşündüğün gibi ortada hiçbir şey yok!
-Gözüme mi inanacağım … -Bana inanmıyor musun sen?
-Hayır, ama… -Ama ne Peyami?
-Hiç… -O
çocuk stajyer doktor burada, alışmak istiyor hastaneye. Bana abla diye hitap ediyor. Nasıl böyle düşünebilirsin, anlamıyorum seni.
-Neydi adı? -Uzay…
-Tamam… -Çocuğa bir şey yapma, bir şey söyleme Peyami, ne olursun sakin ol!
-Sen, sen de bir daha onunla böyle sohbet etme, dikkat canım, ne olur, yapma, üzme beni… -Seni kırmam Peyami. Söz veriyorum, çocuğa da derim senin dediklerini aynen.
-İyi olur! Her kavga, daha bir alevlendiriyordu aşkımızı; ikimizin.
-Fersude Hanım, nasılsınız iyi misiniz? -Cavidan Hanım, ay pardon tanıyamadım sesinizi ilk başta. Evet canım, iyi olmaya gayret gösteriyoruz. Yaşlanıyoruz yavaş yavaş…
-Aman, neyse canım. Sizin oğlan nasıl, iyi oldu mu? -Aynen efendim, hiçbir şey değişmedi. Hala aynı. Çok üzgün. O kız öldükten sonra, her gün
uykusunda kâbuslarla uyanıyor.
-Fersude hanım, bir kısmet var size esasında. Güzel, hanım mı hanım bir kız. Üniversite eğitimini de görmüş, fiziği düzgün, eli ayağı tutuyor. Sen gelip görsen, belki Peyami’de düşünür. -Ah Cavidan Hanım! Keşke kabul ettirebilsem! Ama gelip göreyim kızı, belki bizimkinin fikrini değiştirebiliriz.
-Peki canım. Fersude hanım, ben size haber ederim yarına. Olur mu, size uygun mu? -Çok teşekkürler canım. İnşallah uygun olurum. Yarın görüşmek üzere.
-Teşekkürler, hayırlı günler canım. -Hayırlı günler.
-Eh..
Hala muhtacım, hala aşığım; sensin benim en büyük ilacım. Neredesin? Nerede kaldı bu? Of ya, of Belfü ya! 15 dakika oldu, hala inmedin aşağıya. Sevgilim neredesin ya? En iyisi çıkayım, yanına gideyim.
-Belfü’yü arıyordum ama… -Siz kimsiniz, yakını mı?
-Ah kafam, tanıyamadım Aysun, pardon. Benim; Peyami! -Peyami…
-Ne oldu Aysun? -Belfü içeride…
-Nasıl, anlamadım… -Bel…
-Ağlama Aysun! Belfü, Belfü’ye bir şey mi oldu, ne oldu? -10 dakika önce yığılıp kaldı. Bir anda her şey oldu. Kalp krizi geçiriyordu, kurtaramadık.
-Ne???
-ve son cümlen kadar güzeldi her şey sevgilim-
s e n i s e v i y o r u m