Sevmek birbirine değil, birlikte aynı noktaya bakmaktır. exupery
kırmızıkurbağa
kırmızıkurbağa

Otuz yaşındayım şimdi..

Yorum

Otuz yaşındayım şimdi..

10

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1365

Okunma

Okuduğunuz yazı 8.9.2011 tarihinde günün yazısı olarak seçilmiştir.

Otuz yaşındayım şimdi..



Otuz yaşındayım ve dört yıllık evliyim. Güzel bir işim var, iyi kazanıyorum. Yakışıklıyım. Sağlıklıyım. Eşim hamile, çocuğum olmak üzere. O güzel bir kadın, onu seviyorum. Sevişerek evlendik. Evlenmeden önce beş yıl seviştik. Toplamda dokuz yıldır birlikteyiz. Alıştık birbirimize. Kitap okurken bana bir şey sorulmaması gerektiğini biliyor, bende şişe kapaklarının kapanması mevzusunda uzmanlaşmış bulunuyorum. Deniz kıyısında, bahçesinde beyaz sandalyeleri olan bir evde yaşıyoruz. Mobilyalarımız göz dolduruyor. Halıları geçen hafta İran’dan aldık. (İran’da artan turizm popülasyonundan geri kalamazdık.)

Büyük garajımızda, küçük bir spor arabamız var. Şu meşhur İtalyan markalarının, gri tonları iyi kullandıkları spor arabalarından.

Bundan dört sene önce, (o akıllı vidaların keşfini yapmamamdan önce) hiç düşünmezdim hayatın bana böyle yön vereceğini. Salaşlığı belli ölçülerde seviyordum. Dut ağaçlarının arasında yaşayabileceğimi ve renkli kıyafetlerle daha da renkleneceğime inanıyordum.Bir kalem her şeyi mümkün kılabilirdi.
Bir de dostlarım vardı, öyle iki yıllık üniversite mezununun çokça olduğu ve iş görüşmelerinde beraber zamanımızı çokça paylaştığımız arada bir tutturup da, babaannelerden alınan üç-beş kuruşla tatile çıktığımız ve parklarda karpuz ekmek yediğimiz, dostlarım.Koca da adamdık.

Girişimcilik zirvesine katılıp da beyin fırtınası yaparak, damacana su işine girmenin planlarını yaptığımız zamanlardı.
Pazardan üzümleri seçerek almanın keyfini, yapılan pazarlıkla arttırdığımız, akşam vakitlerinin yorgun pazarcılarını gafil avlamayı, gündelik amaçların en odak noktasında koyduğumuz zamanlardı. Bilirsiniz işte, çoğumuz bu zamanları biliriz.

Elbette sahiptim bir plana ve bütünsel bir amaca. Gündelik amaçlarla gitmeyeceğinin farkındaydım zira. Hoş ve boş günler geçirirken bir üzümden daha fazlası elde etmenin peşindeydi varoluş çabalarımın hırsı. Zaten anlamışınızdır, yazıya girişin maddeliğinden; yakışıklılık, güzel bir eş, mobilyalar, spor araba özentiliği.

Düşündüğümde geçmiş ile gelecek arasında ki bugünümü , her şeye “iyi” diyebiliyor muyum diye sordum dün gece, plana ve programa sığdırılmış bir sevişme sonrasında. Uyuma numarası yapmıştım sevişme ardından, çünkü dün perşembeydi, biz perşembeleri iki kez sevişiriz. Bu bahis açıldı madem biraz daha bilgi vereyim; pazartesi ve perşembe sevişiriz biz. Arada bir de cumartesi günleri.

Cumartesi günlerinin bazılarında bürokratlarla hafta sonu kritiği ve anlaşmaları yaparız. Gayri resmi bir gün olduğu için özellikle seçtiğimiz cumartesileri, sabah kahvaltısında son derece lüks olan ve bir dönemde belediye başkanlığı yapmış zaa’tın medyalarda sık sık dedikoduklara maruz kalmasının sebebi olan restorantının bahçesinde önemli anlaşmalar yapar , iyi kazanırım. Karşılıklı bir kazanmadır bu. İşte böyle olan cumartesileri daha da ateşli sevişmeler yaşarız biz eşimle.

Nerede kalmıştım, evet en son dün gece “iyi” miyim’ e çıkan bir soru sormuştum kendime, cesaretle. Uzun kandırışlarımın gerimde birikmesiyle, elbette cevabım iyi değilim oldu. Sonra bunu anlatmalıydım dedim birilerine. Kendimi bu yazıda buldum. Kimseye anlatamazdım çünkü. Karım duygusal biri, bunlardan bahsedemem, onu yaralayabilir. Onun üzülmesini istemem. Annem öğrencilik yıllarımda bana çalışmam gerektiğini sürekli hatırlatan biri olduğu için, bu halimin memnuniyetini yaşıyor. Ona da anlatamam. Her şeyin normal olmasını seven bir kadın o. İş’in normalliğin üstünde olmasını ise bayılır gibi bir hali var.

O eski dostlarım desem, uzun zamandır ihmal ettim onları… Geçenlerde birinin, kredi çekerek yeni açtığı, adına da “internet kafe” verdiği, dükkanına gittim. Pek soğuktu bana haklılık derecesinde. İşlerinin nasıl olduğunu sordum “iyi” dedi. Benim işlerimi sorduğun da , bende aynı cevabı verdim.

Diğeri memuriyeti kazandı ,o karpuz dolu tatilimizin birinde aldığımız haberle. Daha yeni evlendi. Yurt dışında iş peşinde olduğum için gidemedim düğününe. Annemden duyduklarıma göre, çok güzelmiş her şey. Biraz kalitesizdi dedi annem ama çok sıcakmış. Kapı önünde yapılan kına gecesine, at arabası ile gitmişler ve bunun mistikliğinden etkilenmiş annem. Çalgı, çengi ve dağıtılan pideleri anlattığında, eski günlerim gelmişti aklıma. Birde ekledi, hee oğlum bu arada dostun çok kırıktı, yıllarca birbirinizin nikah şahidi olacağından konuşmuşunuz kendi aranızda dedi. Sustum.

Anlatacak bir burası kalmıştı, çıkarcı eski belediye başkanına anlatmayacağımı, kendi iç sesimle sizlere sorduktan sonra ki, hoş görünüzle..

Aslına bakarsanız bir tuhaf hikaye bu. Biraz yozlaşma kokuyor. Mahallede bir düğün öncesi dağıtılan pideleri özlediğimi söylerken, karidesler, ıstakozlar yiyorum.
Bunu becerebilme (çünkü sonradan görme için çok zor bir şey karides ve ıstakoz yemek) gururunun olması ve şehveti sevmem daha da karmaşıklaştırıyor beni. İçimde sanki iki kişi.. Biri diğerinin nefreti, biri diğerinin gene nefreti..

Özlemler, yeni denilebilecek şeylerin keşfi, lüks ve salaşlığın arasında sıkışıp kalan beynimle, eskiye doğru hiçbir eylemsizliği kabul gören ve şuanda ki hayatımı meşru kılan aklımla, bir şeyleri değiştiremiyorum. Çok okudum ben zamanında. Son yıllarda bir şey yazmaya vaktim olmasa da, zamanında çok şey de yazdım, ama bilirsiniz işte gene, siz her şeyi bildiğiniz gibi; “hayatın süreklilik istediğini“ ve önceleri çok şey yazmanın içimde ızdıraba dönüşmüş derin bir yaranın kabuğunu kapatmadığını ve edebiyat vicdanımı rahatlatmadığını bildiğiniz gibi. İşte o çokça şeyler okuduğum zamanlarda, bir çok yerde gördüğüm aynı zamanda da bir çok yazılarda kullandığım, “değişim bugünde başlar”ı özümsediğim halde ve bir çok ölçüde, eskilere değişim ile gitmek istememe rağmen aynı yerde saymak acı verici.

Bir şey düşünmeyerek, sadece olağanlığı yaşadığım bir zamana gitmek, beni çok mu bencil yapardı?

Çocuktum.Sokaklarda oynuyordum ve dört yaşındayken evimin kilometrelerce uzağında ki lunaparka kaçmıştım. Polisler beni bulup da eve getirdiğinde, -şimdi hiç birini görmediğim sülalem- toplanmış ve bana endişeli gözlerle bakmışlardı. Bende onları meraklı gözlerle süzmüştüm. Bu konu ne zaman aklıma düşse, kafamın üzerinde açılan balonla o an’ın videosunda, kendimi izlediğimde hep, “bu yaptığımın neresi kötüydü”yü soran bakışlarımı görürüm. Çocuktum ve lunaparklar güzeldir.İşte hepsi bu.. İşte hepsi bu zamanlarda sadece olağanlığı yaşamışım demem kendi kendime.

Şimdi bir hayatım var, yetişkinlikte hemen hemen istediğime yakın bir hayatım. Sadece tek fark işim. Daha çok iz bırakmak isterdim. Bir sokağa adımın verilmesini, bir masada beni tanımayan insanların cümlelerimi konuşmalarını istediğim gibi. Bir yazar olmak isterdim, kendimi bulduğum her an’da..

Benim hamurum bozuktu, yılların analizi bile bunu gösteriyordu. Bir eylemi, bir şey bulmak için yapmak, o eylemi imkansız kılıyordu. Hangi yazar bir sokağa adının verilmesi için yazmıştı ki?
Karışıktı, her şey çok karışıktı. Ama lanet olsun ki, beynim ve algılarım bunu düşlüyordu. Bunu biliyordu, bunu istiyordu. Bunu hiç saklamadım o yüzden, eylemlerimin getirilerini açıklamayı hiç saklamadım o yüzden. Çünkü bu çok büyük ihanet olurdu, şuan ki hayatımdan çok çok daha büyük bir ihanet. Hayatıma ihanet edebilirdim ama yazarlığa ihanet edemezdim. İçime ihanet edemezdim.Kelimelere ihanet edemezdim. Çünkü kendimi bulduğum tek yer kelimelerdi.
Dıştan yaşayan bir adam var şimdileri. Hiç içini açamayan. Ama ne olursa olsun, hiçbir zaman içindekileri anlatmaktan çekinmeyen bir adam.
Tek tutunduğum bu. Hep tek tutunduğum bu oldu, önemsiz ve basit bir insan olmamayı istemediğini açık açık bağıran bir adam.

Bilirsiniz işte, siz hep en iyisini bilirsiniz.. Bu karar sizin..

// KURGUDUR, Gerçeği teşkil etmez//


Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Otuz yaşındayım şimdi.. Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Otuz yaşındayım şimdi.. yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Otuz yaşındayım şimdi.. yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
ressam12
ressam12, @ressam12
9.9.2011 16:04:21


ressam12 tarafından 10/13/2016 12:39:27 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aysel AKSÜMER
Aysel AKSÜMER, @ayselaksumer
9.9.2011 14:10:16
Çok başarılı bir çalışmaydı ve beğenerek okudum. Kutluyorum. Güne yakışan güzellikteydi. Selamlar.
Hüznümün Hüznü
Hüznümün Hüznü, @huznumun-huznu
9.9.2011 12:44:46
Yazınız çok başarılı,kutluyorum.Ruh halinizin değişmesi gayet normal,insanların sizi taktir etmesi veya göklere çıkartması o kadar önemli değil,siz şanslı doğanlardansınız ve elinizdekiler bir zaman sonra sizi mutlu olmuyor.Sizin bu zamana kadar yaşadıklarınız gerçekse onun onda birini yaşayabilen yaşıtlarınız az değil.Bence kendinizi geliştirin ama asla kendinizi çok önemsemeyin.Yinede övgüyü hakettiğinize inanıyorum çünkü çok harika anlatımınız var,paylaşım için teşekkürler
sa
salman dogan, @salmandogan
9.9.2011 12:30:22
hayal ile gerçek arası dedikleri bu olsa gerek....................tebrikler
inci*
inci*, @inci-
9.9.2011 12:10:50
Sıradan değil sıradışılığa özlemle yaşama girmek.... Umarım başarırsın Yazar olmayı ..azmin elinden kurtulmaz dilerim azmin daim olsun..... selamlar.
7TEPE
7TEPE, @7tepe
9.9.2011 11:54:10
:) yolun uzun senin...
O qué
O qué, @o-qu
9.9.2011 11:02:40
Ya bunu ben de yapacağım, 50 yaşındayım diye bir yazı yazacağım:)
50 yaşında hayatım nasıl olur diye hayal edip evet evet yazacağım:)

Kimse sıradan bir hayatı yaşamak istemez, ayrıca isminin cadde ve sokaklara verilmesi herkes ister . Çünkü insan ölümlüdür ve onun en büyük özlemi ölümsüzlüğe olandır ki bu bir nevi ölümsüzlüktür:)
Ama onun için yazılır mı , elbetteki yazılmaz.

O zaman bu şiir tüm otuz yaşındakilere gelsin , tebrikler saygı ile

OTUZ YAŞ

daha vakit var diye
yazmadığımız
şiirlerdi
kaldılar
yüzümüzden gelip geçti
ilk gençliğin fener alayları
yeniyetme arkadaş çetesi dağıldı artık
büyümenin konaklama yerlerinde
nice ihanete uğradık
ayrıldı yollar
ömrümüzü koyduğumuz şeylerdi ki
dört yöne dağıldılar

daha vakit var diye
dönüp de bir gün
kaldığımız yerden,hepsini birden
yaşarız sandık
oysa emanetmiş bizim sandıklarımız
içlerinde kilitli kalmış onca şeyle
günü geldi
aldılar

nasıl kullanılacağı bilinmeyen anlardı
sonuna dek yaşamaktan korkup da kaçtığımız
yerini ve anlamını bulmayı beklerken
çürüdü gitti içimizde
saklı duygularımız
şimdi yabancı bakışlara bir şey söylemeyen
karalama defterleri,bulanık anılar
rüzgara,ateşe,suya yazılmış
gençliğin solgun güncesi
biz ne zaman büyüdük
onlar ne zaman yetim kaldılar
tutulan güneşlerin altında
yollar geçildi
dönüş yok artık o duyarlığa
yaşarken ve yazarken
yarım kalmış şiirler
yarım kaldılar

MURATHAN MUNGAN
meselci
meselci, @meselci
9.9.2011 03:30:53

edebiyatla uğraşmak, edebiyatı sevmek böyle bir tat.


Sevgili Ahmet dostum, seni defterin gününde görmek çok güzel.


Sana bir itirafta bulunayım mı:


-Sözcüklerle dans ederek
kesinlikle harikalar yaratmışsın.

Aynı yaştayız. 6 yıl sonra seni şahane yerlerde göreceğimden kuşkum yoktur.


MUTLULUKLA KAL.
Etkili Yorum
Fulya CODAL
Fulya CODAL, @fulyacodal
9.9.2011 01:30:43


hangimiz sıradan olmak isteriz ki? ki hangimize sorsanız emin olun kendini sıradışı sanma hastalığına tutulmuşuzdur. hepimiz bir narsist değil miyiz. hep ben, hep benim yaptıklarım, benim hayatım, benim doğrularım... hangimiz önemsenmekten gocunduk? birileri bizi konuşsun ve birileri adımızı sokağa versin, ne hoş olurdu. şahsen ben de bunun için yazmıyorum ama böyle bir şey olsa ballı kaymak tadında olur. nitekim tüm yazdıklarınız bir yana, samimiyetiniz takdire şayan. bu kadar lükse ve şatafata rağmen belli ki içinizde hala bir kenar mahalle veya varoşlarda yaşayan bir genç ne derseniz işte, o var, ölmemiş..

“hayatın süreklilik istediğini“ demişsiniz.. bu aralar fazlasıyla kullandığım bir söz, bu sebepten beni bir hayli etkiledi. demek ki benim kaygılarımı yaşayan başka insanlar da var diye düşündüm. taşı delenin suyun kuvveti değil, akışının sürekliliği olduğunu evvelce öğrendik.. uygulayabiliyor muyuz muamma..


velhasıl ben sevdim bu özeleştiri kokuşlu ve 'sıradışı' yazıyı.. emin olun aynayı kendine çevirmeyi herkes beceremiyor bazen..

iç hesaplaşması veya adı her ne ise, kutlarım.. çok başarılıydı..



eyvallah..




dipnot : :) alttaki yorumdaki hayal ürünü kısmını şimdi okudum, gülümsedim.. biraz kendi şaşkınlığıma, biraz da bu kadar inandırıcı yazdığınız için kaleminizin büyüklüğüne şahit oluşuma.. bu sebepten yorumumu değiştirip düzenlemeyeceğim.. okuyun gülümseyin veya gururlanın, sahici ve sıradışı yazdığınıza .. saygılar..





fulyaa tarafından 9/9/2011 1:37:08 AM zamanında düzenlenmiştir.
Billur T. Phelps
Billur T. Phelps, @billurt-phelps
9.9.2011 00:46:03

Bu kurgumuydu, yoksa gerçekten böyle dobra dobra içinizi mi döktünüz bilemedim.
Ama iyi döktünüz içinizi. Umarım rahatlamışsınızdır :)
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL