7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
833
Okunma
Sayım yöneticim, değerli arkadaşlarım; az önce görüntüme baktım. Aranıza katılalı, iki yıl, üç ay, iki gün, sekiz saat, yirmi saniye olmuş. Bu sitede ve sizlerle birlikte olmaktan, içimden geldiği gibi yazmaktan mutluyum. Sizler de bilirsiniz ki, sözümü döndürüp dolaştırmadan, imgelerin ardına saklanmadan, söylemek istediklerimi doğrudan söylerim.
Şimdi, hepinize birden soruyorum; Asran, nereye gitti? Neden gitti? Gören bilen varsa, insaniyet namına bana da söylesin. Çünkü ben, sizleri sevdiğim gibi, Asran’ı da seviyorum.
Kendisiyle, bir etkinlik vasıtası ile tanışmak kısmet olmuştu. Hani bir söz vardır, “Gülünce gözlerinin içi gülüyor” işte bu söz, sevgili yöneticimiz, Asran için söylenmişti sanki. Sitemiz için yapılacak yenilikleri anlatırken, yüzündeki heyecanı görmeliydiniz. Onun, içtenliğine ve samimiyetine inanmıştım. Hâlâ da inancımı yitirmiş değilim.
Gitmesine etken olan sorun nedir bilmiyorum. Eğer sorun, yönetimle ise, bir şey diyemeyeceğim. Dileğim, sorun her ne ise, tez zamanda çözüme ulaşmasıdır.
Yok, eğer, biz yaramaz çocukları tarafında üzüldü ise, üzülmesin. Bizleri, kocaman birer çocuk olarak düşünsün. Ve bir anne, çocukları ne kadar yaramaz olursa olsun, affedicidir.
Hayatımdan bir örnekle bunu açmak istiyorum; birçok arkadaşım, benim ne iş yaptığımı bilir. Bilmeyenler için, yine söylüyorum; ben, aşçıyım. Çalıştığım şirket, kendi çapında büyük ve kalabalıktır. Uzun yıllar oldu bu işe başlayalı.
İşe ilk başladığım yılları hatırlıyorum da ne zor günlerdi o günler… İşe yabancıydım, insanlara yabancıydım. Hele, insan faktörü ile bire bir çalışmanın zorluğu da olaya eklenince, hayat çekilmez olmuştu o günlerde. İnsanların kaprisleri bitmiyor, birinin beğendiğini, diğeri beğenmiyordu.
Ben ne yapıyordum?
Kimseyi incitip kırmamak için, kendimi kırıyor, bulabildiğim gizli köşelerde sulu sulu ağlıyordum. Bir gün yine kendi halimde ağlarken, patronumun yanıma geldiğini görmemişim. Onu görünce afallayıp, gözyaşlarımı silmeye davransam da beni sıkıştırıp neler olduğunu sormuştu. Önce, anlatmak istememiştim ama ısrar edince dayanamayıp daha bir mahzunlaşıp hıçkırıklara boğularak anlatmıştım yaşadığım sıkıntıları, zorlukları, insanların kaprislerini.
Beni, can kulağı ile dinleyen patronum, gözlerime bakıp, bir süre düşünmüştü. Sonra; “Bak Emine Hanım, ben, senden ve yaptığın işten çok memnunum. İnsan faktörü ile çalışmak kolay değildir. Şöyle düşün; biz, kocaman bir aileyiz. Çok çocuğumuz var. Çocuklarımızın, bazıları uysal, bazıları hırçın… Hırçın çocuklarımızı dövelim mi, evlatlıktan mı reddedelim? Kendini, anne olarak düşün. Evdeki yaramaz çocuğunun nasıl hakkından geliyorsun? Bunları da kendi çocukların gibi gör, öyle düşün.” Demiş ve gitmişti.
Sonra, çok düşündüm. Nereye gidersem gideyim, her yerde insanlar olacaktı. Bazıları iyi, bazıları kötü… İyi olanla herkes geçinebilirdi, maksat kötü ile geçinebilmekti. Sonunda sağlıklı bir karara varmıştım. Kalacaktım. Kaldım da. Uzun yıllardır aynı şirketteyim ve mutluyum. Çok çocuklu bir anneyim…
Sevgili Arsan, eğer sorun biz yaramaz çocuklarınsa, benim düşündüğüm gibi düşün. Nereye gidersen git, yaramaz çocuklar hep olacak.
Biz, seni sevdiğimiz gibi, sen de bizi seviyorsun bunu biliyorum ve bu yazımı okuyacaksın.
Sevgiler…
23.08.2011/ Emine UYSAL