2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1940
Okunma

Bu “french toast” da ne ola ki? dedim içimden. Dışımdan da demiş olabilirim nasıl olsa oda boş. Üstüne tıkladım. Nazlana nazlana açıldı. Tarifi okudum. “Ya bu bizim ekmek balığı değil mi?” dedim. Bu sefer sesimi ben de duydum. Sizin de anneniz yapar mıydı bilmem. Bayat ekmek dilimlerini yumurta ve un karışımını bular, yağda kızartırdı. Benim gibi iştahsız bir çocuğun bile yüzünü güldüren bir Pazar kahvaltısı olurdu. Yahut habersiz misafir çıkageldiğinde( ki haberli misafir diye bir şey de pek yoktu zaten,öyle çıkagelinirdi hep) domates, salatalık, peynir ve çayla hoş bir ikram.
İşler yoğun değil. Boşluklarda internete girip yemek tariflerine bakıyorum. Vakit geçiyor.
Açlık ara ara yokluyor, hafif bir bulantı hissi, iç kıyılması. Yüz vermeyince süklüm püklüm geri gidiyor. Akşama kadar birkaç defa daha şansını denese de, mutad kahvaltı saati geçtikten sonra gücünün kalmadığını o da biliyor aslında.
Üzücü şeyler geçiyor aklımdan geçmişe dair. Ne kalabalık sofralar kurduk bir zamanlar, ve ne kalabalık sofralarda ağırlandık. Üstelemiyorum. Hemen iki yıl önce değil miydi televizyonun karşısına geçip dakikaları takip ederken, gurbetin iftarına ayrı sılanın iftarına ayrı posta ağladığın? Bak şimdi evindesin şükür, diyorum kendime. Her hayatın inişleri çıkışları, her insanın zor ve kolay günleri olur. Kasavet bastırma yüreğine bayrama günler kala. Bunları içimden söylüyorum. Ama taa içimden söyleyebilseydim keşke. Açlıkla pekala başa çıkabiliyorum. Üzüntüyle değil ama.
Gülünç birşeyler arıyorum. Bazen zihnimin içi şakalarla dolu oluyor. Hepsini gümrüksüz, hesapsız salıversem, itibarım beş paralık olur. Şimdi ise çoğu ortadan kaybolmuş. Geçen akşamı hatırladım. Otuzüç tane Sübhanallahı 3 18 de söylememizi bekleyen hocayı yanıltmayarak bunu başaran mahalle cemaatini saygıyla anmak istedim mesela. Sonra herşey bitip öyle otururken, “muhterem cemaat” diye başlayan konuşmasında (Kuran kursuna bağış yapın diyordu özetle) dalıp gittiğimi ve konuşmanın sonunda “bir teravih daha burada sona erdi , yarın başka bir teravihde buluşmak üzere esen kalın “ dediğini hayal etmiştim. Gülümsüyorum.
“Bayram gelir elime evimize, nağme düşür dilime dilimize” demiş Belkıs Akkale. Bu Ramazan da böyle geçti. Gidip biraz uzanayım en iyisi. Ekmek balığını düşüneyim, yanında vişne reçeli de olabilir. Hatta üşenmeyip iftara yapayım. Belki üzüntüye iyi gelir.