5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1170
Okunma

Vakitsiz öldüm…erkendi daha… biraz daha kalabilirdim… vakitsiz kesildi soluğum… hangi ölüm zamanında gelir ki? Hangi göz vaktinde kapanır? Hangi can bedene zamanında veda eder? İşte ben de zamansız teslim ettim emanetimi… zamansız terk etti bu ruh bedeni. Erkendi daha saatler ölümü vurduğunda… çok erken…
Bulutlar bile ağlıyor bu sessiz gidişime… güneş küsmüş… sus pus olmuş kuşlar…
Oysa hayallerim vardı gerçekleştirmek istediğim. Düşlerim vardı… “büyünce ne olacaksın” sorularına “gelin” diye verdiğim cevaplarım vardı…. Söylenmemiş sözlerim, yarım kalan türkülerim vardı. Kursağıma düğümlenen mutluluklar, içinde boğulduğum gözyaşlarım….
Şimdi sadece adıma yakılmış ağıtlar var elimde…
Saçlarımı iki kenardan örüyordu annem. Elimden tutanlar vardı, adım atışlarımda. Yemeğimi yerken üstüme de döküyordum. En kirloş halimle gülücükler saçıyordum. Işıkları açmak için daha parmaklarımın ucunda yükseliyordum ki; geldi işte… ne olduğunu bile anlayamadan… Küçüktüm daha küçücüktüm nefesim kesildiğinde….
Ama ben daha büyümeliydim, koca bir kız olmalıydım. Yüreğimde yankılanmalıydı en derin sevdalar. Ayrılıklarım olmalıydı hatta, feryat figan ağladığım. Ölüm acısını ayrılıklarla kıyaslamalıydım.
Çok yakışıklı olmalıydı sevgilim, bana çiçekler almalıydı yanımda soluk kalan. İltifatlar etmeliydi gözlerimin içine bakarak. Şiirlerle seslenmeliydi yüreğime, aşkımızı yazmalıydık gökkuşağına…. Yazılmış bütün aşk şarkıları bizim olmalıydı. Sokak sokak gezmeliydim el ele, göz göze. Sonra dünya evim olmalıydı; sobasında kestane kokuları yükselen…
Anne olmalıydım; biri kız biri erkek iki çocuğum olmalıydı, küçücük elleriyle boynuma kocaman sarılan. Anneler gününde kırlardan en güzel çiçekleri toplamalıydılar. Bayramlıklar almalıydım onlara. Tadına bile bakmaya fırsat bulamadığım elma şekeri de….
Sonra yaşlanmalıydım; birinin doktor, birinin öğretmen oluşunu izlemeliydim. Torunlarım da olmalıydı; en yaşlısından en tontonundan nine olmalıydım elimde bastonumla…
Yarım kalanlar ne olacak şimdi. Uçurtmam asılı kalmıştı gökyüzünde, oysa onu ben kuşlarla yarıştırıyordum… pamuk şekerim de bitmemişti ki…bisiklete binmeyi öğrenecektim daha… hem oyuncak bebeğimin de karnını doyuracaktım…
Ölüm, küçük bedenime aldırmadan en acı şekilde ayırmıştı ruhumu benden. Masum bakışlarım, onun kalbini yumuşatmaya yetmemişti. Kaldırım taşlarının soğukluğunu taşıyamayacak kadar küçüktüm oysa…
“Neden ben” diye sormaya bile yetmiyorken aklım, çıkıp geldi davetsiz bir misafir gibi. Küçücüktüm daha… ama farkım yoktu işte büyük ölümlerden…