17
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1363
Okunma

İş yerinde herkesin kendi arasındaki fısıldaşmaları dikkatini çekmişti, Rananın.
O ne neydi. Ne isterlerse konuşsunlardı. Zaten iş haricinde her şeyi yapıyorlardı. Bu gün olanca parfümlerini sıkmışlardı herhalde. Nefes alınacak gibi değildi. Hemen arkasındaki pencereyi açıp havalandırdı.
Bütün gün el kadar eteklerinden bacaklarını gösterip, ince askıları kopacak gibi yarısı dışarı taşmış gögüslerini sergilemekten ne zevk alıyorlardı. Anlayamıyordu. Zaten anlamakta istemiyordu. Herkesin ne hali varsa görsündü.
Aklına yine Ümit düşmüştü.Gerçi çıkmıyordu ya...
İki koca gün geçmiş hala aramamıştı...Aradığı zaman ise ya telefonlarına cevap alamıyor ya da telefonu kapalı oluyordu. Canı iyice sıkılmıştı. Önceden her saat başı arayan adama ne olmuştu da bir anda bıçak gibi kesip atmıştı herşeyi ? Bu gün konuşmalıydı. Ne olursa olsun konuşmak zorundaydı.
Masasının başına oturduğunda, diğer kızların kendini küçümseyen bakışlarıyla karşılaştı. İçlerinden neler söylüyorlardı kim bilir. Bakışları aşağılar gibiydi. Onlar gibi her sabah kuaför de zaman harcamıyor. Gün içinde, ne giyeceğini düşünüp mağaza mağaza dolaşmıyordu. Aynı ofiste çalışması hoşlarına gitmiyordu. Küçümser bakışları daha fazla görmemek için, dolaptan dosyaları alıp çalışmaya başladı.
Kızlar kendi aralarında konuşuyorlardı.Rana;
“Çok yakışıklıymış ! Bir doksan boyu, geniş pazuları varmış…Bol adeleli kaslar, daha ne olsunmuş.Ayrıca çok zenginmiş !
Yine magazin sayfalarında birini görmüş olmalılar. Zengin koca peşinde koşmaktan iş yapmıyorlar. Diye geçirdi içinden .
-Valla dün gelmiş Amerikadan. Resimlerinden daha yakışıklıymış. Dün, Dilek tesadüfen görmüş. Gece rüyasına bile girmiş. Bugün şirkete kesin gelir. Nasıl bu elbise yakışmışmı kızlar bana ?
Nermin burnunu kıvırıp " eh işte fena değil"
Leyla kıskanıldığını hissedip şuh bir kahkaha attı.
-Her zaman ki gibi kıskanıyorsun. Haklısın tabi. Senden genç ve güzelim. Ayrıca benim peşimde koşan hiç bir erkek senin yüzüne bile bakmaz.
Rana dayanamadı:
-Senin gibi iç çamaşırına kadar etek giyse ona körler de bakar !
Tüm kızların bakışları bir anda Rana’ya çevrildi. Hiç konuşmayan bu sersem kıza da ne oluyordu böyle ? Hem kimdi ki O ? Ne haddineydi ?
-Sen de kim oluyorsun pis taşralı haddini bil ! Diye Leyla ayaklandı.
-Ben taşralı olabilirim, ama en azından her gece birinin koynunda sabahlamıyorum.Maşallah bindiğin arabalar istanbul’dan Antalya’ya on kere köprü kurar.Leyla sinirden köpürmüştü. Son bir hamleyle tırnaklarını uzatıp Rana’nın yüzünü parçalamak için atılmıştı ki:
-Geliyor !
-Geliyor !
Bir anda kızlar pencereye koşmuşlardı. Pencereye, ağızlarından akan sular bulaşmıştı.
-İnanılmaz !
-Muhteşem !
-Çok yakışıklı !
-Off tam erkek !
-Nefesim kesildi !
-Yakından görmek için çıldırıyorum !
Herkesi bir telaş almıştı.Yeniden çantalardan, pudralar, rujlar, parlatıcılar, parfümler çıktı.Şişelerin dibine kadar sıktılar.
-Ay inanmıyorum ! Çorabım kaçmış ! Ne olacak şimdi ! Of …
-Geliyor ! Herkes yerine otursun. Otururken zaten kısa olan eteklerini, dantelli iç çamaşırlarını gösterecek şekilde yukarı çekmişlerdi.
Rana içinden “ Geri zekalılar “ diye geçirdi. Hem bu Ümit neden telefonlarına cevap vermiyordu. Canı sıkılmıştı. Kimin geldiğinin onun için önemi yoktu.
Patrona kapıyı sekreter açtı. Genç, yakışıklı, geniş omuzlu, spor giyimli adamın gözündeki siyah gözlükler inanılması güç bir hava vermişti. Kızlar adeta susuzluktan dili dışarıda gezen kediler gibi aval aval bakıyorlardı.
Herkes ayağa kalkmış kırıta kırıta yanına gidip “ hoş geldin “ deyip tokalaşıyor, göz süzüp gerdan kırıyordu. Rana; hala Ümit’ten gelecek haber belki bir mesaj çekmiştir diye telefonunu kontrol ediyordu. Bir gölge masasının önünde durup, elini uzattı.
-Merhaba ! Hoş bulduk. Rana şaşırmıştı.Aklı dağılmış vaziyette ayağa kalktı.
-Kusura bakmayın beyefendi kafam karışık. Hoşgeldiniz Efendim.
-Rica ederim küçük hanım. Rahatsız olmayınız.
Diğer kızların kıskançlıktan birbirlerine bakıp Ranayı öldürecek kadar kinlenmeleri zor olmamıştı. Ne bulmuştu, bu kadar yakışıklı , karizmatik bir adam bu hizmetçi kılıklı kızda. Ne anlarlardı kadından.
Ama yine de birbirleriyle yarış ediyorlardı. Habire makyajlarını tazeliyorlar.İşe güce aldırmadan patronun ofisinin önünde turluyorlardı.
*-Nerdesin sen ? Günlerdir sana ulaşmaya çalışıyorum.
-Kusura bakma işlerim vardı.
-İnsan, bir arar merak eder değil mi? Önceden saat başı arardın.Seni değiştiren nedir ?
-Dedim ya işlerim yoğundu. Ne söyleyecektin söyle hemen.İşimin başına geçmeliyim.
-Telefonda konuşulacak şey değil.Hemen buluşmalıyız.
-Zamanım yok ! Hadi ne söyleyeceksen söyle !
Rana köşeye kısılmış gibiydi.Boncuk boncuk ter akıyordu alnından.
-Ben hamileyim !
-Ee banane bundan ?!
-Anlamadım ? Sanane mi?
-Evet banane?
-Ama …
- Lan ! Aması- maması yok kızım. Ne yapışkan şeysin sen ya. Düş yakamdan artık !
-Sen ne diyorsun Ümit ? İkimizin çocuğu bu.
-Nerden bileyim benden olduğunu !
Rana’nın midesi bulanmış başı dönmeye başlamış, başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Titremeye başladı. Kendini teskin etmek için, derin derin nefes aldı. Boğazı düğümlenmiş sözcükler çıkmamak için direniyordu.
-Sen ne demek istiyorsun? Hamileyim diyorum.Babısız mı büyüyecek çocuğumuz ?
-Bak hala çocuğumuz diyor. İki de bir de babası sensin deyip durma. Benden başkalarıyla yatmadığını nerden bileyim ? Babasız büyütmek istemiyorsan aldır bitsin gitsin.Sende kurtul karnında ki piçte.
-Ya bana verdiğin sözler? Evleneceğiz demiştin !
- Ohoo öyle her önümüze her gelenle evlenecek olsaydım.Şimdiye … Neyse söyletme beni. Bırak bu duygu sömürülerini. Her seni seviyorum, evleneceğim diyenin altına yatarsan sen daha çok ağlarsın. Daha ikinci buluşmamızda, kendini bana teslim ettin be. Birkaç güzel saat geçirdik. Hepsi bu ! Benim evlenmekle, aşkla işim olmaz kızım. Kimin döşeği sıcaksa benim için sevgili odur ! Bu gün biri yarın başka biri .Keyfim nasıl isterse.
-Kes artık ! Sus ! Yeter ! Seni hiç tanıyamamışım Ümit. Ama şunu bilki bu yaptığını asla unutmayacağım.
-Aferin unutmaki bir daha ki sefere bu kadar kolay kanmayasın !
Tutulmuş kalmıştı. Kulağına dayadığı telefon acı acı haykırıyordu. Nasıl birini sevmiş, nasıl birine güvenmişti ? Aldatılmıştı . Cahilliğinin, akılsızlığının kurbanı olmuş üstüne üstlük birde hamile kalmıştı. Babasız bir çocuk vardı karnında. Ne yapar nereye giderdi ? İntihar etmeli.Yok, yok zehir içmeliydi. Kesin çözüm. Ya da kaçıp gitmeliydi buralardan. Ya annesi. Annesi hastanedeydi. Ameliyat olacaktı. Ameliyat olmasa ölecekti. Annesi ne derdi bu işe ? Suratına tükürmez miydi ? " Ben seni bunun içinmi büyüttüm" demez miydi ? Her şeyi derdi. Haklıydı. Ah bu salak kafam .
Paydos bitmiş herkes, işinin başına dönmüştü. Lavaboda ellerini yüzünü yıkayıp ofise geçti. Herkes bir şeyler olduğunu hissetmiş, fısıldaşmaya başlamıştı.
Kapı açıldı.Patronun sekreteri Rana’ya dönerek.
-Patron seni akşam iş çıkışında, odasında bekliyor, unutma !
-Tamam…
Kızlar ne oluyor der gibi birbirlerine bakıp fısıldaşmaya başladılar. Rana hala kendine gelememiş içten içe ağlıyordu. Çözüm bulmalıydı .Ama nasıl ? Ne yapmalıydı ? Kafası allak bullaktı. Ne yapacağını bilmez halde, eline aldığı kalem ile oynuyor, gözlerini bir yere odaklamış öylece bakıyordu. Aslında çok yüksekti şu an çalıştıkları yer. Kendini camdan bıraksa darmadağın olabilirdi. Her şey biterdi o an. Sıcak bir ses ona seslendi. Elini karnına götürdü. Onun için yapmalıydı. “Piç” damgası yemesi, kendinin “kötü kadın” damgası yemesinden çok daha önemliydi.
Kararını verdi. Ayağa katlı. Açık pencereye yöneldi. Artık ince bir çizgi üzerinde yürüyordu.Her şey sona erecekti. Gördüğü tüm kabuslardan uyanacak, tüm sıkıntıları bitecekti… Adımları çoğaldı. Pencerenin tam önünde durdu .Artık hiçbir şey düşünemiyordu. Gözleri kararmış, başı dönmeye başlamıştı.
Ve…