11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1279
Okunma

Sırtının ortasına inen kolun ağırlığı ile araladı, göz kapaklarını. Kıpırdayıp, uyandırmaktan korkarak baktı, yanında yatan, kocasına. Yarı aralık göz kapaklarına sığmayan görüntüyü daha iyi görebilmek için tamamen açtı, gözlerini.
Açık ağzından çıkan hırıltıları, dudaklarının kenarından süzülen salyası, uzamış sakalları ve devasa bir kayayı andıran bedeni ile duygularından habersiz, uyuyordu. Kocasının nefesinden yayılan alkol kokusu ile midesinin bulandığını hissetti. Sessiz bir çığlık döküldü, dudaklarından. Usulca, kolunu indirdi, üstünden. Yatağın kıyısına doğru kaydı, yerde duran halıya doğru yuvarlandı…
Korkarak bekledi, sırt üstü düştüğü halının üstünde. Gök gürlemesini andıran horultu, güvende olduğunun işaretiydi. İpek geceliğinin yırtmacından sıyrılan zarif bacakları ile emekleyerek, kapıya doğru ilerledi. Koridordaydı. Derin bir Oh! Döküldü, dudaklarından. Bir hamlede ayağa kalktı, göğsünün üstüne düşen askısını düzeltti. Merdivenlerden aşağı kata indi.
Alt kattaki banyonun kapısını açtı, yavaşça. Aynaya yansıyan görüntüsüne baktı. Kaşından akan kan, yanağından süzülüp boynuna kadar akmıştı. Sol gözündeki morluk ve göğsündeki sigara yanıkları bir önceki geceden kalmaydı. Parmaklarının ucuyla, patlamış dudaklarına dokundu. Acıyı hissetmeyeli, uzun zaman olmuştu. Musluğu açtı. Yüzündeki ve boynundaki kan izlerini temizledi.
Banyodan çıktı, modern ve pahalı eşyalarla döşenmiş salondan geçti. Mutfağa geldiğinde, saçlarını toplayacağı bir şeyler bakındı, granit tezgahın üstündeki kristal çanakta. Bulduğu kurşun kalemle, gelişi güzel topladı, saçlarını. Yüzme havuzunun bulunduğu bahçeye açılan, kocaman camlı kapının önüne geldi. Görmeyen gözlerle, etrafındaki zenginliğe bakmaya başladı.
…/…
“Anne… Anne…”
Deli gibi yağan yağmurun sesine karışan annesinin çığlığı ile yorganın altına sığındı. Yan odadan gelen sesleri anlamaya çalıştı, yarı uyanık zihniyle. Babasının homurtusuna, annesinin yalvarmaları karışıyordu. Korkudan, yaprak gibi titriyordu. Bağırıyor ama annesine duyuramıyordu, sesini. Tekrar denedi:
“ Anne… Anneciğim…”
Odasının kapısının açıldığını duydu. Annesi, duymuştu. Sevinçle fırladı, yorganın altından. Dondu. Gelen; babasıydı. Açık kapıdan yansıyan koridorun ışığında, annesini gördü. Geceliğinin yırtılmış kısımlarını eliyle tutmuş, sendeleyerek banyoya doğru gidiyordu.
“ Anne?”
Annesini görmek telaşı içinde, gelen tokadı fark edememişti. Dudağında hissettiği acı ile savruldu. Hemen ardından, duvara çarpan başının acısını hissetti. Hangisinin daha çok canını yaktığını, bilemedi.
Babaannesinden kalan, eski, Bulgar somya, babasının ağırlığı ile gıcırdadı. Saçlarına dolanan elin verdiği acı ile nefesi kesildi. Babasının alkol kokan nefesi yaladı, yüzünü.
Sekiz yaşındaki Aylin’le, annesinin çığlıkları karıştı, birbirlerine…
Şişmiş gözkapaklarını aralamaya çalıştı. Bedeni, acılar içindeydi. Doğrulmaya çalıştı. Darmadağınık olmuş yatağın üstünde oturdu. Hemen kalkıp, yatağımı toplamalıyım, diye düşündü. Annesi, odanın dağınıklığını görürse, kızardı. Yataktan indiği anda, babasını gördü. Yüzükoyun, yerde yatıyordu. Kafasının yanından akan kan, tahta döşemenin üzerini kaplamıştı. Aile yadigarı, antika vazonun kırıklarını fark etti. Korktu. Babasına değmemeye çalışarak, yanından geçti. Odalara baktı, annesi yoktu. Merdivenlerden indi. Annesi, orada da yoktu. Sokak kapısını açtı. Taş döşeli yoldan ilerleyerek, evin arka tarafına geçti ve annesini gördü…
Komşuların çağırdığı polisler geldiğinde, annesinin asılı olduğu ağacın altında oturuyordu.
…/…
Bahçeye açılan sürgülü kapıyı açtı. Yeşil, ıslak çimenlerin üstünden yürüyerek, havuzun kenarına geldi. Geceliğinin askılarını indirdi. Ayaklarının dibine yığılan ipek yumağının içinden çıkarak, havuzun mavi, huzurlu suyuna doğru yürüdü.
…/…
Yüzme havuzunun, günlük bakımını yapmaya gelen Ahmet amca, makine dairesinin kapağını açtı. Uzun saplı havuz süpürgesini, yaprakları toplamaya yarayan, büyük süzgüyü çıkarttı. Keyifli bir türkü mırıldanarak, havuza doğru yürüdü.
Sabahın bu erken saatinde, Aslı’nın ne işi var havuzun yanında? Üç yaşındaki kızını, çiğ yağmış çimenlerin üzerinde otururken görse, Aylin Hanım ne kadar üzülürdü. Eve doğru baktı. Evde hiçbir hareket yoktu. Aslı’nın yanına oturdu. Beline dökülen, sarı saçlarını okşadı: Annen nerede Aslıcığım? Diye sordu. İşaret ettiği yere baktığında, Aylin hanımın, suda dalgalanan, çıplak bedenini gördü.
Eser Akpınar
07.08.2011
İzmir.