2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1006
Okunma
Bir adım dahi atamadağımı hissediyorum.
Sağımda , solumda aynı boğuk renk... Hani ne cehennem, ne cennet ikisinin arasında sıkışıp kalmak... Günleri örtünmek üstüne. Soğuk çünkü burası. Ne cehennemin sıcağı var burada, ne cennetin ferahı ; Buz gibi burası...
Çabalamanın bir türlü fayda etmediği şu günlerde ben de örttüm sırtıma günleri, çünkü artık kalkanım kırılmış, acılar hızla hücum eder olmus bedenime...
Nereyi tutacağını bilmeyen yara bere içinde ellerim komşu bir el arama sevdasında... Üşüyorum!
Zira beni ısıtan bir çift el yok olmuş artık. Üşüyen yerlerimi avuç içine alan , ayası tenimin üzerinde bir şömine edasında yanan ellerin kayboluş sessizliği çınlıyor zihnimin ücrasında...
Gözümün feri bile kaçmış haberim yok. Cansız bir kaç tel saç düşüyor alnıma, tütün sarısı mat bir renk . Aynaya bakmak gelmiyor içimden sanki , bakarsam aynadaki aksimle hesaplaşamayacağımı biliyorum o yüzden kaçırıyorum gözlerimi yüzümden , yüzüme... Saçlarım ağır geliyor başıma, taşıyamıyorum. Oysa önceden hürriyet kokardın sen ne ara bu kadar ağırlaştın?
En büyük kaybımın, o çok sevdiğim çene gamzemi çıkaran tebessümü edemiyor olmak olduğunu biliyorum artık mesela. Kaçıp uzaklaşma isteği coşuyor uzuvlarımdan dışarıya. Yıllarca beni üstünde taşımış ayaklarımdan bile ince bir ’pes’ ediş duyuluyor. Buğulu bir inzivaya çıkıyor yollar... Hoşça(orada)kalın hüzünlerim. Sizi özlemeye ihtiyacım var keza zihni nadasa bırakma mevsimidir şimdi.
Özge Çetin
Düzenlenmiş arşivlerden...