7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1093
Okunma

Şu günlerde, aklımın içinde, kelimeler, köşe kapmaca oynuyorlar, kendi aralarında. Yakaladıklarının kuyruğuna asılıp, cümleler oluşturuyorlar. Sonra, aynı hızla, dağılıyorlar. Tutamıyorum, hiçbirini. Akşam oluyor, kelimeler yorgun, ben onlardan yorgun serilip kalıyoruz, bir kenarda.
Bir düzene koymak ümidi ve beklentisi ile açtığım bu word sayfasına, neler düşecek? İnanın ben de bilmiyorum. Belki saçmalayacağım. Belki, istediğim gibi aktarabileceğim, cümlelerimi. Bakalım, göreceğiz, hep beraber.
…/…
Geçtiğimiz günlerde, babam düştü, biliyorsunuz. Geçen yılki düşmesinin seneyi devriyesini beklemeden… Bu sefer de sağ kalça kemiğini kırdı. Ortalık, bir anda, savaş alanına döndü. Hepimiz bir yerlere koşuşturmaya başladık. Ne var ki ortaya çıkan doğru dürüst bir iş de yoktu.
Komutanımız; tabi ki Babam!
Üç ay süresince bağlandığı yataktan, emirler yağdırıyordu, hepimize.
Bir kişiyi iyi etmeye çalışırken, üç kişi – annem, ablam ve ben – ruhsal bir uçuruma doğru yuvarlanmaya başlamıştık.
Bu işte, bir yanlışlık vardı. Bir yerde, yanlış yapıyorduk. Ama nerede?
Seksen iki yaşındaki bir adamın, üç ay yatağa bağlı kalması; elbette ki çok kolay değil. Ne var ki düşüren de bizler değiliz. Yani illa ki bir suçlu bulmak gerekiyorsa; O, biz değiliz. Babam da değil. Mi?
İşte tam bu noktada tıkanıyor, zihnimin dehlizleri.
Çokça; İnanç.
Biraz; Reiki.
Birazdan daha fazla; Kuantum.
Bu üçlü ile düşünmeye çalıştığımda vardığım sonuç:
Babam; bir şekilde, her ne yaptıysa, onların / onun sonucunu / sonuçlarını yaşıyor.
Ama tek başına yaşamıyor. Bizler de onunla birlikte yaşıyoruz.
Öyleyse:
Bizler neyi / neleri ödüyoruz?
Babama ait olan kısmı, babama bırakıyorum.
“ Biz “ deki gizli öznenin içinde ben de olduğumu düşünüyorum.
O zaman;
Ben, neyin / nelerin karşılığını ödüyorum?
…/…
Bu noktada, şunu açıklamam gerekiyor: Asla, babamın rahatsızlığından dolayı, bir yakınmam yok. Hiçbirimizin yok. Bizler, ailenin değerini bilerek büyümüş, büyütülmüş insanlarız. Saygı ve sevgi, ailemizin temel taşı olmuştur, her zaman. Baba, ailenin, mutlak hakimidir. Anne, temel direğidir. Çocuklar, vazgeçilmezleridir.
Kendimi yanlış ifade etmiş olmamak için bu açıklamaya gerek gördüm. Konu; babamın rahatsızlığından, bizim ona bakmamızdan çok daha başka bir şey…
…/…
Geçtiğimiz günlerden birinde, yıllardır dostum olan bir kişi ile ilgili, çözülmezlikler içindeydim. O kişi ve tabi ki bağlantılı olarak kendimle ilgili, bazı sorularıma, yanıtar arıyordum. Sürekli içimden konuşuyor, önceliği kendime ait olmak üzere, Neden sorusunu soruyordum.
Bir ileti düştü, facebook sayfama:
“Hayatımda hep ’çok şey’ sandığım insanların; aslında "hiçbir şey" oluşlarının yükünü taşıyorum.”
Buydu! Aradığım yanıt, işte buydu.
…/…
Yukarıda bahsettiğim üçlüyü, tekrar devreye alırsam:
Çokça; İnanç.
Biraz; Reiki.
Birazdan daha fazla; Kuantum.
İnanıyorum ki yaşadığımız her şeyin kaynağı; Biz’iz.
…/…
Hayır, bu söylemim Allah’ı inkar etmek değil. Hâşâ. Böyle bir yanılgıya düşmek, haddim değil. Haddim olmadığı gibi aklımın ucundan bile geçmez.
…/…
Söylemek istediğim şu:
Bizler, neyi, nasıl yaşayacağımızın kurgusunu yaptığımız sürece, öyle yaşıyoruz. Yüce Evren ile insan arasındaki iletişimin neticesi olarak.
Ve diyorum ki: Bu bir sınav.
Babamla yaşadıklarımız, bizler için bir eğitim. İnsanlığımızın eğitimi.
Mutlu oluyorum; insan olmanın en temel özelliklerinden biri olan “Farkındalık’a” sahibim ki bu soruları sorabiliyorum.
Yanıtlarını, arıyorum.
Önce; kendimle ilgili yanıtları arıyorum.
Bulduğum her yanıtta, insan yanımın bir eksiğini görüyorum.
Sonra, tekrar soruyorum:
O eksiği gidermek için ne yapmam lazım? Nasıl olmam lazım?
“Ben, neyin / nelerin karşılığını ödüyorum?” sorusu ne mi oldu?
O, beklemede…
Şimdilik…
…/…
İsyanlardayım ’ dedi.
HAYIR, imtihanlardaydı.
Fark etseydi, KURTULACAKTI...
_____MEVLANA______
Eser Akpınar
21.07.2011
Urla