6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1627
Okunma

" Hangi istiklâl vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin. Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir."
Mustafa Kemal ATATÜRK
Uluslar arası ilişkiler ve Devletler hukuku öğrenimi yapmış olanlar daha iyi bilirler ki, iki devlet arasında ki ilişkiler, karşılıklı antlaşmalar çerçevesinde ve bu antlaşmaların kendi usullerince yetkili organlarının onayı alındıktan sonra yürürlüğe girer.
Türkiye, Bir Amerikan projesi olan “Büyük Ortadoğu projesi”nde, projenin eşbaşkanı olduğunu, böyle bir antlaşma olmadan , yönetenlerin sözlü beyanlarıyla açıklamış bulunmaktadır. Yine yöneticilerimiz bu projenin yürütülmesinde, görevleri olduğunu söylemektedirler.
Belki de bunu söylemeye mecbur bırakılmışlardır. Mecbur bırakılmışlardır diyorum çünkü, Amerika’nın , ülkeleri ele geçirme operasyonlarına direnen devlet liderlerini bir şekilde ortadan kaldırdığını biliyoruz. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen okurların, John PERKİNS’in iki ciltten oluşan (yaklaşık 350’ şer sayfa) “ Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitaplarını okumalarını tavsiye ederim.
“ Büyük Ortadoğu projesi” ile Amerika şunları hedeflemektedir.
1.Amerikan dış politikasının değişmez stratejisi olan petrol ve enerji kaynaklarını kontrol altına almak.
2.Bu ülkelerin “liberal ekonomi”ye geçmeleri ile kendi Pazar şansını arttırmak.
3.Bu proje ile, bölge ülkelerinin demokrasiye geçmelerinin temin edilmesi ve böylece İsrail’in güvenliğini sağlamak.
4.Dünya kamuoyunda yükselen anti Amerikancı söylemleri, demokrasi söylemleriyle bertaraf etmek.
5.Radikal İslamcı örgütlerle mücadele etmek.
Peki! Amerika neden böyle bir projeye ihtiyaç duyuyor?
Günümüzde; Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin sanayileri büyük ölçüde petrole bağımlıdır. Bu gibi sanayi devlerine olan petrol akışı kesilirse, o ülkenin sanayisi ve ekonomisi felç olur.
Dünyadaki petrol kaynaklarının %66’sının Ortadoğu’da olduğu bilinmektedir. Yine bilinmektedir ki, Dünyadaki petrol rezervlerinin %7’si Kuzey Afrika’dadır. Bu duruma göre; Dünya petrol rezervlerinin dörtte üçe yakını yani %73’ü Kuzey Afrika ile Ortadoğu Bölgesindedir.
Eğer herhangi bir ülke, Ortadoğu ile Kuzey Afrika’daki petrol kaynaklarını kontrol altına alırsa, rakibi olan diğer sanayi devlerini de kontrol altına almış olur ve gerekirse onları felç edebilir. Bu nedenle petrol, sanayileşmiş ülkeler için hayat demektir. Petrol uğruna her türlü oyunu tezgâhlarlar ve gerekirse gözlerini kırpmadan savaşa girerler.
Buradan hareketle “ Büyük Ortadoğu Projesine” dönecek olursak:
Bu proje, Kuzey Afrika ve Ortadoğu da bulunan İslam ülkelerinin; politik, ekonomik ve sosyal yapıları ile rejimlerini ve gerekirse sınırlarını, Batı çıkarlarına uygun olarak dönüştürmek suretiyle, petrol kaynaklarını kontrol altına alma projesidir. Projenin uygulamalarına son zamanlarda hep birlikte şahit olduk ve hâlâ olmaktayız. Amerika’nın tek arzusu bölge petrolünü kontrol altına almaktır. Ülkelerin hangi usuller ile idare edildikleri Amerikayı ilgilendirmemektedir. Amerika demokratikleşmeyi amacına uygun bir kılıf olarak kullanmaktadır.
Aslında bu proje; Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz, Richard Perle ve William Kristol gibi Amerika’nın önde gelen devlet görevlilerin öncülüğünde, 1997 yılında hazırlanan “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin” bir bölümüdür.
11 Eylül 2001 tarihinde El Kaide tarafından kaçırılan yolcu uçaklarıyla Amerikan Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a yapılan terör saldırılarından sonra “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi” geliştirilerek “Ortadoğu’da Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Güvenlik Stratejisi- Bir 11 Eylül Sonrası Analizi” adı altında “ Büyük Ortadoğu Projesinin” esaslarını belirleyen resmi strateji belgesi haline getirilmiştir.
17 Eylül 2002 tarihinde, o zamanki Başkan George W. Bush tarafından NSS 02 kod numarasıyla onaylanarak resmileşen bu strateji; : Önleyici Savaş, Askeri müdahale ve öncecilik, Yeni karşılıklılık ve Demokrasiyi Yayma başlıkları altında dört bölümden oluşmuştur.
Bu stratejiyle; “Önleyici Savaş” adı altında yeni bir kavram getirilmiştir. Buna göre, terör örgütleri ile teröre başvuran haydut ve başarısız devletler, öncelikli tehdit kapsamına alınmıştır. Amerika, haydut veya başarısız devlet olarak değerlendirdiği bir devletten tehdit geleceğini hissederse, o haydut devletin herhangi bir şey yapmasını beklemeden saldırarak tehlikeyi önleyeceğini ilan etmektedir.
“Önleyici savaş ve demokrasiyi yayma” kavramları, Afganistan ve Irak işgali ile Arap Baharı adı altında Büyük Ortadoğu bölgesindeki devletlerde başlatılan “ Dış Destekli İç İsyan ve İç Savaşları” meşrulaştırıcı bir araç olarak kullanmaktadır.
Bu kapsamda, askeri müdahalelerin önü açılmakta, tüm bu askeri operasyonlar ve işgaller, sonunda “Demokrasiyi Yayma” kılıfı altında meşrulaştırılmaktadır.
Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili bir açıklamanın, ABD’nin eski güvenlikten sorumlu danışmanı ve o zamanki Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın 7.Ağustos.2003 tarihinde Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında görülmektedir.
“Ortadoğu’yu Dönüştürmek” başlığını taşıyan yazısında Condoleezza Rice, özet olarak;
“Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devlette, Arap aydınları, özgürlük eksikliklerinin giderilmesi için Arap hükümetlerine çağrıda bulunuyorlar. Muhalefet liderleri; daha fazla siyasi katılım, liberal ekonomi ve serbest ticareti kapsayan reformların yapılmasını talep ediyorlar. Amerika Birleşik Devletleri, bu adımları destekleyecek ve bölgedeki dost ve müttefikleriyle birlikte, daha fazlasının yapılması için çalışacaktır. Ortadoğu’nun dönüşümü kolay olmayacak ve zaman alacak. Bu, insan özgürlüğünün gücüne olan inancımızı paylaşan bölgedeki yaşayanlarla (muhaliflerle) tam bir işbirliği içinde çalışmayı gerektirir. Burada, askeri taahhüt öncelikli değildir ama politik, ekonomik ve kültürel olmak üzere milli gücümüzün tüm unsurlarını kullanmamız gerekir” diyor.
Böylece; Kuzey Afrika’dan İran Körfezine kadar olan Büyük Ortadoğu bölgesindeki 22 devletin rejimlerinin gerekirse askeri güç de kullanılarak, Amerikan çıkarları doğrultusunda (yukarıdaki haritaya uygun olarak) dönüştürüleceğini açıklamaktadır.
Bir başka araştırma yazısında ise; “Bu kapsamda yapılacak sınır ve rejim düzenlemeleri sonucunda, bazı ülkelerin kazanıp bazılarının kaybedeceği vurgulanıyor ve TÜRKİYE’nin kaybedecek ülkeler arasında yer aldığını” belirtiyor.
Yukarıdaki haritaya dikkat ederseniz, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Bölgesi ile İran, Irak ve Suriye’den toprak alınarak “Özgür Kürdistan” adı altında yeni bir Kürt Devleti kurulmaktadır.
İşte Büyük Ortadoğu projesi, İşte bize uzantıları ve işte bugün, ülkemizde hepimizce bilinen ve yaşanan olaylar.
Bu projenin eşbaşkanı olanlar, TÜRKİYE’nin bölünmesine yardım mı ediyorlar?
Bunu, hangi menfaat karşılığı ya da tehdit karşısında yapmaktadırlar?
Bu soruların cevabını YÜCE TÜRK MİLLETİ ilgililere sormalıdır.
EY MİLETİM ! ÜLKEN-ÜLKEM BÖLÜNÜYOR !
Mehmet Akif ERSOY ne güzel söylemiş;
“Sahipsiz kalan vatanın batması haktır,
Sen sahip olursan vatan batmayacaktır.”
VATANINA SAHİP ÇIK!
Bekir GÜÇLÜER